"Baba, yapma nolursun baba. Canım yanıyor. Nolur bırak bab-"
Bir tokatın daha suratıma yapışmasıyla sözüm yarım kaldı. Avcunun içindeki saçlarımın tel tel derimden ayrıldığını hissediyordum. Dudağımdan çeneme akan sıvı dudağımın bir kez daha patladığını anlamama yetti. Halbuki daha yeni kabuk bağlamıştı.
"OROSPU SENİ! SEN SOKAKLARDA ONLA BUNLA SÜRT DİYE Mİ BEN ÇALIŞIYORUM?"
Saçıma bir kez daha asıldığında topluca birkaç tutamın kopmasıyla acıyla bağırdım. Bir umut saçımdaki elinin bileğine yapıştım.
"Nolur bırak baba. Kötü bir şey yapmadık yemin ederim. Okuldan sonra canımız tatlı çekti, tatlı yemeye gittik."
Sinirli suratını eğilip daha da dibime getirdi. Saç derimi artık hissedemiyordum. Gözlerimden süzülen yaşlar patlayan dudağıma geldiğinde ufak bir sızıya neden oldu. Ama şu an canımı ondan daha çok yakan babamın saçımdaki eliydi. Ben saçlarımı çok severdim oysa ki.
"BEN BİLİRİM O TATLI YEMELERİ. SENİ KÜÇÜK SÜRTÜK. BEN ANNEN GİBİ OL DİYE Mİ YETİŞTİRDİM SENİ?"
Beni dövebilirdi. Artık hissetmiyordum. Vücudum bile alışmıştı buna. Ama 3 yıl önce onun yüzünden acı içinde vefat eden anneme laf etme hakkı yoktu.
"ANNEM HAKKINDA BÖYLE KONUŞMA! SEN ANNEMİ DÖVÜP İKİMİZİ BİR ODAYA KİLİTLEYİP EVE O SÜRTÜKLERİ GETİRİRKEN BİZ BÜTÜN GECE BİRBİRİMİZE SARILIP SİZİN O İĞRENÇ SESLERİNİZİ DİNLİYORDUK. ŞİMDİ KALKIP ANNEME SÜRTÜK DİYEMEZSİN. ASIL SÜRTÜK OLAN SEN-"
Sözümü bir tokatla daha keserken saçımdan sürükleyerek kapıya getirdi. Göz yaşlarım sicim misali akıp giderken hiçbir şeyi düşünemiyordum artık.
"SİKTİR GİT BU EVDEN. SAKIN BİR DAHA ADIM ATMA BURAYA."
Kapıyı açıp beni paçavra gibi dışarıya savururken hiç düşünmedi. Karşı komşumuzun bizi kapı deliğinden izlediğini biliyordum. Diğerlerinin de oturdukları yerden bizi dinliyordu. Rezilliğimizden bahsetmiyorum bile.
"HERKES BENİ İYİ DİNLESİN. BU OROSPUYU EVE ALAN OLURSA ONU DA GEBERTİRİM! KÖPEĞİN YERİ SOKAKTIR!"
Apartmana seslenişinden sonra kapıyı çarptı. Sözlerinin ağırlığı altında ezilirken ağlayamıyordum bile. Ayağa kalkıp gitmeye çalışsam gücüm yoktu. Bu halde gidebileceğim tek bir yer vardı. Hırkamın fermuarlı cebindeki telefonuma ağır hareketlerle ulaştıktan sonra rehberimdeki tanıdık isme tıkladım. Birkaç çalıştan sonra o neşeli ses kulaklarımda yankılandı.
"Küçüğüm?"
Yorgun sesimi toparlayıp zor bela cevap verdim.
"Jimin müsait misin?"
Telefondan gelen birkaç hışırtıdan birkaç saniye sonra kapı kapanma sesi geldi. Tahminime göre odasına geçmişti.
"Sana her zaman müsaitim de senin sesin iyi gelmiyor?"
Boştaki elimle kaşımdan sızan kanı sildirdim. Dokunduğum an gelen sızlamayla kısıkça inledim.
"Sana gelebilir miyim?"
Jimin benim kötü gelen sesim ve duyduğu kısık inlemeyle anlamış olmalıydı. Telaşlı sesiyle devam etti.
"Gel tabii. Gelip seni alayım mı?"
Zar zor yerden kalkıp merdiven demirlerine tutunarak yürümeye çalıştım.
"Hayır hayır. Ben 15 dakikaya sende olurum."
Yavaş yavaş basamakları inerken son gücümü Jimin'e gitmeye harcadığımın farkındaydım.
"Tamam bekliyorum. Dikkatli ol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D-3 |Jungkook|
Fanfiction"Ben seni bir serçenin göz yaşı kadar seviyorum." "Serçeler ağladığında ölürler, sevgilim." "İlkbaharda toprağa cemre düştükten sonra yeşerir her yer. Yaz gelir dört bir yana. Garip bir telaş kaplar insanın içini, tuhaf bir heyecan. Her anını değerl...