Gökhan ve Ali, bir haftadan beri Terörle Mücadele (TEM) şubesinde görevdeydiler. Asayişte iyi kötü idare ediyorlardı, bu yeni şubeye tayin işi nerden çıkmıştı? Kantinde çay içerken, Ali geldi yanına, "Devrem, nasılsın? İyi oldu değil mi bu yeni şube?" diye sordu. "Neydi o öyle it kopukla uğraş falan... İyi oldu iyi." deyince, birden canı sıkıldı Gökhan'ın. Bu tayin olayı, kesinlikle Ali'nin işiydi. Cemaatin polis teşkilatı içinde yuvalandıklarını biliyordu da bu kadarını beklemiyordu doğrusu. Şimdi sorsa, 'bu senin işin mi' diye... Sorsa ne olacak ki? Olan olmuştu artık.
Şöyle etrafına bakındı Gökhan... TEM şubesinde çalışanlar belliydi. Onlardan birkaçı masanın etrafında toplanmış, hararetli hararetli konuşma yapmaktayken, sadece köşedeki masada, beyaz trafikçi keplerini masanın üzerine koymuş üç trafik polisi, patlattıkları neşeli kahkahalarla, ortamın ahengini bozuyorlardı. Bunlardan birisi, Emniyet Müdürlüğü önünde giriş çıkışı sağlıyor, diğer ikisi de bu civarın trafik ekibiydi. Diğer masalardan onların tarafına doğru üzerlerine çevrilen ters bakışları gördüklerinde, memnuniyetsizlik ifadesi ile kalkıp kantini terketmişlerdi.
Gökhan adı gibi emindi ki bu masaların tümünde siyaset ve cemaat konuşuluyordu. Ahh, ah! İçin için gıpta ediyordu şu trafikçilere. Onlara göre, dünya yansa hasırları yanmazdı, o derece yani. Al altına bir ekip, kafana göre akşama kadar gez, toz... Ohh! Arada sırada takıl bir yerlerde, biraz ceza yaz. Ekipte suçluyu yakalayan da yargılayan da sorgulayan da cezayı yazan da hepsi sensin anasını satayım. Ekibin amiri de sensin, memuru da. Diğer şubelerdeki gibi karışanı görüşeni olmazdı trafikçilerin. Ama onların şube öyle mi? Bazen gece yarılarından sabahlara kadar it kopukla uğraş, güç belâ çıkar mahkemeye. Daha sırtlarında ter kurumadan bir bakmışsın, adamlar yine hoop sokaklarda.
Kantin girişinden biri seslendi, "Hadi arkadaşlar toparlanın. Bu geceyarısı operasyon var. Seminer odasında, başkomiserimiz ayrıntıları anlatacak. Acele edin biraz." diyordu. Hah işte... Grup komiserinin sesi, Gökhan'ın hayallerini bölüvermişti.
Saat gecenin 03.00'ü... Uludağ'ın eteklerine doğru uzanan bir mahalleye yaklaştıklarında iki ekibe ayrıldılar. Baskın yapacakları adreste, doğu kırsalından gelen, örgüt ile ilişkilendirilen iki militanın kaldığının istihbaratı bildirilmişti. Gerçi Bursa'da pek ses getirecek eylem falan olmaz, sadece Ulucami önünde Cuma namazı çıkışlarında birkaç sakallı bağırır çağırır, arada bir İsrail veya Amerikan bayrağı yakıp, ortalığın dalgalanmasına sebep olurlardı o kadar. Ama bu defa iş ciddiydi sanki. Silâhtan falan bahsediliyordu.
Beşerden on kişilik iki tim, alt sokakta araçlarını parketmiş, bahsekonu evin önünde buluşmak üzere, mahalle sakinlerinin dikkatini çekmemeleri için aralarında beşer onar metre mesafe ile yürüyorlardı. Hedef eve yaklaşılıyordu... Üzerlerinde günlük kıyafetleri olan bu polis grubu, montlarının altına astıkları akrep tabir edilen kısa silâhlarını gizleyerek hızlı adımlarla yürürken, sadece uzun boy siyah paltolu, iri yarı biri de onların önünde gidiyordu. Kapıyı kıracak 'koçbaşı' tabir edilen ağır demiri, siyah uzun paltosunun altında saklayan polisti bu.
Verilen adresin önünde birer ikişer geldiklerinde, polisler birbirlerine şaşkınlıkla bakışıyorlardı. Onlar karşılarında varoş bir ev, bilemedin bir apartman dairesi beklerken, önlerinde tarihi, büyük bir konak vardı şimdi. Cemaatin vakıf evlerinden biriydi bu. Büyük şehirlerde vakfa ait bu gibi evlerden düzineyle vardı. Bu evin sorumluluğu, kendilerine yakın gördükleri bir aileye oturmak için verilir. Onlardan kira alınmadığı gibi, erzak ve para yardımı yapılır, aile reisi de devam mecburiyeti olmayan muhasebe, kırtasiye gibi bir işe yerleştirilirdi. Bu evlerin görevi, Anadolu'dan gönderilen cemaat yanlıları öğrencilere göz kulak olmak, onlara kalacak yer sağlamaktı. Bir de buradan geçmekte olan yandaşlarının geçiçi olarak barınmalarını sağladıktan sonra, gidecekleri yerlere uğurlamaktı.
Polisler hızlı bir hareketle beşerli iki sıra halinde konağın ana girişinin önünde toplandıktan sonra koçbaşını taşıyan polis, ağır demirin askı kayışından tutup, iki kanatlı tahta kapının ortasına var gücü ile vurduğunda, korkunç bir çatırtının ardından kapı ardına kadar açılmıştı. Üç katlı bir konaktı bu. Eğer çatışma olursa, çok can yanacağı belli olduğundan, çelik yeleklerini giymiş şekilde donanımlı gelen TEM şubesi polisleri direnişle karşılaşmamışlar, tek tek ışıkları yanan odaların çoğundan birkaç genç kız başı çıkıp, korkuyla geri çekiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3 GEN'ç
Mistério / SuspenseGökhan, Nihat ve Esra'nın arasındaki bir aşk hikayesi gibi görünse de; kendimizi bazen Güneydoğudaki sıcak çatışmaların içinde, bazen polisiye bir olayda, bazen de bildiğimiz, sıradan bir köy yaşamı içinde bulacağınız, ama ilginç gelişmeleri olan bi...