"Nolursun sus artık Minseo. Vallahi canımdan bezdim."
Durmak bilmeyen burnumu bir kez daha çekip yanaklarımdan süzülen yaşlarımı sildim.
"Ama Jimincim çok kalbim acıyor."
Elimi göğsüme koyup bana derin bir acı sunan kalbime dokunmaya çalıştım.
"Bebeğim tamam, hadi üstünü değiştir. Bir güzel uyu, yarın konuşuruz tamam mı?"
Başımı sallayıp Jimin 'in yardımıyla oturduğum koltuktan kalkıp odama gittik. Dolaptan çıkarttığı pijamalarla yanıma gelip elime tutuşturdu.
"10 dakika içinde giyinmiş ol. Seni yatırmaya geleceğim."
Hemen ardından odadan çıkınca ben de güç bela üzerimdeki elbiseden kurtulup benim için çıkarttığı pijamalarımı giydim. Dediği gibi, 10 dakika sonra odamın kapısı tıklatıldı.
"Giyindin mi?"
"Giyindim Jimin. Gelebilirsin."
Elinde bir bardak suyla içeriye girdi. Yanıma gelip suyu komodine bıraktı ve kolumdan tutarak beni oturduğum yerden kaldırdı.
"Dur bakalım kenarda, ben senin yatağını açayım."
Jimin yatağımı açarken midemden gelen yanma hissiyle komodinin üzerindeki suyu alıp kafama diktim. Bitirip yerine koyduğumda Jimin de yatağı açmıştı. Beni kolumdan tutup yavaşça yatağa otutturduktan sonra başımı yastığa koydum. Ayak ucumda kalan yorganı üzerime örttükten sonra tam gidiyordu ki bileğinden tutup dolu gözlerimle ona baktım.
"Jimin-shi, bu akşam birlikte yatsak olmaz mı? Benim kalbim çok acıyor."
Gözlerimin içine bakarak derin ve bıkkın bir nefes aldı. Benden şu an sıkıldığını biliyordum ama ilgi istiyordum işte.
"Tamam, üstümü değiştirip geliyorum."
Onu onaylayıp bileğini bıraktım. Odada yalnız kaldıktan sonra göz yaşlarım yine benden izinsiz akmaya başladı. Yaşlarımı hiçbir şekilde kontrol edemiyordum. Ağladıkça ağlayasım vardı. Dudaklarını hala dudaklarımda hissediyordum, kokusu hala burnumu sızlatıp ciğerlerime sicim sicim işliyordu. Kalbim acıyor demem naz olsun diye değildi. Cidden canım yanıyordu. Ben ilk kez böyle hissediyordum.
Daha önce de kalbimin sızladığı olmuştu. Mesela babamdan saçlarımı sevmesini istediğimde tepkisi sadece saç diplerimi değil kalbimi de en derinden sızlatmıştı.
O günü hiç unutmuyorum. Okul çıkışında bir kızı babası bekliyordu. Kız koşarak gelip babasına sarıldığında babası da ona kocaman sarılmış saçlarını okşamıştı. O gün eve gittiğimde çantamı odama bıraktığım gibi babamın yanına gittim. Kaşlarını çatmış bir şeylerle uğraşıyordu. Usulca ona seslendiğimde zaten çatık olan kaşlarını daha da çatıp sert bakışlarını bana çevirmişti.
"Babacım, bugün okul çıkışında bir arkadaşımın babası onun saçlarını sevdi. Sen de benimkileri sever misin babacım?"
Bu belki de ondan son bir şey isteyişim olmuştu. Suratında mimik kıpırdamazken elini saçlarıma çıkartmıştı. O kadar sevinmiştim ki saçlarımı seveceği için gülerek bakıyordum gözlerinin içine. O an babamın bakışları değişmiş, dudakları şeytani bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. O zaman anladım işte, saçlarımı sevmek için orda değildi eli.
"Saçlarını seveyim öyle mi?"
Anlamıştım işte amacını. İstemiyordum artık. Gizlerim dolarken titreyen sesimle zar zor cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D-3 |Jungkook|
Fanfic"Ben seni bir serçenin göz yaşı kadar seviyorum." "Serçeler ağladığında ölürler, sevgilim." "İlkbaharda toprağa cemre düştükten sonra yeşerir her yer. Yaz gelir dört bir yana. Garip bir telaş kaplar insanın içini, tuhaf bir heyecan. Her anını değerl...