Hayat planlardan azade öyle başına buyruk öyle hırçındı ki, bütün düşüncelerimi birer birer sökmüş doldurmuştu avuç içlerime yüzündeki alaycı gülümseyişi silmeden. Benim bütün inatçı tavırlarıma karşın ufak bir kıkırtıyla kendi bildiğine düğümlemişti bütün kader ağlarını. Bulunduğum yerde çırpınmaktan öteye gidememiştim. Elimden bir şey gelmezdi gelmesini de ister miydim, hiç zannetmiyordum.
Sarayın büyük balo salonunda hala sesli kahkahaların kulak tırmalayan gürültüsü eşliğinde benim düğünüm kutlanıyor olsa da ben, yani biz üst katlardaki küçük resim atölyesinde milim hareket etmeyi düşünmeden birbirimize sokulmuş nefesleniyorduk.
İlacım buydu, şifama kavuşmuş olmak hastalıklı ruhumu önüne geçilmez bir sevince sürüklemişti. Bütün bu olan biteni, gördüklerimi, işittiklerimi sorgulamaya yeni yeni eriyordu aklım. Hıçkırıklarım sesli iç çekişlere dönmüşken hiç ayrılmadım bulunduğum yerden, yüzümü göğsüne gömmüş rahatlamam için yaydığı feromonları soluyordum. Belimdeki elleri bulunduğu yeri okşarken az önce üşüdüğümü hissettiği için çıkartıp üzerimize örttüğü pelerinine daha da sardı beni. Her hareketi sana değer veriyorum, bak seni düşünüyorum sadece diye fısıldıyordu kulaklarıma. O kadar memnundum ki bu halinden, bir aydır sönmeyen alevlerin üzerine sular dağıtmıştı bir anda. İlkbahar gelmişti, yağmur sonrası gökkuşakları belirmişti.
"İyisin, değil mi? Kaldır kafanı, gözlerine bakacağım." çeneme yasladığı eli ufak bir baskı uyguluyordu kaldırmam için, biraz olsun toparladığımı hissettiğimden kafamı kaldırıp elalarına çevirdim gözlerimi. "İyiyim, geçti." diyebildim. Gülümseyerek gözlerime uzandı dudakları. Önce sol gözümü öpüp sonrasında adaletli bir adam olmak adına sağ gözümde bekletti dudaklarını.
Konuşulacak o kadar çok şey vardı ki, neresinden tutacağımızı bile bilemiyorduk. Sonraya erteliyorduk ha bire lakin sonların da sonunun geldiğinin bilincindeydik artık. "Bir daha ne için olursa olsun ağlama, böyle ağlanır mı jeongguk?" çene hattımı okşuyor arada bir göz altlarıma dokunuyordu parmakları. "Dağıttın ikimizi de, böyle ağlamak olur mu?"
Cevapsız kalmayı tercih edip yüzümü tekrar gizledim göğsüne. Kıkırdadı bu hareketime karşın, sesi daha da mayışmama sebep oluyordu. "Anlatacaksın, değil mi?" dedim "Bu kez anlatacaksın?" burnunu saçlarıma gömdü, orada nefeslendi bir süre. "Anlatacağım yavrum," deyiverdi "Ben kaçtıkça sen de kaçıyorsun, hepsini konuşacağız. Ama şimdi," çenemden nazikçe tutarakak kaldırdı yine kafamı. Yüzünü yüzüme yaklaştırırken avuçlarımın bulunduğu göğsündeki kumaşı sıkıştırdım ellerim arasında. "Bağımlı kıldın beni zehrine, bir kez daha tadayım dudaklarından juliette?"
Titrek uyuşuk bir nefes ağırladım ciğerlerime bu ağır cümlenin ardından. Bir konuşuyordu içimdeki bütün kurak topraklara yağmurlar yağıyor, sızım sızım sızlatıyordu onsuz geçirdiğim günler kalbimi. O yavaş yavaş bana yaklaştırırken yüzünü dudaklarımı yaladım sadece. Onun gelmesini istiyordum, bencil ruhum onun her şeyini kendine istemekten onulmaz bir haz duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crown from enemy •taekook
Fanfiction•omegaverse •enemiestolovers •yetişkin içerik "keserim nefesini, güvenme seni sıkıca saran kollarıma. tatlı tatlı alırım canını, ağırlandığın yatağım son nefeslerin için mezar olur." Senin depremlerinin çığlığı bende, yangının koru bende, ulu çınarı...