Düzleştiricinin fişini prize takıp ısısını ayarladım. Isınmasını beklemeye başladım. Bugün biraz daha erken kalkmıştım. Çünkü oldukça mutluyum.
Birşey beni mutlu etmeye yetmişti.O şey dün bana umut olmuştu. Evet bir umut olabilirdi. Doktor söylemişti, ama umut çok küçüktü. Ama yine de umut vardı. İyileşme ihtimalim vardı.
Doktorum çok düşük bir ihtimal olduğu için iyi olacağıma inanmıyordu. Düşünün yani doktorum bile. Ama ihtimal ihtimaldi. Dün ben bu ihtimale tutunmayı düşündüm. O umuta sıkı sıkı tutnacaktım. Umutda bana tutunacaktı.
Ve biz güçlenecektik. Bunca zaman iyileşemeyeceğimi düşündüm. O ufacık ihtimali düşünmek istemiyordum. Sonuçta diğer ihtimal ondan kat kat daha büyüktü. Ama o umuta tutunmaya tercih ettim ben dün.Bir rüzgâr esti. Beni geriye savurdu. Bir rüzgâr daha esti beni yere düşürdü. Biraz daha zarar görmemek için bir yere tutunmak gerekiyordu. Ve benim tutunacağım şeyin adı umuttu.
Umut...
Düzleştiriciyle önce dalgalı saçlarımı dümdüz yaptım. Sonra ön tutamları hafif bir bukle yaptım. Çok tatlı
görünüyordu. Telefonumu alıp saate baktım. 07:12
Yüzüme baktım. Bu zamana kadar makyaj yapmayı tercih etmemiştim. Kararsız kaldım.
Çok açık pembe renginde olan rujdan sürdüm. Neredeyse yok gibi duruyordu.Dün saçıma taktığım, fular çok yakışmıştı. Yine takmak istedim. Hep takmak istedim.
Odama geçip lila renginde bir fular alıp dünkü gibi yerleştirdim saçıma.Ahh fularlar, sanırım hayatımı ele geçirecekler. Geçirsinler bakalım...
Lakosu giyip üstüne siyah bir sweatshirt giyindim. Altıma pilelere sahip siyah okul eteğimi giyindim. Boy aynasının karşısına geçtim. Ben bile şok oldum. Ben bile...
Hava rüzgârlıydı. Ama umursamadım.
Çok güzel görünüyordum. Kendime bunu pek söylemezdim. Sarı saç tutamlarım omzumdan aşağı dökülüyordu. Gözlerim... İri olan mavi gözlerim. Ne koyu ne de açıktı. Tam ortasıydı.Kapım tıklandı. Annem girdi içeri.
Şaşkınca bana baktı. Saçlarıma baktı.
Uzunca baktı."Bende seni uyandıracaktım da... Sen çoktan giyinmişsin saçların... Çok güzelsin. Ama yani gideceğin yer okulun ya o yüzden garip geldi. Okul dönüşü bir yeremi gideceksin?"
Annem gözlerini kısmış bana bakıyordu.
Aslında gözlerinde bir mutluluk vardı.
Beni hiç böyle hevesli görmemişti. Onun mutluluğu vardı."Aslında hayır... Ama belki giderim yani... Sanırım."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Gülümsedi.
"Saat erken ama?" dedi sorarcasına. Evet bu doğru. Biraz fazla erken kalkmış olabilirim. Omzumu indirip kaldırdım."Kahvaltı yapmadın değil mi? Bekle hazırlayayım." deyip çıktı. Evet hazırlanmaktan kahvaltı yapmayı unutmuştum. Off.
Tekrar aynaya döndüm. Fulara bakıp
duruyordum. Artık fularlar bana daha anlamlı geliyordu.
Daha anlamlı...Yaklaşık yarım saat sonra annem geldi.
Kahvaltı hazırdı.
Hemen yemeye başladım. Bitirip odama gittim geri. Bir maske taktım. Ahh cidden harika görünüyordum. Farklı görünüyordum sanki....
Okulun bahçesine girdim. Telefonuma baktım. Saat 08:12
Hemen okulun kapısından içeri girdim.Sınıfın olduğu kata çıkmaya başladım.
Asu. Yine oradaydı. Beni görür görmez
koştu ve boynuma atladı. Geri çekildi ve bana baktı."Rüya?" dedi sorarcasına.
"Asu?" diye karşılık verdim. Kıkırdadı.
"Çok güzel görünüyorsun?" dedi aynı şekilde.
"Sende?" dedim yine onun gibi yaparak."Saçların..." dedi.
"Hiç böyle yapmazdın. Ayriyeten uğraşmışsın?" dedi şüpheci bir tavırla.Daha fazla dayanamadı ve gülmeye başladı.
"Hiç beceremiyorum yaa! Ama cidden çok güzel görünüyorsun." dedi.
Gülümsedim.
"Bugün farklılık olsun istedim. Umudum var artık Asu. İnanıyorum."
dedim hüzünle. Aniden yüzü düştü.
"Tabii ki umut var canım salak arkadaşım. Buna inanmayan sensin.
Tatlı salak arkadaşım." ciddi olmaya çalışıyordu.
Bu beni daha çok güldürdü."Evet ama artık daha çok inanıyorum canım salak arkadaşım." dedim onun gibi.
Evet bizim muhteşem arkadaşlığımıza şahit oldunuz.
Tek kaşını kaldırdı."İnanmadım ama olsun. Ne de olsa illa anlatırsın sen." dedi ve beni sınıfa sürükledi adeta.
...
Beraber bahçe kapısından çıktık. Asu bana dönüp:
"Dua et acil eve gitmem gerekiyor. Yoksa elime düşerdin " dedi parmağını bana sallayarak.
Bana sarıldı ve el sallayarak gitti.Kulaklığımı takıp eve doğru yürümeye başladım. Binanın kapısının önüne gelince durdum. Aklıma fular geldi. Ahh!
Nasıl olurda unuturdum?
Dün gittiğimiz yeri düşünmeye başladım.
Nereden gittiğimizi hatırlamaya çalıştım.
Hatırlayınca oraya doğru ilerlemeye başladım.Çok kısa sürede vardım. Parkın içine girdim. Tabii park denirse. Kimse yoktu.
Tabii ki yoktu kim gelirdi ki? Ben :)Ağaca doğru ilerlemeye başladım. Dün astığım fulara baktım. Rüzgârın etkisiyle uçuşuyordu. Gülümsedim. Elim kafamdaki fulara gitti. Yavaşça çıkardım. Kurdelesini çözdüm. Dün astığım fuların yanındaki dala doğru ilerledim. Dala düğüm atarak sımsıkı bağladım. Geriye doğru yürüdüm. Ağaca döndüm. Fularlar çok güzel görünüyordu. Sararmış yaprakları olan ağacı çok güzel gösteriyordu.
Banka oturup ufak bir kağıt ve kalem çıkardım. Yazmaya başladım.
Bugün biraz erken geldim. Hemen fuları bağladım. Artık ağaç daha renkli. Gün geçtikçe daha güzel gözükecek. Renklendirmeye devam edeceğim. :)
Yazdım. Bugün parka gidemezsem benden haber alsın diye. Yeni astığım fulara doğru ilerledim. Zorla kağıdı fularla dalın arasına sıkıştırdım. Umarım uçmaz. Ama zaten fular sıkı bağlı. Onun ve dalın arasına sıkıştırdım. Umarım yağmur yağmaz. Yağmaz değil mi?
Geriye çekildim. Çantamı alıp ağaca bakarak geri geri yürümeye başladım.
Ağaçta rengarenk olacaktı. Tıpkı benim gibi.
Umut bana renk verecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaralı Nefes
Teen Fiction"Her geldiğinde ağacın bir dalına fulâr bağla. Bende geldiğini anlayayım. Haber alamazsam iyi olduğunu anlayayım." ... Ve ben ilk fulârımı ağaca bağladım... _ (KITAP KAPAK TASARIMI: @efiahopia Çok teşekkür ederim kendisine. Ellerine sağlık.)