4| BAYDIRMAN

1.1K 402 373
                                    

22

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

22.06.2024
maNga - tek yön seçtiğim tüm yollar, siyah (esved) - neyse, pilli bebek - bak

Zemheri sıcağında kefareti ödenen bir girdabın içinde, uyuşmuş kollarımla kulaç atmayı deniyordum. Etrafıma akbabalar doluşmuştu. İskeletin kemikleri çatlatılmış, yarığın içinde bir adet mezar bulunmuştu. Mezar taşında henüz bir isim yazmıyordu. Zaman uğursuz oyununu kıymık gibi batırmıştı şafağa. Dolunay belirmişti gökyüzünde. Mezar yerim bile çoktan ayırtılmıştı kuytu köşede. Saniyeler vardı yaşamak için. Doğru hamleleri seçtiğim sürece.

Issızlığın ortasında sessizliğine kor atılmış koridorda ışıklar sönüp geldi. Bir salise süren karanlık yüzyılın intikamını almak için hazırdı. Cinayet saatini evirip çevirmiş, aleyhine delil olarak kullanmıştı. Bir kaç metre uzağımda bir ampul patladı. Kulakları tırmalayan sesi ürkütücüydü. Işıklar transa girmiş bir şekilde yanıyor, cızırtılar çıkarıyordu. Arada bir karanlıktan yedikleri kılıç darbeleriyle tamamen benliklerini yitiriyorlardı.

Kehribar rengi gözlere bakmamalıydım. Mahkumiyetim onun gözleri çevresine dizilmiş, surlara takılmıştı. Her baktığımda Azrail elindeki hançeriyle arkamda beliriyordu. Kötü günler nöbetlerinde devriye değişikliğine gitmişti. Artık sırada değneğinin ucuyla hayatıma fitne eken, dokunuşu yerin altındaki baygın ruhları arşa çağıracak daha kötü günler vardı. Hepsi toplantının sonunda anlaşmaya varacak, bir araya gelip kader defterime kazınmış alın yazımı yırtıp parçalayacak, kendi bedenlerinin cesetlerinden akan kanla yeni yazdıkları sayfaları çakacaklardı. Kurtuluşum yoktu.

Sonumun başlangıcı üç evreden oluştu. İlki şaşkınlık evresiydi. Etrafımda dönen olayları bünyem kaldırmıyor, kefaretlerini cehennemde nöbet tutan zebanilere ödemiyordu. Kolları altına alıp sarıp sarmalamaktan vazgeçmişti. İkincisi durgunluktu. Sırtım soğuk zemine yaslanmış halde vaktimin dolmasını bekliyordum. Sonuncusu ise öfke. Uzun süren seneler boyunca birbirimizin kan kardeşi olacak, sızmış yaralarımıza pansuman yaparken birbirimizden kopamayacaktık.

Saçlarım birbirine karışmış, bir kaç tutamı gözlerimin önüne düşmüştü. Kehribar kahveleri delip geçiyordu onları. Gözleri gözlerime kilitlenmişti. Ayırmıyordu. Bir kaç santim ötemde, bir elini duvara yaslamış, uzun boyundan dolayı üzerime doğru eğilmişti, karşımda dikiliyordu. Aldığı nefes nefesime karışıyor, anka kuşunun küllerinde boğuyordu bedenimi. Toparlanmam, kehribarlara haddini bildirmem gerekiyordu. İç dünyamda bir silkinme yaşamalıydım. Aklımın gitmeden önce boş bıraktığı koltuğa birini bulacağı sözüne asla inanmamalıydım.

"Sen kimsin?" Bağırmadım. Şokumun etkisiyle duyulabilecek çok az sesim çıkmıştı. Fakat keskin ve toktu. Meydan okuması kabul edilmiş, gladyatör arenasında aslanla savaş ayarlanmıştı. Aslan kuzuyu yememeliydi.

Konuşmamı, daha doğrusu sesimin çıkmasını beklemiyordu. Kehribarların daldığı kuyudan tırmanıp çıkması uzun sürmedi. Tek kaşı sorgularcasına havaya kalktı, sivri çene hatları gerildi, dolgun dudaklarına sinsi bir tebessüm peydah oldu. "Tahmin et kimim." Dalga geçer bir tonda konuşmuş, sorduğum soruyu alaya almıştı. Her kimse ve nereden çıktıysa umrumda değildi aslında. Kimseyi tanımak, konuşmak istemiyordum. Benim kaçmam, uzaklaşmam lazımdı buralardan. Neden burada tanımadığım ibnenin birinin beni oyalamasına izin veriyordum ki? Allah aşkına artık insanlar yırtık dondan çıkar gibi etrafımı sarmaya ne zaman son verecekti? Elime silah alıp hepsini teker teker temizlememe az kalmıştı. Kan gölünün ortasında yüzerdim.

KIRIK RUH ARŞİVİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin