altı

5.8K 306 28
                                    

"Sinan beni şirkete götür," diyerek hızla onları arkamda bırakıp eve girdim. Üstümü değiştirme zahmetine girmeden kot tulumumun üzerine direkt ceketimi alıp çıktım.

"Hale neler oluyor? İyi misin? Bir şey mi dedi Poyraz Bey?" diyen Gülay'ı es geçip "Sonra Gülay, sonra," dedim ve Sinan'ın arabasına yerleştim. O da bindikten sonra hiçbir şey sormadan arabayı çalıştırdı. Sinan'ın bu huyunu seviyordum işte. Beni çok iyi tanıyordu. Rahatladıktan sonra anlatacağımı biliyor, bu yüzden soru sormuyordu.

"Biraz hızlı olur musun?" derken istemsizce boğuk çıkmıştı sesim. Ağlamıyordum ama biraz fazla yoğun duygular içine girmiştim.

Araba dakikalar sonra şirketin önünde durdu. Hızla inip koşar adımlar içeri girdim. Güvenliğe bir şey demeden kartımı okutup asansöre bindim. Bizim katta durunca kendimi sakinleştirip insemde asansörden, akşamın bu saatinde koşuşturanları görünce heyecan, panik ve yüksek gerilim sarmıştı bile bedenimi.

"Poyraz Bey barut gibi. Sürekli patlıyor. Şu dosyaları yanına götürmeye korkuyorum," diyerek fısıldaşan Pelin'e ilerledim. Beni gören herkes merakla yerinde duraksadı. "Bana ver ben veririm," desemde tereddütle baktı.

Gerçekten dosyaları benim kaybettiğimi mi düşünüyorlardı? Daha ikinci günden şu düştüğüm duruma bak ya.

"Pelin merak etme direkt odasına gireceğim. Yani sandığın gibi dosyaları çalmak gibi bir niyetim yok. Diğerlerinde olduğu gibi."

Sonunda aldığım dosyalarla herkese bir bakış atıp arkamı dönerek Poyraz Bey'in odasına ilerledim. Tabi attığım ikinci adımın sonunda hışımla odadan çıkmasaydı. "Yakup-" derken cümlesini tamamlayamadan göz göze geldik. Kaşları çatıldı ve "Hale derhal odama," diyerek odasına girdi.

Fıstıklı helva istemiştim. Şu an tam sırası gibi.

Arkamda duyduğum fısıldaşmalar sonucu daha fazla dayanamadan "Herkes işine baksın," dedim ve hızla odaya girdim. Odanın içinde sinirle volta atan Poyraz Bey adımlarımı duraksatsada masasına yaklaşıp Pelin'den aldığım dosyayı bıraktım. "Pe-"

"Sabah sana verdiğim dosya nerede?" diye resmen kükredi. Ödüm koptu yalan yok.

"Bilmiyorum. Masanıza bırakmıştım en son. Ondan sonrada zaten bir daha almadım," diyerek bana inanmasını umdum.

"Masamda yok Hale. O dosya masama gelmiş olsa gün içinde görürdüm. Ama yok. O dosyanın ne kadar önemli olduğunun farkında mısın? Kaybettiğin o dosya kaç milyon değerdinde haberin var mı?" derken sesinin yüksek tonunu kesinlikle alçatmadı. "Ya da dur, dosyayı çalmış olma ihtimalinde var değil mi? Neticede rakiplerimizin bunun için yapmadığı şey yok. Doğru mu düşünüyorum sence Hale Felek?"

Ses tonu bu sefer tüm soğukkanlılığı ve ciddiyetini öne sürüyordu. Ama asıl şok eden söylediği ifadeydi. Gerçekten çaldığımı mı düşünüyordu? Girerken üzerimde olan bakışlar, herkes buna mı inanıyordu?

"Ge-gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?" derken titreyen sesim ve dolan gözlerime engel olamamıştım. Aşamadığım şaşkınlığında payı büyüktü bunda. Sorumun cevabına sessiz kaldı. Bakışları üzerimde sabitlenirken yutkundu.

Alaylı bir gülümseme dudaklarımda peyda olurken "Siz gerçekten buna inanıyorsunuz. Hırsızlık yaptığımı, sizi kandırdığımı düşünüyorsunuz. Niye yapayım ben bunu ya, neden yapayım?" derken patlama noktasına gelmiştim. Bu yüzden devam edemeden sustum. Yutkunarak boğazımdaki yumruyu gidermeye çalıştım.

"İnanmıyorsunuz bana değil mi?" diye son bir umut gözlerine bakarak sordum.

Bakışları yumuşasada söylediği sözler tam bir hayal kırıklığıydı. "Muhasebeye in, çıkışını versinler."

...

Hale: Art line çalışanı değilim artık.

Hale: Kovuldum Şengül Hanım. Bilginiz olsun.

Şengül Hanım: Duydum olanları. Attığım konuma gel hemen.

Şengül Hanım: Konum*

...

Arkası dönük bankta oturan Şengül Hanım'ı görünce yanına ilerleyip oturdum. Bakışlarım denize düşerken rüzgar saçlarımı geriye savurdu. "Üzgünüm," derken sesim umutsuz ve oldukça kısık çıkmıştı. Üzgündüm çünkü. Hırsız damgası yemek içime oturmuş, tüm duygularımı alaşağı etmişti.

"Üzülme," derken peçete uzatan Şengül Hanım'a baktım. Peçeteyi alsamda onun bu kadar rahat oluşuna anlam veremedim. "Çok masumsun Hale. Hayata karşı o kadar toysun ki, savaşmak yerine mağlubiyeti kabulleniyorsun. İş hayatında türlü oyunlara karşı dimdik durmayı öğrenmen gerekiyor."

"Çok ağır bir suçlamayla karşı karşıya kalınca nasıl dik durabilirim ki? Canım çok yandı, içime oturdu. Tüm bakışlar o kadar acıttı ki," dedim ve devam edemeden sustum.

"Asıl o zaman dik durmalısın Hale. Çünkü bildiğin bir şey var. O suçlamayı hak edecek bir şey yapmadın."

Yan dönüp "Benim yapmadığıma emin gibisiniz?" deyip merakla izledim tepkilerini. Gülüp önüne gelen saçlarını geriye iteledi. "Eminim çünkü."

"Nasıl?"

"Eğer böyle bir şey yapacak olsaydın para için, sen en başta benim teklifimi kabul etmez direkt hırsızlık yapardın kardeşini kurtarmak için. Hale sen bu tür oyunlar oynayıp numara yapabilecek biri değilsin. Olduğun gibisin. Her şeyi dışına yansıtarak yaşıyorsun. Oyun çevirecek potansiyel yok sende," derken durdu ve gülümseyerek dalga geçercesine ekledi. "Valla olsaydı iyi olurdu. Korkuyorum bazen Poyraz'a pot kıracak ve her şeyi ortaya dökeceksin diye."

Dudaklarımdan çıkan kahkahaya engel olamadım. Bazen bunu bende düşünmüyor değildim aslında. "Birinin bana inanması iyi hissettirdi."

"İyi hissetmek için çok erken. Bana dünya kadar borcun var ve işten kovuldun. İkinci planı devreye sokuyoruz. Yarın saat 11'de bize geliyorsun."

"Neden?"

Sorumu duymazdan gelip "Bu arada bende dosyayı çalanı bulup seni tekrar işe aldırmaya çalışacağım. Ah iş gene başa kaldı."

👠

Güya bölümü yarına saklayacaktım. Kararlılıkta benim gibi olsun skdjdjdks

Yorumlarınızı bekliyorum diyorum binlerce kez. Sıralamalarda yükselmek için destek olmayı unutmayın♡

Seviliyorsunuz<3

İSTANBUL BEYEFENDİSİ | Yarı Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin