18- Geri Dönüş

69 22 31
                                    

Sakin olmalıyım... Sakin ol Rüya.
Hayır kötü düşünüp, kötüyü çağırma. Sen iyisin, bana birşey olmayacak...

Karanlık üstüme üstüme geliyordu sanki. Ama bu karanlık, gözle gördüğümüz karanlık değildi. Bu karanlık benim karanlığımdı.
Benim sonumun karanlığıydı. Evet, belki bir son değildi. Belki herşey değişebilirdi.

Ama sanki herşey daha da kötü oluyordu. Tedavi olmam lazımdı.
Benim gittiğim hastanede tedavim için elinden geleni yapıyordu. Fakat içimde vardı birşey. Dayan diyordu bana, dayan ve mücadele et.
İşte o yanımı susturamıyorum. Neden susacaktı ki zaten. Susarsa asıl korkmam gereken olurdu. Ailem çoktan yurt dışında özel doktor bulup tedavimi en iyi şekilde yaptıracaklardı.

Kalbim... Kalbimi asla susturamıyordum. Kahretsin her saniye aklıma Rüzgâr geliyordu.
Ona çekiliyordum sanki. Konuşup, görüşüp daha fazla üzmek istemiyordum. Ancak bu da doğru gelmedi. Belkide geç olmadan biraz vakit geçirmemiz gerekiyordu.
Şuan hiçbir şey belli değildi. Her an herşey olabilirdi. O yüzden en kısa zamanda onunla görüşmem gerekiyordu. Hatta bugün. Evet evet bugün.

Yattığım yataktan hemen ayağa kalkıp etrafa bakınıp telefonumu aramaya başladım. Ani kalkmadan dolayı başım döndü ve gözüm karardı. Evet, bu da sıkça oluyordu artık.

Aslında dışarı çıkmamın hiç iyi sonuçları olmazdı. Doktorum çok uyardı. Bulaşıcı olması işi zorlaştırıyordu.

Herşey tüberküloz ile başlayıp menenjit ile bitiyor öyle mi?
Söylemeden edemeyeceğim, bu nasıl isim ya?
Evet, bu durumda bunu düşünüyorum. Birden aklıma düştü.

Kapım tıklanınca 'Girebilirsin...' dedim annem olduğunu tahmin ederek. Annem ve babam izinliydi.
Malum...

Annem yanıma gelip nasıl olduğuma sık sık bakıp zorla tüm ilaçları vaktinde içirirdi.
Elinde ilacım olduğunu gördüm. Artık itiraz edemezdim. Bu bana şart olmuştu. İçmezsem kendime zarardı.

Hapı ağzıma atıp ardından suyu hızla içtim.
Ben bardağı çalışma masasının üstüne bırakacakken annem odamı inceliyordu. Ben geri yatağıma oturdum ve annemi izlemeye başladım.

Annem masaya bakarken ufak akşam kutuyu gördü.
Kaşlarını çatarak kutuyu eline aldı.

"Ne var bunun içinde?"

Bir dakika onun içinde, benim dolu dolu alıp, koyacak yer kalmadığı için içine fulâr koyduğum kutu değil mi?
Aa evet. Olamaz!

Uzanıp kutuyu aldı ve içine açtı.
Gördükleri onu şaşırttı.

"Fulâr mı? Sen bunları ne ara aldın? Kullanmazsınki..."

Dedi ve içinden bir tane aldı. Kaşlarını çalarak bir tane daha aldı. Ve bir tane daha... Bir tane daha...

"Bunların sonu gelmeyecek mi? Niye bu kadar çok aldın? Ne işine yarıyor takmıyorsun bile Rüya."

Dedi benden cevap beklerken.
Başımı iki yana sallayıp ayağa kalktım. Fulârları toplayıp yeniden ahşap kutuya koydum.

"An-anne seviyorum artık takmayı. Sevemez miyim?"

Annem elimdeki kutuya bakıyordu halâ.

"Yani tamam sevebilirsin ama... Sevsen takarsın. Ben çok az gördüm takarken. Allah aşkına ne yapıyorsun bunca fulârla. Neden bu kadar çok, kaç tane var orada?"

Neden buna takmıştı ki? Sanki kötü birşey yapıyordum. Ağaca asıyorum.

Annem yüzümü inceledi.

"Sen aldın değil mi?"
Dedi şüpheci bir tavırla. Gözlerimi devirdim.

"Yok anne uçtu geldi yanıma."
Dedim gülerek.

Yaralı NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin