Herkese Ahmet ve Kara'nın kim olduğunu açıkladıktan sonra Ahmet'le birlikte yer altına gelmiştik.Yer altı gerçekten yerin altındaydı. Savaş zamanından kalma terk edilmiş tünelleri yaşam alanı haline getirmişlerdi. Genelde suçlular ve kaçaklar takılırdı. İlk defa yer altını görecektim.
Şehrin merkezinde büyük bir otel vardı. Yer altına buradan gidiliyordu ve kimse bunu bilmiyordu. Arabadan inip otelin içine girdik. İnsanların garip bakışları altında asansöre bindik. Evsiz gibi gözüküyorduk.
Elimle yaramı sıksam da kan kaybediyordum ve gittikçe halsizleşiyordum. Kafamı Önder'in omzuna yasladım. Beni iyice kendine çekip elini yaramın üzerindeki elime koydu.
"Az kaldı dayan." dedi.
Cevap vermeden kokusunu soludum. Kafamı kaldırıp keskin yüz hatlarına baktım. Patron haklıydı. Bana iyi davranıyordu ve bu tek taraflı değildi.
Asansör sonunda durduğunda yer altına ilk adımı attık. Birkaç kişi hemen etrafımızda toplanırken Ahmet onlara bizimle ilgilenmelerini söyledi.
İçlerinden birini takip edip temiz bir odaya girdik. Hastane yatakları vardı ve oda hastane kokuyordu. Yaralıları burada tedavi ediyorlardı demek ki.
"Boş yataklara oturun ben geliyorum." dedi.
Hepimiz boş yataklara otururken Önder yanıma oturdu. Eli hâlâ yaramın üzerindeydi. Kafamı tekrar omzuna yaslayıp gözlerimi yumdum. Şu an için güvendeydik.
Birkaç kişi yanımıza gelip hepimizle ilgilenmeye başladı. Genç kız yanımıza gelip gülümsedi ve yarama baktı.
"Kurşun çok derine girmemiş lokal anestezi yeterli olur." dedi.
Yaramla ilgilenirken Önder'e dönüp
"Sizinle de ilgilenelim." dedi.
Önder yarama bakarken
"Gerek yok ilk önce Yücel'le ilgilenin."
Yaralı yüzüne baktım. Kendi yaralarını düşünmeyip beni düşünüyordu. Karnım ağrıdı.
"Yüzün yara içinde Önder izin ver ilgilensinler. Ben iyiyim." dedim ikna olması için. Bir şey demeden gözlerime baktı. Hadi dercesine kafamı salladım.
Yanımdan kalkıp yandaki yatağa geçti. Başka biri de gelip onun yaralarıyla ilgilenmeye başladı.
Bir anda tepetaklak olmuştuk benim yüzümden. Mantıklı hareket etmemiş hatalar yapmıştım. Kendime fazla güvenmiştim. Amara'nın beni kabul edeceğini düşünmüştüm ama öyle olmamıştı. Artık kartlarımızı açık oynayacaktık. Ama ilk olarak toparlanmamız lazımdı ve Kara'yla konuşmalıydım.
Gözlerimi yumup kısa süreli bir uykuya daldım. Uyandığımda diğer herkes uyuyordu. Kolumdaki acı azalmıştı. Rahat yataktan kalkıp odadan çıktım.
Yer altı uzun bir koridordan oluşuyordu. İki tarafta da odalar vardı. Ağacın kökleri gibiydi.
Koridor kalabalıktı. Kalabalığın içinde gördüğüm tanıdık yüzle gülümsedim. O da beni görünce gülümsedi. İkimiz de yürüyüp ortada buluştuk ve birbirimize sarıldık.
"Gerçekten yaşıyosun." dedim sıkıca sarılırken. Kara'yla çok uzun süre geçirmesek bile hem Türk olduğu için hem de iyi biri olduğu için kısa sürede anlaşmıştık ve birbirimize çok yardımcı olmuştuk.
"Ne sandın oğlum beni öldürmek öyle kolay mı?"
Geri çekilip sargılı koluma baktı.
"İyi misin? Nasıl yakalandın yanındakiler kim? Anlat her şeyi." Cümlelerini sıraladı hızlıca.
"Sakin ol. İlk önce oturalım bir yere anlatacağım her şeyi." dedim.
Odasına geçtik. Deri koltuğa oturup geldiğimden beri yaşadığım her şeyi kısaca anlattım.
"Orospu çocuğu Aram. Değişmemiş hiç." Sinirle söylendi.
"Onda suç bulma hata benim ona güvendim." dedim.
"Orasını hiç karıştırma zaten nasıl güvenebildin ona?" diye sordu sinirle.
"Tam olarak ona güvenmedim aslında. Kendime güvendim. Neyse onu boşver sen anlat nasıl yaşıyorsun ne oldu napıyordun bunca zaman buraya geldiğimi nasıl öğrendin?" Tüm sorularımı bir anda sordum.
Derin bir nefes aldı. Anlatacak şey çoktu.
"O gün Amara peşime düşünce kaçtım. Tesadüf eseri yeraltının eski lideri ile karşılaştım beni kurtarıp buraya getirdi. Amara izimi bulamayınca öldüğüm haberini yaydı. Ondan beri dışarıya çıkmadım. Bir senedir buradayım. Lider ölünce başa ben geçtim. Senin geldiğini de sınırdan geçtiğin andan itibaren biliyorum. Daha önce ulaşacaktım ama fırsat bulamadım. Kaçırıldığını görünce hemen Ahmet'i yolladım." diye uzunca açıkladı.
"Vay anasını satayım neler yaşamışsın öyle."
Tepkime aldırmadan bir şey hatırlamış gibi yüzüme baktı.
"Lan sormayı unuttum kusura bakma arkadaşların nasıl?" diye sordu.
"İyiler dinleniyorlar. En iyilerin iyisi zaten hepsi. Ufak bir arbede bir şey yapmaz onlara." dedim.
"Nasıllar sana karşı öncesi için düşmanlıkları var mı?"
Askeriyeyle olan geçmişimi biliyordu.
"Başta çok sıcakkanlı değillerdi ama şu an iyiyiz hepsi dostum." diye açıkladım.
O sırada kapı tıklandı. Ahmet içeri girdi bana dönüp.
"Arkadaşların uyandı. Seni soruyorlar." dedi.
Kafamı sallayıp ayağa kalktım. Kara'ya dönüp
"Gel kendin tanış." dedim.
Birlikte diğerlerinin yanına gittik. Kara hepsiyle teker teker tanıştı.
"Eğer bir ihtiyacınız olursa söyleyin halledelim hemen. Evinizde gibi hissedin."
"Teşekkürler." dedi Önder. Kara'nın samimi tavrını garipsemişti. Ben de ilk tanıştığımızda garipsemiştim. Yaşadığı hayata rağmen pozitif ve samimi biriydi.
Artık ne yapacağımızı konuşma vaktimiz gelmişti.
"Hepimiz kendimize geldiğimize göre ne yapacağımıza bakalım şimdi." dedim herkese hitaben.
"Elimizde hiçbir şey yok. Sahip olduğumuz tek şey Amara'nın nefreti." dedi Berkay.
Haklıydı sıfırdaydık.
"En azından o iki orospu çocuğunu öldürdük." dedi Çakır.
O da haklıydı. Aram ve Leo'yu öldürmemiz Amara'ya az da olsa zarar verirdi.
"Aslında hiçbir şey yok değil. Birkaç gün önce bir duyum aldım. Amara'nın yapacağı bir anlaşma ile ilgili. Baya büyük olacağı söyleniyordu. Yeraltı gizliliğe önem verdiği için biz Amara ile ilgilenmiyoruz ama eğer siz gidecekseniz kaynaklarımızı kullanabilirsiniz." dedi Kara.
"Nerede ve ne zaman olacak biliyor musun?" diye sordu Önder.
Kara kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır ama öğrenebilirim." dedi ve yanımızdan ayrıldı.
Önder'e baktım.
"Napıyoruz kaptan?" diye sordum.
Gülümsedi.
"Çoktan yapmamız gerekeni. Amara'yla açık açık savaşacağız."