Gözlerimi yine yoğun bir ağrı ile araladım. Bu sefer yatağımda değil sert betonun üzerindeydim.Birkaç dakika kendime gelmek için gözlerim kapalı bekledim. Sonunda doğrulabilecek hale geldiğimde gözlerimi açıp duvara yaslandım. Ellerim kelepçeliydi. Kelepçe duvardaki boruya takılıydı.Yanıma baktığımda Çakır'ı gördüm. Hâlâ baygındı.
"Çakır." diye seslendim.
Tepki vermedi. Ayağımla ayağını dürttüm.
"Lan uyansana." dedim.
İrkilerek uyandı. Etrafına bakındı ellerini oynatmaya çalışınca bağlı olduklarını fark etti.
"Noluyo amına koyim?" diye sordu.
"Kaçırıldık." dedim kısaca.
Hâlâ nerede olduğumuzu çözmeye çalışırken
"Kim kaçırdı?" diye sordu.
Cevap vermeme kalmadan kapı açıldı ve neşeli bir ses
"Amara tabii ki." dedi. Ardından Leo'nun bedeni göründü. Hemen arkasında da Aram vardı.
Tuzağa düşürülmüştük. Amara tarafından. Leo gelip odanın ortasında duran sandalyeye oturdu. Aram' da yanına geçti.
"Sizi çok iyi ağırlayamadığımız için özür dilerim şartlar malum." Ellerini iki yana açarak bu konu hakkında yapacak bir şeyi olmadığını belirtirken.
"Orospu çocuğu." diye mırıldandı Çakır. Leo alınmış gibi baktı.
Aram'a bakıp "Neden?" diye sordum.
"Hadi ama Erez. Gerçekten seninle iş birliği yapacağımı mı düşündün? Amara'ya yaptıklarından sonra." dedi.
Haklıydı ona güvenmekle aptallık etmiştim.
"Buluştuğumuz gece de kaçırabilirdin beni neden uzattın olayı?" Asıl merak ettiğim buydu.
Yanıma yaklaşıp çömeldi.
"Buluştuğumuz gece sana karşı yapacağım herhangi bir hamleye karşı hazırlıklıydın. Dikkatini başka yöne çekmem gerekiyordu.
Bir de Türk dostlarını da almamız gerekiyordu. Bir tanesini zaten yanında getirdin. Diğerlerini de saldırıya açık hale getirdin. Sen yokken hepsini yakalamak daha kolay oldu." diye açıkladı.
Önderleri de yakalamışlardı. Bir anda tüm şartlar aleyhimize dönmüştü. İçimden bir küfür savurdum.
Bir şey demeden öne doğru atıldım. Hızla ayağa kalkıp geri çekildi. Bağlı olmama rağmen benden korkuyordu.
Leo bir ıslık çaldı. Kapı açıldı ve odaya 3 kişi girdi. Ayağa kalkıp
"Bu kadar sohbet yeterli. Diğer dostlarınız da geldiğinde tekrar konuşuruz."
Odadan çıkmadan önce adamlara dönüp
"Hareket edemeyecek hale getirin." dedi.
Adamlar bize yaklaşırken Çakır'a baktım. Tamamen kendine gelmiş gibiydi. Bağlı olsak bile üç kişiyi indirebilirdik.
İçlerinden biri karnıma tekmesini geçirdi. Çakır karşısındakinin hamle yapmasına izin vermeden bacağına tekmeyi geçirip düşmesini sağladı. Ben de gücümü bacaklarıma verip adamın gövdesine vurdum. Yere düşünce kafasını bacaklarımın arasına alıp sıkmaya başladım. Çakır diğeri ile ilgilenirken ayakta duranın hamle yapmasına izin vermeden ayak bileğinden tutup var gücümle çektim.
O da yere düşünce kafasından tutup tekrar tekrar yere vurdum. Hepsini kısa süre içinde halletmiştik.
Adamların bellerini yoklayıp bıçak buldum. Bıçakla kelepçeden kurtulup aynı işlemi Çakır'a da yaptım. Adamların silahlarını alıp odadan çıktık. Bulunduğumuz katı kontrol ederken alt kattan bir bağırış sesi duydum.
''Doruk.'' dedi Çakır ve hızla merdivenlerden aşağı indi. Ben de peşinden indim. Önümüze çıkan adamların hepsini vuruyorduk. Vakit kaybetmeden tüm odaları kontrol etmeye başladık. Bağırış sesi tekrar gelince direkt koridorun sonundaki odaya ilerledik.
Kapıyı açığımızda ayakta olan iki adamı hamle yapmasına izin vermeden vurduk. Leo ve Aram'da buradaydı. Çakır silahını onlara doğrultup tetiğe bastı. İkisi de yere yığıldı. Umursamadan bizimkilere döndüm
Hepsinin yüzü kanlar içindeydi. Önder'e baktım. Canı yanıyordu. Onu böyle görünce benim de canım yanmıştı.
''Siktir,siktir.''
Hızla hepsinin ellerini çözdük.
''Yürüyebilir misiniz?'' diye sordum.
Cevap vermeden kafalarını sallayıp ayaklandılar. Daha kötülerini yaşamış olmalıydılar.
Bir anda koluma saplanan acıyla bağırdım. Yerdeki adamlardan biri ölmeyip beni vurmuştu. Hamle yapmama kalmadan Önder elimden silahı alıp art arda sıktı. Ölü beden sarsıldı. Bana dönüp
''İyi misin?'' diye sordu.
Elimle yaraya baskı yaparken
"İyiyim ufak bir sıyrık sadece." dedim.
"Şimdi ne yapacağız?" Hepimizin merak ettiği soruyu sordu Berkay.
"Eve gidemeyiz bizi aldıktan sonra yaktılar." dedi Önder.
Koca bir küfür savurdum. Tüm eşyalarımız silahlar evin içindeydi. Şimdi ne kaynağımız kalmıştı ne de evimiz.
"Patronun yanına gidelim." dedi Çakır Doruk'la ilgilenirken. Durumu iyi değildi çok hırpalanmıştı. Acım artarken sıkıntılı bir nefes verdim.
"Oraya gidemeyiz onları tehlikeye atamam. Buradan çıktığımızda tüm Amara peşimizde olacak." dedim.
Biz ne yapacağımızı tartışırken dışarıdan bir araba sesi geldi.
"Daha fazla adam mı?" dedi Doruk bıkkınlıkla. Hepimiz silah alarak dışarı çıktık. Durum ne olursa olsun Amara'yala çatışabilirdik.
Arabanın içinden tek bir adam indi. Gördüğüm kişiye şokla baktım.
"Ahmet."
Ahmet hızla yanımıza geldi. Yarama bakıp
"İyi misin?" diye sordu endişeyle.
"İyiyim. Senin ne işin var burada?"
"Kaçırıldığını duyunca hemen harekete geçtim. Ama biraz geç geldim galiba." dedi üzüntüyle.
"Kaçırıldığımı nereden duydun?" diye sordum.
"Kara'dan."
Duyduğum isimle daha da şok oldum.
"Kara yaşıyor mu?" dedim hayretle.
"Yaşıyor. Yer altında. Ben de seni yani sizi oraya getirmeye geldim."
Kara ben Amara'dayken tanıştığım Türklerden biriydi. Bir anda ortadan kaybolmuştu sonrasında da ölüm haberi gelmişti. Ölü olduğunu biliyordum ta ki şimdiye kadar.