BÖLÜM 12

82 6 84
                                    


Yağmurlar akarken yüreklerinden güneşi çalan gözleriyle sonbahardı ikisi. Biri payına düşen rüzgarları alıp giderken , diğerinin o anda kışa dönmüştü yüreği.

2005-

Ahsen, Müzeyyen'in mutfağında çay tepsisini hazırlıyordu. İki kadın Ozan'ın askere götüreceği valizi hazırlamaya başlamıştı. Ahsen içinden kendisiyle konuşup duruyordu on beş ay, sayılı gün çabuk geçer diyordu kendisine. Gözleri nemleniyor içi karmakarışık oluyordu. Kendini kandırmaya çalışıyordu. Bir ay sonra gelecek hem. On beş ayı unut, bir ay sadece. Ozan evde yoktu arkadaşlarıyla vedalaşacak ve saçlarını kestirecekti. Ahsen hazırladığı çay tepsisini masanın üzerine bıraktı. Annesinin yanına oturup bazı kıyafetleri katlamaya başladı. Bu akşam valizini alıp Hatay'a yola çıkacaktı Ozan. Valizi Ozan'ın odasına bıraktı Ahsen. Orhan bilgisayarın başındaydı kız, içini çekip yanına oturdu. Orhan onun gözlerinde ki nemi görebiliyordu. Kız dokunsa ağlayacak gibiydi. "Nasılsın?" dedi. Ahsen boğazına oturmuş düğümü yutkundu. İçi nefes alamayacak kadar doluydu sanki "bilmiyorum" diye cevap verdi çocuğa. Orhan bir an titreyen sesinden ağlayacağını sandı kızın teselli etmek istiyordu kendince onu "Ahsen hanım hemen karartmayın enseyi ya, görende sonsuza gidiyor sanar. Bir ay sonra gelecek işte" dedi fısıltı ile. O bir ayın Ahsen'e nasıl geçeceğini bilmiyordu tabii. Ozan onu beklerken, bir dakika bir ömür gibi gelirdi kıza. Yelkovan ve akrep olduğu yere çakılır bir türlü ilerlemek bilmezdi. "Bir ay" dedi içini çekerek "bir ay çok uzun bir süre oğçu. Bana sanki asırlar gibi geliyor şimdiden." Orhan gülümsedi ona. O da çok özleyecekti abisini. Hem en yakın arkadaşıydı abisi onun. "Geçer geçer" dedi yine de. Ahsen konuşmak istemiyordu konuşsa ağlayacaktı sanki. "Hadi gel çay içelim" dedi çocuğa birlikte odadan çıkıp masanın başına oturdular.

   Müzeyyen çayını yudumlarken gözleri doluyordu. Sevinç onun bu haline anlam veremiyordu. Ozan'dan önce iki tane göndermişti askere hiç birinde böyle kötü olmamıştı kadın ilkinde bile. Sanki askere değil ölüme gönderiyordu. Sevinç bazı sözlerle teselli etmeye çalışıyordu çok sevdiği dostunu "yapma ama Müzeyyen abla. Çocukta üzülür seni böyle görünce aklı kalır. Su gibi gider gelir hiç korkma." Müzeyyen Ozan'a ayrı bir düşkündü. Bu çocuk onun evinin neşesiydi. En yaramazı en zıpırıydı. O yokken evi bomboş olacaktı biliyordu. "Biliyorum biliyorum da ne bileyim Ozan'ı göndermek zor geliyor bana" dedi. Kadın daha fazla tutamadı göz yaşlarını ağlamaya başladı. Sevinç arkadaşına sarıldı onu teselli etmek istiyordu ama ne diyeceğini de bilmiyordu ki. Klasik cümleleri peşpeşe sıraladı. "sayılı gün çabuk geçer, ne olduğunu anlamadan biter..." Ahsen'de dayanamadı bu kadının ağlamasına kalkıp yanına oturdu, o şu anda bu kadını annesinden daha iyi anlıyordu. Ellerini tuttu "Müzeyyen teyze biliyorum şimdi günler sana uzar durur geçmek bilmez. Çok özleyeceksin bir boşluk olacak hayatında ama bir ay sonra gelecek bir kere, şimdi on beş ay hiç görmeyeceksin gibi düşünme. Baktın çok özlüyorsun atlar otobüse gider görürsün oğlunu." 

   Ozan arkadaşlarıyla tek tek vedalaştı. Saçlarını kestirmek için berbere gitti. Tanıdığı berberle askerlik anıları üzerine bir muhabbete koyuldu. Adam anlatıyor o da dinliyormuş gibi yapıyordu. İçinde buruk bir heyecan vardı. Belirsizliğin verdiği endişeler aklını kurcalıyordu. Burada bırakacağı sevdiğini düşününce bir ağırlık oturuyordu göğsüne. Bir şeylerin yanlış gitmesinden korkuyordu. Yokluğunda kızın onu unutmasından araya girecek mesafenin onları ayırmasından endişe ediyordu. Mesafeler aşklarını bitirir miydi kızın aklı başkasına kayar mıydı acaba? Kızın telefonunu babası kırdıktan sonra Ozan ona ertesi gün yeni bir telefon ve hat almıştı ama Ahsen çok zor kabul etmişti bu hediyeyi. Nokia 3210 telefonu almamakta ısrar etmiş Ozan görüşmelerinin başka yolu olmadığını anlatmış en sonunda doğum gününde aldığım yüzüğü kullanamıyorsun bunu hediyem olarak kabul et demişti. Ahsen istemiyordu böyle bir hediye ne kadar geri ver alamam dediyse de çocuk ikna olmamıştı. O da biliyordu görüşmelerinin başka yolu yoktu ama bu telefon üzerinde yakalanırsa babası öldürürdü onu bu sefer, korkuyordu. Çocuk askere gidecek aklı onda kalacak diye kabul etmek zorunda kalmıştı sonunda. Ozan kısacık kestirdiği saçlarına hiç beğenmeyerek baktı. Kabak gibi ortaya çıkmıştı bütün yüzü hepten çocuk gibi olmuştu şimdi işte. Oturduğu sandalyeden kalkıp şapkasını kafasına geçirdi eve doğru yürümeye başladı. Otobüsünün saatine çok az kalmıştı. Ahsen evden çıkmadan önce sakladığı telefonu ile gizlice mesaj atıp onlara geçtiklerini haber vermişti ona. Şimdi bir de bunu düşünüyordu kız telefonu gizli kullandığı için onu aradığında ulaşma şansı eskisinden daha düşüktü öyle her isteğinde arayamayacağını da biliyordu. Nasıl haber alacaktı kızdan? Aradığında açamazsa nasıl olacaktı? İçine bir ağırlık çöktü, evin merdivenlerinden inmeye başladı. İçeriye girdiğinde annesinin göz yaşlarını gördü önce Ahsen ve Sevinç kadını teselli etmeye çalışıyordu. Ozan onu öyle görünce sarıldı kadına. "amma da mızmız çıktın anne ya görende ilk defa asker gönderiyorsun sanar" kadın bu sevilmekten sürekli kaçan oğlunun ona sarılması ile şaşırdı bir an. Sonra o da sıkıca sarıldı oğluna yanağına bir öpücük kondurdu "seni ilk defa gönderiyorum ama..." dedi. Ozan annesine hemen espriler yapıp takılmaya başlamıştı kimseyi ağlarken görmek istemiyordu "en çok beni sevdiğini böyle belli etme ya, alınacak bak diğerleri. Sonra sataşıyorlar bana kavga çıkıyor azarı da ben yiyorum babamdan." Müzeyyen biraz olsun gülümsemeye başlamıştı. Orhan kalkıp sırf bu yorumunu haklı çıkarmak için kafasında ki şapkayı çekip aldı, kısacık saçları ortaya çıkınca utanarak Ahsen'e baktı çocuk, kız onu böyle görsün istemiyordu. Kısa saçı kendisine yakıştırmıyordu. Orhan gülerek konuşmaya başladı "tipe bak ya, aynı cikletten çıkan karikatürlere dönmüş neyini sevsin kadın bu tipin? O senden kurtulduğu için mutluluktan ağlıyor aslında ama söyleyemiyor sana." Ozan onun elinden şapkasını kapmaya çalışırken konuştu "sen kendi tipine bak be, böyle bile senden yakışıklıyım diye kıskanıyorsun." Onların bu yalancı kavgaları ortamda ki hüzün bulutunu biraz olsun dağıtmış herkes gülmeye başlamıştı. Ozan en sonunda vazgeçti Orhan'dan şapkayı almaktan "al sende kalsın daha çok ihtiyacın var zaten! Sıfatını saklarsın." Sonrasında birlikte çay içip annesinin Ozan'a verdiği, sıkı giyin, atletsiz dolaşma yemeklerini düzgün ye gibi öğütleri dinlemeye başladılar. 

KAHR-I AŞK (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin