Taşlı yollar üzerinde tıkır tıkır ilerleyen at arabasının içerisinde, kafamı göğsüne yasladığım bedenin elini avucuma almış dünyanın en ciddi işi buymuş gibi inceliyordum uzunca bir süredir.
Esmer, kemikli üzerinde zarif yüzükler bulunan elini iki elim arasında tutuyor parmaklarıyla oynuyordum. Kaliteli bir aktiviteydi, kesinlikle kabul etmelisiniz ki onun birer sanat eseri olan ellerini izlemek önemli bir meseleydi.
Fakat o an, o güzel eldeki bir çok yüzüğün arasında fark ettiğim büyük bir eksiklik vardı. Yüzük parmağı hariç diğer parmaklarını sarmış yüzükler arasında bana ait bir yüzük yoktu. Mütiş bir ışıltıyla parlayan yüzüğüme değdi bakışlarım, bende ona ait bir yüzük vardı ama onda bana ait olan bir tane yoktu. Kaşlarım hafifçe çatılırken boş olan yüzük parmağını okşadım parmak uçlarımla. Onun gibi gecelerce uğraşıp dünyanın en güzel yüzüğünü ona sunamazdım belki ama aklımda bir şeyler oluşuyordu. Hem zaten, bu hikayedeki sanat da sanatçı da oydu. Bense alelade bir faniydim, yine de geçirecektim yüzüğümü tanrı'nın oğlunun ince parmağına.
Yüzük mevzunu iyice aklıma kazıdıktan sonra ellerimizin yan yana duruşunu inceledim bir süre de. Tanrı şahit çok güzellerdi, bunu kim taehyung'a olan bağımlılığımdan âzâde bir halde kolaylıkla söyleyebilirim ki, esmer teninin yanındaki beyaz tenim bakmaya bir türlü doyamayacağım kadar güzeldi.
Uzun zamandır öyle böyle kendime hapsettiğim eliyle hemen üzerindeki elimi kavrayıp dudaklarına götürüşünü izledim. Elimin üzerine yumuşakca bastırdığı dudaklarından sonra bu kez o hapsetti elimi avuç içine. "Üşümüş yine ellerin," diğer elimi de uzanıp kavrarken ısıtmaya çalışarak okşadı. "Az kaldı, geldik sayılır."
Başımı hafifçe sallayarak onayladım onu, önden giden hoseok, seokjin ve bir kaç askeri görmüştüm sabah. Her nereye gidiyorsak onlar önden gidip hazırlamış olmalılardı. Bir kaç tahminim vardı elbette ama araba yavaşlayıp durduğunda kafamı heyecanla kaldırmama engel olamadım yine de yaslandığım göğüsten. Bu tavrıma kıkırdamış benim beklememi söyleyip önce kendisi inmişti.
At arabasının kırmızı perdesi aralanır aralanmaz görünen kafasının ardındaki manzarayı görmeye çalışsam da büyük bir zevkle benimle uğraşmış, kafamı ne yana eğsem o da o yana eğmişti. "Meraklı bebek, gel bakalım."
Tutmam için elini uzatmasını beklerken uzanıp iki elini belimde sabitlemesine şaşıramadan havalanmıştım aniden. Belimden tutup beni oyuncakmışım gibi arabadan indirirken minik bir çığlık kopmuştu boğazımdan, omuzlarına tutundum sıkıca. Fazla güçlüydü evet ama bu ani hareketletine hala alışamamıştım. "Ne yapıyorsun taehyung ya?"
"Bebeğimi arabadan indiriyorum." müzip gülüşüyle beni yere bıraktıktan hemen sonra arkama geçmiş ellerini tekrar belime sarıp okşamıştı belli belirsiz. Ben omzumun üzerine koyduğu yüzünü incelerken kaşlarıyla bakmam için ileriyi işaret edene kadar ondan ayrılmamış gözlerimi güçlükle çevirdim beyaz yapıya doğru.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crown from enemy •taekook
Fanfiction•omegaverse •enemiestolovers •yetişkin içerik "keserim nefesini, güvenme seni sıkıca saran kollarıma. tatlı tatlı alırım canını, ağırlandığın yatağım son nefeslerin için mezar olur." Senin depremlerinin çığlığı bende, yangının koru bende, ulu çınarı...