Bara varmadan arabayı bir sokak yukarıda bırakıp arka kapıdan içeri girdik. Amara barı da izliyor olabilirdi. Eğer buraya geldiğimi görürlerse saldırmak için geçerli bir sebepleri olurdu.Patronun odasına girdiğimizde sinirliydi.
"Naptınız oğlum siz? İki günde ortalığı kattınız birbirine. Evine bir geliyorum ki ne göreyim ev kül olmuş."
Suçlu bir çocuk gibi başımı öne eğdim.
"Aram kazık attı. Tuzağa düştük." dedim.
Histerik bir şekilde gülüp
"Aram tabii ki kazık atacaktı Yücel ne bekliyordun?" diye sordu.
Bu kadar sinirlenmesinin sebebi endişelenmesiydi.
"Yücel böyle olacağını bilemezdi." diyerek beni savundu Önder. O da sinirliydi. Patronun bana karşı olan tavrına sinirliydi.
"Bilmeliydi. Oyun oynamıyorsunuz burada. Hepinizi tehlikeye attı. Şükürler olsun ki hâlâ yaşıyorsunuz. Evi öyle görünce aklım çıktı." dedi patron azarlamaya devam ederek.
Derin bir nefes verdim.
"Sakin ol patron biz iyiyiz. Evi kaybetsek bile Leo ve Aram'ı aradan çıkardık. Artık Amara ile direkt savaşacağız." dedim ve ardından
"Kara'yı hatırlıyor musun?" diye sordum.
Birkaç saniye düşündükten sonra kafasını salladı.
"Türk değil miydi o? Ölmüştü."
"Ölmemiş hâla yaşıyor. Bize yardım eden oydu. Yer altına indik." diye açıkladım.
Şaşkınlıkla
"Yer altı mı? Orası hâlâ aktif mi?" diye sordu.
Onayladım.
"Evet Kara yönetiyor. Her neyse bunlar önemli değil. Bize istihbarat sağladı. Amara büyük bir anlaşma yapacakmış perşembe günü. Anlaşmanın gerçekleşmemesini sağlayacağız. Büyük olduğuna göre Amara'ya fazlasıyla zarar verecektir." dedim.
Sıkıntılı bir nefes verdi.
"Dikkatli ol Yücel. Amara gittikçe agresifleşiyor. Seni öldürmeden peşini bırakmayacaklar." dedi.
"Onların Yücel'i öldürmeye fırsatı kalmadan biz Amara'yı bitireceğiz Patron." dedi Önder koluma bakıp.
Bakışlarıyla yaramın sızladığını hissettim.
Patron sorgulayıcı bakışlarını ikimize dikti. Bir şeyler anladığı aşikardı. Hiçbir şey gözünden kaçmazdı.
Şu an Önder'le olan durumumu açıklayamazdım. Ne olduğumuzu biz bile bilmiyorduk. Soru sormasına izin vermeden Önder'le birlikte ayağa kalkıp
"Biz gidelim. Bir daha ne zaman geliriz bilmiyorum Amara sürekli takipte sizi tehlikeye atmak istemiyorum." dedim.
Patron da ayağa kalkıp yanımıza geldi. Kollarını etrafıma sarıp
"Sen bizi düşünme. Dikkatli ol yeter." dedi ve geri çekilip Önder'e de sarıldı. Önder başta şaşırsa da karşılık verdi.
"Sen de artık bizden birisin. Birbirinize sahip çıkın." dedi.
Önder bir şey demeden onayladı ve Sare'yle de vedalaşıp mekandan çıktık.
Arabaya binip otele doğru yola çıktık. Yine sessizlik eşliğinde arabayı sürerken Önder
"Çocuklara söyleyecek miyiz?" diye sordu.
"Neyi?"
"Bizi."
"Biz neyiz?" diye sordum yüzüne bakıp tepkisini ölçmek için.
"Sevgili?" dedi sorarcasına.
Bakışlarımı yola çevirip
"Yoo." dedim.
"Nasıl yoo?" dedi sinirle.
Gülmemek için kendimi zorlayıp
"Ben herhangi bir teklif almadım. Sevgilim diyemem sana henüz." dedim.
Cidden mi dercesine bana baktı. Omuz silktim. Boşta olan elimi tutup ufak bir öpücük kondurdu.
"Yücel Erez sevgilim olur musun?" diye sordu.
Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Gerçekten teklif etmesini ve bu teklifin bu kadar etkileyici olmasını beklemiyordum.
"Olurum." dedim heyecanla. Bunun için bu kadar heyecanlanmam saçmaydı.
Daha önce birkaç ilişkim olmuştu ama hiçbirinde böyle hissetmemiştim. Klişeydi ama doğruydu. Önder farklıydı. En başında samimi değilken bile duruşuyla güven veriyordu. Etkileyici bulduğum ilk erkekti.
"Ee söyleyecek miyiz?" diye yineledi sorusunu.
"Tepkilerini tahmin edebiliyor musun?" diye sordum. Bunca hengamenin içinde bir de arkadaşlarımızın homofobik davranışları ile uğraşamazdık.
Önder birkaç saniye düşünüp
"Ters bir tepki vereceklerini zannetmiyorum." dedi.
Pek emin değil gibiydi. Riske atmaya gerek yoktu.
"Daha bizim için bile çok yeni. İlk biz alışalım ve tüm bu olaylar bitsin o zaman söyleriz. Şimdilik kalsın." dedim.
Cevap vermeden onayladı.
Otele vardığımızda saat geç olmuştu. Geç saate rağmen yer altı hâlâ canlıydı. Bizimkileri yine aynı yerlerinde bulduk.
Önder ikili koltuğa oturunca ben de yanına geçip oturdum. Bacaklarımız birbirine değiyordu. Önceden hiç dikkat etmediğim şeyler şimdi dikkatimi çekiyordu.
Patronla neler konuştuğumuzu kısaca anlattık. Yorgunlukla kafamı arkaya yasladım. Önder'in koluna koydum yani. Dönüp bana baktı. Yüzlerimiz yakındı.
"Uykun mu geldi?" diye sordu fısıldayarak. Diğerleri yine kendi sohbetlerine dönmüştü. Kimse bizi umursamıyordu şu an.
"Evet yoruldum kaç gündür." dedim.
Bakışları dudaklarıma indi. Dediklerimi duymamış gibiydi. Şu an beni öpmeyi düşündüğüne emindim.
"Uyuyalım o zaman." dedi ve ayağa kalktı. Diğerlerinin kalkmaya niyeti yok gibiydi.
"Biz kaçıyoruz çocuklar size iyi sohbetler çok geçe kalmayın iyice dinlenin."
Herkes iyi geceler derken odalarımıza ilerledik. Düzen yine evdeki gibiydi. Çakır ve Doruk aynı odada Önder'le Berkay aynı odada kalıyordu. Bense tek yatıyordum.
Önder'in odasına geldiğimizde durduk. Benim odam koridorun sonundaydı. Koridorda biz hariç kimse yoktu. Aklıma gelen şeyle gülümsedim.
"Neye gülüyorsun?" diye sordu Önder.
"Sanki tüm gün gezip eve dönen sevgililer gibiyiz." dedim.
Söylediğime karşın ufak bir kahkaha attı. Elimi tutarken yüzüme doğru eğilip dudaklarımı öptü. Karşılık vermeme izin vermeden geri çekilip yanaklarımdan ardından gözlerimden öptü. Yüzümde öpülmedik yer bırakmayacaktı galiba.
Gülüp öpücüklerinden kaçtım.
"Ben de öpücem." dedim ve dudaklarına yapışıp derin bir öpüşme başlattım. Önder dudaklarımı aralayıp dilime ulaştı. Dillerimiz birbirine karışırken zor bela geri çekilip nefes aldı. İkimiz de etkilenmiştik.
Tekrar ufak bir öpücük kondurup
"İyi geceler sevgilim." dedi.
"İyi geceler sevgilim." dedim ve kendi odama gittim. İçimde bulunduğum duruma rağmen huzurlu aynı zamanda heyecanlı bir uykuya daldım.