vingt-trois { ruhumun çiçeği açmış bahar bahçede

1.9K 165 175
                                    

     

    Kırk sekiz, elli üç, dokuz, yirmi bir

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

    Kırk sekiz, elli üç, dokuz, yirmi bir... belki de daha nice saymayı akıl edemediğim kadar sık yapılmış eylem. Aklım ne tam manasıyla kayıp boşlukluğun içinde ne de büsbütün yerinde sayılır. Ümit ve beklenti dolu akıp giden zamanda oradan oraya savrulup oynaması gereken rolü oynamak adına çırpınan basit bir tiyatro oyuncusuyum yalnızca.

Kırk sekiz saat. Taehyung'u o bahçede baygın halde gördüğüm hayatımun şüphesiz en berbat anının üzerinden geçmiş tamı tamına kırk sekiz saat vardı. Hatrı sayılır bir vakit fakat anlaşılan yeterli gelmemişti ona.

Elii üç kez nefes kontrolü. Uykunun meşakkatli bir hayalden başka bir şey olmadığı şu son günlerde bulduğum her fırsatta yaptığım, nefes almak gibi yemek yemek gibi hayatımın en elzem ihtiyacıma dönüşmüş o yegane eylem.

Dokuz kez gerçek bir şifacı olmaya çalışmak. Çalışmak diyorum çünkü koskoca bir şehri aydınlatmaya yetecek kadar tükettiğim, tükenince güçlenmeyi bekleyip kendimi tekrar savaşırken bulduğum enerjime rağmen hala uyanmadı. Hiç acıması yoktu sahiden.

Yirmi bir tane beyaz bez. Ateşin düşene kadar tek tek özenle değiştirdiğim yirmi bir tane beyaz bez yangınını söndürmeye harcadığım kovalarca su. Onların galibiyetinden söz edebiliriz yine de. Ateşini düşürmeyi başarmıştık. Ertesi günün gecesi ateşi tamamen normal değerine dönmüştü. Ateşi yüksekken üzerine sadece alelade bir çarşaf örttüğümüz çıplak bedenine büyük bir özenle bir bebekle ilgileniyormuş gibi nihayet pijamalarını giydirmekten duyduğum sevinci bile anlatsam halime acıyacak bir çok kişi vardı. Yalan yok, ben de acımıyor değildim kendime.

Odadan çıkamıyordum bir türlü. İlgilenmem gereken mevzuları daha fazla ertelemem mümkün olmadığını bildiğim için en fazla kapının dışına çıkıp ilerlememizi kontrol ediyor sonra hiç vakit kaybetmeden soluğu yine yanında alıyordum.  Avuçlarıma hapsettiğim elleri bırakırsam gidecekmiş gibi mütiş bir korkuyla kavrulduğumdan elimi bile çekemiyordum üzerinden.

Her değeri bir bir normale dönmüştü. Kurdu da iyi olmaya çalışıyordu. Rahat bir uykunun kollarından çıkmamaya yemin etmiş gibi aralamadığı gözlerinin sebebini bulamıyordum artık. Uyuyan güzel olmaya merak sarmıştı. Prensin onu öpmesini mi bekliyordu emin değildim pek fakat bir an önce uyansa öfkemi dindirse kanattığım her bir yaramı iyileştirmek için öpse çok güzel olurdu.

"Günaydın uyuyan güzel." uyuyor olmasına rağmen ısrarla, sanki cevap verecekmiş gibi saçma bir ümitle günümün hepsini ona bir şeyler anlatarak geçiriyordum. "Uyanmıyorsun ki, ne günaydını gerçi."

Elimi alnına götürüp tekrar ateşlenmiş olma ihtimaline karşın ne olur ne olmaz diye kontrol ettikten sonra normal düzeyde seyretriğini görünce rahatlayıp kulağımı kalbine yasladım bu kez. Her fırsatta yaptığım basit muayne esnasında kafamı ne zaman kalbine yaslasam bir süre çekmeden dinliyordum düzenli kalp atışlarını. Bugünlerde beni rahatlatan tek şey kalbini dinlemekti.

 crown from enemy •taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin