İki kalın ceviz ağacının arasına, kuş yuvası gibi 'ağaç ev' yerleştirilmişti.

2 0 0
                                    

     Babasının verdiği cevizlikteki iki dönüm arazi, bir kaç ay içinde cennet gibi bir yer oluvermişti el birliğiyle. Araziye küçük bir kulübe konduran Gökhan, etrafı doğaya uygun bir çitle çevirmiş, duvar kenarlarına yerleştirilen köpek kulübelerine giden çakıl döşeli dar patikalar, araziyi tam ortadan ikiye bölen geniş bir yola çıkıyordu. Köpek kulübelerini baştan savma yapmamış, altları uygun şekilde yükseltilip, tazyikli su ile yıkandığında suyun akacağı şekilde meyilli yapılmıştı. Kulübelerinin adedi çoktu ama şimdilik çoğu boştu. Yetiştirmek için sadece iki çift saf kangal yavrusu ile bir çift doberman yavrusu almıştı.
     Ağaç üzerine inşa ettirdiği kulübede veterinerlik işini yürütecekti. Şimdiye kadar böyle bir ev görmeyen köylüler ne kadar alay ederse etsinler, Gökhan hayalindeki kulübeyi inşa etmişti sonunda. İki kalın ceviz ağacının arasına çakılan kalın meşe kalaslarının üstüne, benzetme yerindeyse, kuş yuvası misali bir 'ağaç ev' yerleştirilmişti. Gerçi bu ev yapılırken, 'ben buraya nasıl çıkacağım' diye çok karşı gelmişti Emin Aga ama 'düşündüğün şeye bak, sen geldiğinde hep beraber bahçede otururuz' diyen Gökhan'ı, inadından bir türlü vazgeçirememişti. Basbayağı otuz metre kare genişliğinde, ağaçtan bir ev inşa edilmişti yukarıya. Hatta evin önünde, ceviz dalları arasında, dışarıya doğru çıkıntılı bir şekilde, kenarları korkulukla çevrili bir teras bile vardı. Evi yapan prefabrik firma sahipleri, önceleri evi yukarıya kurmaya nazlanmışlar ama Emin Aga onlara tatlı sert çıkışarak, güç de olsa ikna etmeyi başarmıştı. 'Merdiven işine karışmayız ama' dediklerinde, 'hele ev bitsin, orasına karışmayın siz, ben bile yaparım o merdiveni' diyerek işi tatlıya bağlamıştı. Ama Gökhan'ın aklında bambaşka bir proje vardı merdiven için. Seyrettiği bir filmde mi görmüştü, yoksa hayal gücü mü onu böyle düşünmeye sevketmişti, bir türlü çözemiyordu. Evde kimse olmadığında, yabancılar girmesin diye merdiven yukarıda olacak, aşağıdan mekanizma ile hareket ettirildiğinde, merdiven yere doğru alçalıp öyle kullanılabilecekti. Proje az çok hayalindeydi ama gerçeğe nasıl dönüştüreceğini bir türlü bilemiyordu. Ucundan kenarından bu düşüncesini Esra'ya açınca, gülümsemiş ve 'ee, senin deyiminle ne kadar kıytırık mühendislik okusak da adı üstünde, beğensen de beğenmesen de mühendisim ben. Merdiven projesinin yapımı da benim olsun' diyordu.
     Tam 'Zihni Sinir projesi' gibi, akıllara zarar bir iner/çıkar merdiven yapılmıştı kulübeye. Biraz komik bir şey ortaya çıkmıştı ama olmuştu. Kalın ceviz ağacının dibine yerleştirilen büyücek bir tahta kutunun içindeki çark ve yukarıya uzanan halatlar, bir kol çevrildiğinde harekete geçiyor ve ağacın üzerindeki evin yan tarafında asılı bulunan merdiven aşağıya inerek, mükemmel şekilde sistemi tamamlıyordu. Evi kullanan yukarıda iken, istediğinde merdiveni eski durduğu yere alabiliyor, ihtiyaç halinde, basit bir hareketle tekrar aşağıya yönlendirebiliyordu. İşin en ilginç yanı, bu işler yapılırken hiçbir elektronik malzeme ve demir aksam kullanılmamış, hatta çivi bile çakılmamış, sadece ahşap kullanılarak yapılmıştı. Merdiveni harekete geçiren çark kolunun çalıştırılması, isteğe göre değiştirilebilecek dört haneli bir şifre ile gerçekleştiriliyordu.
     Gökhan'ın ısrarlı soruları karşısında bunu nasıl hayata geçirdiğini biraz da böbürlenerek anlatan Esra, "Leonardo Da Vinci'nin eserlerine bakarak." diye cevaplandırmıştı. Doğru ya. Leonardo Usta, çok yönlü gizemli bir sanatçıydı. Okuduğu kitaplarda bu ve bunun gibi birçok projesinin olduğunu hatırladı. Birden Emin Aga'nın neşeli sesi duyuldu. "Hey gençler! Vır vır ne konuşuyorsunuz öyle? Ben anlamam. Ben de yukarıya çıkıp terasta oturmak istiyorum ama merdiven çıkamam ki. Esra kızım, bir şeyler ayarlasın artık." deyince, her ikisi de koşarak Emin Aga'nın yanına geldiler. Esra, sevecenlikle baktı bu bir asırlık ihtiyarın gözlerine. "Emin Aga'ma bak sen. O isteyecek de ben onun dediğini yapmayacağım ha? Kim demiş? Senin emrin olur. Hemen bir plân çizip, şu yan tarafa senin için bir asansör yaparım olur biter."
     Gökhan şimdi şaşkınlıkla Esra'ya bakıyordu. "Ne diyorsun Allahaşkına kızım, apartman mı bu?" dediğinde, Esra bir şey söylememiş, hafifçe tebessüm ederek, ağacın çıkıntısına astığı çantasından çıkardığı kâğıtlara, ne kadar bakarsa baksın, Gökhan'ın anlamadığı kargacık burgacık şekiller karlamaya başlamıştı bile. Beş on dakika sonra çizdiklerini Gökhan'a ve Emin Aga'ya gösteriyordu. Çizimleri gördüklerinde, olayı kavramıştılar, "Eh be kızım... İnşaatlarda yukarıya tuğla çıkarmaya yarayan vinç gibi bir şey bu" demişti Emin Aga.
     "Aynen öyle benim Emin Agam. Ee, idare edeceksin artık. Terasa çıkmak istediğinde bu kafesin içine girdin mi, Gökhan'ın kolu çevirmesiyle hop, kendini yukarıda buluvermişsin. Ne olacak ki? Şunun şurasında üç dört metre bir şey. O vinçlerden tek farkı, halatın diğer ucunda başka bir ağırlık olacak ki kolu çevireni yormadan asansör yukarı aşağı rahatça hareket edebilsin." Emin Aga tatlı tatlı başını sallıyordu.

3 GEN'çHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin