Çıkış

86 18 29
                                    

Çıkış: There is a lot of beauty in ordinary things*

"İşte bu yüzden kitap, bir hayatın ancak imitasyonu olabilirdi. Dört yüz sayfaya bir ömür sığdıramazdınız. İnsan hayatı birçok kitaptan oluşurdu."

@niksimiksiword // Kırık Kalbin Şarkısı

Şaka şaka.

Yanımda.

Sağ çaprazımdaki koltukta uzanıyor.

Saat gece yarısından hallice olduğu için tüm odada varlığını koruyabilen sesi kısık televizyonun ışığıyla aydınlanırken uyuyor. Israrla bunun bir horlama olmadığını iddia etse de boğazından hırıltılı, kısık bir ses geliyor ama önceki geceler kadar kötü değil. Mesela yastığı yüzüne bastırıp boğmak istemiyorum, daha çok burnunu tıkayıp şekil değiştirmesi için dürtmemi gerektirecek kadar ses çıkarıyor ama aslında bu da çok büyük bir risk çünkü sesini daha fazla açabilir ve bu sefer de yastık devreye girer.

Yine de yanımda.

Burada.

Önümde boş Word sayfasıyla kaplanmış bilgisayarımın sönük ışığı var. Ellerim klavyeye gidip gidip duruyor, bir şeyler yazmalıyım, günlerdir bunun ihtiyacıyla alıyorum önüme bilgisayarı ama yok, sadece boş sayfayla bakışıyorum.

Bazen gözlerimi kapatıyorum ve başlangıcı o gün olmak üzere geçmişi turlayıp geliyorum. Buraya gelmeme sebep olan, en yakın arkadaşım tarafından atılan İstersen sana ayarlayabilirim (19.00) mesajını düşünüyorum. Bir başlangıç noktası olarak kendime o anı belirledim ama emin değilim, daha ilerisi ya da daha gerisi var mı?

Daha da önemlisi, bulabilir miyim?

Sonra da önüme çektiğim not defterime notlar almaya başlıyorum. Aklıma ne geliyorsa onu yazıyorum, kargacık burgacık bir sürü cümle birbirinin üzerine biniyor. Sonra onlarla da bakışıyoruz.

Bilgisayar ekranım bomboş ve ben inatla, kalemimin ucunu kareli kâğıtlarda gezdiriyorum. Tam diyorum, her şeyi not aldım artık aktarabilirim, saatlerce sürecek ışıkla bakışmanın eşiğine geliyorum yeniden.

Buna o kadar alıştım ki sinirim bile bozulmuyor artık.

Sonra aldığım notlarda göz gezdiriyorum. Hepsini baştan aşağı okuyorum. Eser'e, Yeşim'e, Yavuz'a sorduğum sorulardan aldığım yanıtları bir sahne etrafında topluyorum, kolum, elim, parmaklarım yorulduğunda gözlerimi kapatıyorum yeniden, herhangi bir sahne tamamen zihnimde canlanıyor.

Kendime bir söz veriyorum.

Başlangıcımı bulduğumda yazacağım.

Sonu sonra düşünürüm.

Tüm gecenin bu şekilde geçeceğinden emin oturmaya devam ediyorum koltuğa. Sabaha doğru da Yavuz'a giderim. Koltuğun başında birkaç saniye dikilirim. Sınırlı yer, umurumda olmaz. Hem hırıltılı çıkan sesi için hem de azıcık toparlansın diye burnunu tıkarım, istediğimi almam şansıma göre değişir. Ya sırtını döner daha çok ses çıkarır ya da kendini geri çekip sessizleştikten sonra gözlerini açmadan bir şeyler der.

Anlamam.

Yeniden söylemesi için sarf edeceğim çabanın boşuna olduğunu bildiğimden göğsüne doğru meylederim. Bazı geceler o benim göğsüme uzanır. Birbirimizi kabul ederiz.

Sığamamaya karşı açtığımız savaş, koltuktan düşmemizle sonuçlanır. Yükseklik mesafesi ne kadar az olsa da kıkırdayarak sızlanmamı engelleyemem. Yavuz, yarım açtığı gözleriyle doğrulur ve koltukta bıraktığı kırlenti alarak başımızın altına koyar. Sanki düşmemizle hiç kıyameti koparmamışız gibi uzanırız bulunduğumuz yere.

Arılar ve ErkeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin