7

5K 140 673
                                    

Felix POV:

Günün doğuşunu izledim sakince. Elimdeki kısa çubuktan son bir nefes alıp söndürmeden diğerlerinin yanına attım. Dolmuş küllüğe baktım. Otuzu göremeden ölürdüm büyük ihtimalle.

Oturduğum yerden kalkıp içeri girdim. Hava soğuktu. Umarım Hyunjin donup ölmemiştir. Hyunjin demişken, kabusumun sebebi büyük ihtimalle yine o. Ne zaman uyuyamasa sanki büyü yapıyor gibi ben de uyuyamıyorum. Neye bu kadar sinirlenip onu attığımı tam hatırlamıyorum şu an. Yine uykusuz ve huysuz hissediyorum. 

Musluğu kapatıp odama döndüm. İğrenç koktuğumun farkındaydım. Bu kokudan en çok Hyunjin nefret ediyordu. Aslında zorla solumasını sağlamak gibi özel bir amacım yoktu, araba sürerken cam açmaktan nefret ediyordum sadece. Üstümü değiştirdim. İçinde ne olduğundan emin olmadığım çantamı alıp kapıya yöneldim. 

Aklıma gelen şeyle mutfağa yönelip telefonlarımızı aldım. Yeni bir paket için etrafa bakındım ama sanırım gece hepsi bitmişti. Ardından Hyunjin'in odasına çıkıp okul formasıyla çantasını aldım. Ben forma giymeyi sevmiyordum, okulun çoğu sevmiyordu. Hocalar sürekli uyarmak dışında bir şey yapmıyorlardı. Yani çoğu kişi forma giymiyordu. Fakat Hyunjin giymeliydi. Kural kuraldır. Ben uymuyorum diye onun da uymaması gerekmez. 

Hızlıca ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. Kapıyı çekip bahçeye çıktım. Arabanın yanına varınca tek elimde tuttuğum çantaları ve formayı arka koltuğa attım. Sürücü koltuğuna geçip anahtarı çevirdim. Saat oldukça erkendi. Hyunjin'i almak için erken çıkmıştım. Belki gittiğimde yüzüme tükürür sonra evimde ne varsa toplayıp o nefret ettiği yetimhaneye dönerdi. Bu benim için sorun değildi. Asla olmamıştı. Ondan nefret ediyor değildim. Hatta bu iğrenç dünyada nefret etmediğim iki kişiden biriydi. Fakat öyle aşık falan da değildim. 

Sevilecek biri değildim. Sevecek biri de değildim. Hayatında sevgiye dair herhangi bir şeyi hak eden biri hiç değildim. Belki arkadaşlarıyla saçma bir iddiaya falan girmiştir. Bugün onu almaya gittiğimde artık dayanamadığını beni hiç sevmediğini söyler bir tane -belki daha fazla- vurur, beni seviyormuş gibi davranmanın ne kadar iğrenç olduğundan bahseder üstüme kusar ve hayatımdan çıkardı. Ben de onu hiç hak etmediğimin bilincinde hayatıma devam ederdim. 

Yolun kenarında gördüğüm marketle arabayı durdurdum. Cüzdanımı kontrol ettikten sonra arabayı terk edip küçük binaya ilerledim. İçeri girdiğimde güler yüzlü bir beyefendi "Günaydın." dedi. Sadece görmezden geldim. Sabaha kadar o boku içtikten sonra konuşabileceğimi sanmıyordum. Adamın yüzüne kükremek de istemedim. 

Adamın arkasındaki cam dolabı işaret edip parmaklarımla dört işareti yaptım. Dilsiz olduğumu falan düşünsün. 

-Hangisinden? 

Fark etmez anlamında bir işaret yaptım. Gözü arabama değdi ardından özellikle en pahalılarından birinden dört tane aldı. Umursamadım. Tam bana uzatırken aklına gelmiş olacak ki konuştu: 

-Yaşını belirten bir belge var mı? Ehliyet veya kimlik kartı. 

Başımı hayır anlamında salladım. Çok umrunda gözükmüyordu Tek istediği elindekileri satmaktı. 

-Neyse bir daha gelirken getir. 

Ardından paketleri bir poşete koydu. Ücreti ödedikten sonra çıkmak için arkamı döndüm. Aklıma gelen şeyle bir de su aldım. Sonrasında da arabaya döndüm. 

Biner binmez bir dal yaktım. Artık tadı iyice iğrençleşmişti. Arabayı çalıştırdım. Hızlıca Hyunjin'i Bıraktığım yere sürmeye başladım. İçime çektiğim nefesler artık öksürmeme sebep olsa da umurumda değildi. 

Asexuality ' Hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin