Ellerim ve ayaklarım zincirliydi. Hepimizi farklı arabalara bindirmişlerdi. Şimdi de arabanın içinde komutanla karşı karşıya oturuyordum.
Karşımda ve yanımda adamlar vardı. Hareketlerim kısıtlıydı. Kaçmam şu an için mümkün ve mantıklı değildi.
Ben ölümcül bakışlarımı komutana dikmişken o sakince bana bakıyordu.
"Şu an beni öldürmek istiyorsun değil mi?" diye sordu.
Cevap vermedim. Zaten fazlasıyla sinirliydim beni daha fazla kışkırtmasına izin vermeyecektim.
Sessizliğime karşın gülümsedi.
"Aslında Amara olduğumuzu daha önce çözmeni bekliyordum Yücel. Şüphe edeceğin çok şey vardı. Ama her insan gibi senin de zayıf bir noktan var. Fazla iyisin. Sana ihanet edeceğimizi düşünmedin bile." dedi.
Haklıydı. Aklıma bile gelmemişti. Şüphelendiğim şeyler vardı tabii ki ama onları da komutanın bilinmezliğinle bağlamıştım.
Çoğu şey için kendimi suçlasam da bunun için suçlamıyordum. Senelerce birlikte çalıştığım insanlara güvenmek hata değildi.
"Kusura bakma bu kadar adi bir orospu çocuğu olduğunu düşünemedim." dedim.
"Kendini suçlama evlat. Yapabileceğin bir şey yoktu."
Bir de utanmadan teselli veriyordu.
"Neden?" diye sordum. İhanetinin sebebini merak ediyordum. Zaten güçlü bir adamdı. Rütbeliydi, elinde bir ordu vardı. Daha fazla ne istebilirdi ki insan?
"Asker kimliğimle istediğim gibi rahat edemiyordum. Silah, uyuşturucu bunları rahatça alıp satabilmem için bir kuruluşa ihtiyacım vardı. Kara borsadakiler bir askere güvenecek değillerdi tabii ki. Başta birkaç kişiden oluşuyorduk. Ben ve askeriye içinde birkaç kişi daha. Ama sonrasında kontrolsüz bir şekilde büyüdük. İnsanlara bir amaç vermen gerekir Yücel. Bir şey için, bir kişi için hizmet etmek isterler. Ben de onlara bunu verdim. "Amara'ya katılın, ailemizin bir parçası olun." Böyle böyle hem askeriye içinde hem de dışarıda genişledik. Şimdiyse dünyada her yerdeyiz." Soruma uzunca cevap verdi.
Komutanın karanlık işlere bulaşacak biri gibi durmuyordu. Benim için babacan bir komutandı başlarda. Sonrasında aramız bozulsa da onun iyi biri olduğunu düşünüyordum. Görünen o ki yanlışmıştım. Komutan çok kötü biriydi.
Araba sonunda durduğunda kafama siyah bir torba geçirip beni arabadan indirdiler. Arabanın camları filmli olduğu için yolu görmemiştim ve dönüşleri de sayamamıştım. Çok fazla dönmüştük. Yüksek ihtimalle yolu ezberlememem için uzun yoldan gelmiştik.
Binanın içine girdiğimizi hissettim. Yanımda iki kişi vardı birkaç dakika merdivenleri tırmandık ve bir odaya girdik. Bina en az üç katlıydı. Birkaç metalin birbirine çarpma sesini duydum ve ardından ayak sesleri uzaklaşıp kapı kapandı.
Ellerimi kaldırıp torbayı kafamdan çıkardığımda boş bir odadaydım. Ellerim ve ayaklarımdaki zincirler başka bir zincirle duvardaki boruya bağlanmıştı. Olduğum yerden uzaklaşamıyordum.
Odada cam yoktu. Yerde eski bir yatak vardı. Üstüne oturdum. Diğerleri nasıldı acaba? Ardımdan hiç araba sesi duymamıştım. Başka bir yere götürülmüş olabilirlerdi. Ya da böyle düşünmem için benden sonra da gelmiş olabilirlerdi. Hiç araba sesi duymamıştım. Burada olmalarını ummaktan başka yapacak bir şey yoktu.
Korkut silahlar hazır olunca devletleri ele geçireceklerinden bahsetmişti. Tüm dünyada olduklarını söylüyorlardı. Askeriye içinde de kalabalıklardı. Ne kadarı onlardan oluşuyordu? Yücel kendi grubu hariç kime güvenebilirdi? Düşünecek çok şey vardı. Bir an önce buradan kurtulmalıydı. Her ne yapacaklarsa engel olmalıydı. Tabii ilk önce diğerlerini bulmalıydı. Önder nasıldı acaba? Onu özlediğini hissediyordu.
Yücel yorgunlukla gözlerini yumdu ve bu düşünceler içinde uykuya yenik düştü.
Önder sertçe odanın ortasına fırlatıldı. Dengesini kaybetse de hızla toparlanıp ayağa kalktı. Kolay devrilecek bir adam değildi. Karşısında Korkut vardı. Nefretle ona baktı.
"Diğerleri nerede?" diye sordu. Şu an sadece Yücel'i ve çocukları düşünüyordu. Onların sağlam olması onun için en önemli şeydi. Takımını her zaman her şeyin üzerinde tutardı.
"Nerede oldukları seni ilgilendirmez ama endişelenme hepsi iyi. Merak etme Önder arkadaşlarıma zarar gelmesini istemem." dedi Korkut sakince. Karşısındaki adam fazlasıyla öfkeliydi ama bu onu korkutmuyordu.
Önder histerik bir şekilde güldü. "Arkadaş olduğumuzu mu düşünüyorsun cidden?" diye sordu.
Korkut olumlu anlamda kafasını salladı.
"Yaşadığımız onca anıyı bir anda silip atamazsın. Sizler benim arkadaşlarımsınız ve hepinize değer veriyorum. Bu yüzden Amara'ya katılmanızı istiyorum yoksa öldürüleceksiniz. Bu sefer ben bile komutanı engelleyemem. Diğerlerini, Yücel'i ikna etmeme yardım et. Seni dinlerler. Sırf inat uğruna ölmeyin." dedi Korkut uzunca.
Önder sinirle bağırdı.
"İNAT UĞRUNA MI?" AMARA YÜZÜNDEN ASKERLERİMİZ ÖLDÜ. ONCA MASUM İNSAN ÖLDÜ. İNAT UĞRUNA MI BUNU YAPTIĞIMIZI DÜŞÜNÜYORSUN?"
Korkut cevap vermeden yüzüne baktı.
Önder derin nefesler aldı.
"Ne yaparsan yap Amara'ya katılmayacağız. Gerekirse ölürüz." dedi ve konuyu kapattığını belli etti.
Korkut üzüntüyle yüzüne baktı. Bir şey demeden odadan çıktı.