"Minseo, bavulun hazırsa haber ver aşağıya indireyim."
Dolabımdan çıkardığım birkaç iç çamaşırını da koyduktan sonra bavulumun ağzını kapattım. Tam Jimin'e hazır olduğumu haber vermek üzereydim ki kapıdan gelen sesle irkildim.
"Seninki geldi, bekliyor. Hala hazır değil misin?"
"Hazırım hazırım. Bavulu alabilirsin, ben de saçımı başımı düzelteyim iniyorum."
Ben odadaki lavaboya inerken Jimin de bavulumu alıp odadan çıktı. Zaten hazırlanmıştım ama bavulu hazırlarken saçlarım karışmıştı. Tarakla hızlıca düzelttikten sonra altımdaki eteğimi düzeltip aşağıya indim. Jimin ve Jungkook keyifli bir sohbetin içerisindeydi.
"Yine neler kaynatıyorsunuz bakayım?"
Yanlarına gidip Jungkook'un yanağından öptükten sonra koluna girdim.
"Öyle konuşuyorduk bebeğim."
Jimin gülümseyen gözleriyle bize bakarken arkadan gelen korna sesi ile o tarafa döndük.
"E hadi ama, daha 2 saat yol gideceğiz."
Hoseok sabırsızca konuşunca onun bu heyecanı hepimizi gülümsetti. Bu tatil için hepimizden çok o heyecanlıydı. Benim kadar olamazdı ama ben en azından dışarıya yansıtmıyordum.
Hepimiz arabalara yerleştikten sonra önlü arkalı, konvoy şeklinde yola çıktık. Sessiz bir yolculuk geçirirken kucağımda duran sol elimi Jungkook avucunun içerisine alıp öptükten sonra kendi kucağına koydu.
"Sessizsin?"
Sessizdim çünkü onun içi hazırladığım sürprizi düşünüyordum. Bugüne kadar hiç o kadar ileriye gitmemiştik ve tepkisini çok merak ediyordum, biraz da korkuyordum tabii.
"Sana bir sürpriz hazırladım. Ne tepki vereceğini düşünüyorum."
Bir anlık gözlerini gözlerime çevirdikten sonra tekrar yola döndü.
"Sürpriz mi? Sen hazırladığın sürece tüm sürprizleri beğenirim ben."
Boşta kalan elimle işaret ve baş parmağımı birbirine yaklaştırıp gözlerimi yola çevirdim ben de.
"Birazcık farklı bir sürpriz, o yüzden merak ediyorum. Biraz da heyecanlıyım tabii."
"İpucu yok mu?"
Başımı olumsuzca iki yana salladım hızlıca. Nasıl bir ipucu verebilirdim ki, imkansız.
"İpucu yok bu sefer."
"Merak ettim bak şimdi."
Gözlerinden merakı okunurken dudaklarını büzünce bu haline gülmeden edemedim. Ben gülünce o da dudaklarına yerleştirdi yaşa bulduğum gülüşünü. O gülerken zaman dursun istiyordum, zaman dursun ve ben sonsuza dek onun gülüşünde yaşam bulayım.
"Jungkook, hep böyle gül olur mu? Ben yanında olayım ya da olmayayım, sen hep böyle güzel gül."
Birden bakışları ciddileşirken boş yoldan faydalanarak gözlerini bana çevirdi.
"Sen yanımda olup gülümsediğin sürece ben de hep böyle gülümserim."
"Olur da ben bir gün gitmek zorunda kalırsam ve yollarımız ayrılırsa da hep böyle güleceksin, söz mü?"
"Minseo, be öyle bir ihtimal düşünmek istemiyorum. Lütfen bu konuyu kapa-"
"Jungkook, lütfen söz verir misin?"
"Senin olmadığın bir güne gözlerimi dahi açmak istemezken sen gülmeye devam etmem için benden söz istiyorsun Minseo."
Bakışları tekrardan yola dönerken çimdeki birden oluşan mide bulantısını göz ardı etmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D-3 |Jungkook|
Fanfiction"Ben seni bir serçenin göz yaşı kadar seviyorum." "Serçeler ağladığında ölürler, sevgilim." "İlkbaharda toprağa cemre düştükten sonra yeşerir her yer. Yaz gelir dört bir yana. Garip bir telaş kaplar insanın içini, tuhaf bir heyecan. Her anını değerl...