"Jungkook, hadi kalk."
Sabah Jungkook'tan önce uyanmış ikimiz için kahvaltı hazırlamıştım. Şimdi ise onu uyandırmaya çalışıyordum.
O kadar güzeldi ki ona seslenmeden önce oturup dakikalarca yüzünü izledim. Yaraları bugün daha iyi duruyordu. Dün onu orada gördüğümde resmen şok geçirmiştim. Benim tanıdığım Jungkook değildi bile.
Bunları düşünürken koltuğun kenarına oturup gözünün üzerine düşen saçını geriye ittim. Elim ondan uzaklaşmak istemezken bir sonraki durağı yanağı oldu.
"Kahvaltı hazır, kalk hadi."
Göz altlarını okşarken, yavaşça gözlerini araladı. Elimi avcunun içine alıp dudaklarına götürdüğü gibi öptü. İçim huzurla dolarken başını elime yasladı.
"Günaydın. Yeni mi kalktın?"
"Hayır, oldu biraz. İkimiz için kahvaltı hazırladım. Bir şeyler yedikten sonra oturup doğru düzgün konuşalım. Sana sormak istediklerim var."
Elime yasladığı kafasını çevirip bir kez daha avcumun içine öpücük kondurduktan sonra ayaklandı.
"Sen nasıl istersen. Geç masaya ben de elimi yüzümü yıkayıp geliyorum."
O banyoya doğru giderken ben de dediği gibi mutfağa geçtim. Masaya otursam da o gelmeden başlamak istemediğim için bekledim. Çok kısa bir sürenin ardından mutfağa girip kendi yerine oturduğunda kahvaltıya başladık.
Yaptığım krebi kesip yerken beğendiğine dair mırıltılar çıkarttı.
"Sende böyle marifetler mi varmış ya?"
Bu tepkisi gururumu okşarken kendimi tutamayıp hafifçe gülümsedim.
"Var tabii, yapıyorum işte bir şeyler."
"Bak bak, havalara triplere bak ya."
İkimiz de gülüştükten sonra tekrardan sessizliğe gömülüp devam ettik. Kısa bir süre içinde sofradakileri silip süpürdükten sonra el birliğiyle masayı ve etrafı toparladık.
"Gel istersen bahçede konuşalım. Hava bugün güzel gibi."
Yarım akıllı mı desem, leyla mı desem bilemedim.
"Hıhı çıkalım tabii, ben de keyiften kaldım burda zaten. Kapı kesinlikle kilitli değil ve sen de kesinlikle anahtarı klozete atıp sifonu çekmedin. Sen çık ben de kahveleri yapıp geliyorum. Yanına ne istersin?"
Dalga geçtiğimi anlar anlamaz gözlerini devirip yüzünü ovuşturdu.
"Doğru ya, onu unuttum ben. Tamam o zaman burda konuşalım. Merak ediyorum ne soracağını."
Az önce kalktığımız masaya tekrardan otururken nerden başlamam gerektiğini düşünüyordum. Bir sürü soru varken aklımda sanki onu görünce hepsi gitmiş gibiydi.
En baştan başlamaya karar verdim.
"Jungkook, bilmem gereken ne varsa şuan burda konuşalım ve konu kapansın istiyorum. İlerde bir gün başka birinden başka bir şey duyarsam bir daha geri dönüşü olmaz."
"Yalan söylemek ya da bir şeyi saklamak için bir nedenim yok."
"İddia olayıyla alakalı bilmem gere-"
"Hayır hiçbir şey yok. O gün sana ne anlattıysam o. Bizimkilerle aramızda seninle hastaneye gittiğimiz gün kapanmıştı zaten bu mevzu."
"Benim sarhoş olduğum gün Jihan sana resmimizi atarken senin o odayı çok iyi bildiğini söyledi. O odayı nerden biliyorsun?"
"Jihan ile aramızdaki problemi biliyor musun?"
"Evet, Haru Jihan'ın geldiği gün anlatmıştı."
"Jihan'ın beni kız arkadaşıyla yakaladığı odaydı o oda."
"Gerçekten her şey o kızın başının altından mı çıktı?"
"Bak sana olayı baştan anlatayım. Jihan'la bunlar sevgiliyken kızın hareketleri bi tuhaftı. Alttan alttan kuzenimi de uyardım hep bu konuda. Onunla aramızda hiçbir sorun yoktu. En sevdiğim insanlardan biriydi diyebilirim. Bi akşam barda eğlenirken kendimi kaybetmişim. O kızla nasıl bir araya geldik, nasıl odaya çıktık inan ki hatırlamıyorum. Aklım yerine geldiğinde zaten Jihan beni almış altına yumrukluyordu. Kendime gelince ben de karşılık verdim derken beni dinlemeden çıktı gitti. Sonrasında ne kadar kendimi anlatmaya çalışsam da hiçbir zaman dinlemedi. Şimdi geldiğimiz durum bu."
Jihan için ağır bir olay olmasını anlayabiliyordum fakat Jungkook'un da suçu yoktu anlattığına göre. Belki de fevri davranmasa bugün bu halde olmazlardı.
"Peki ya seni dün aldığımız yer, Mahzen. Jihan seni ordan zar zor kurtardıklarını söylediler. Yani nasıl bi soru sormam gerekiyor bilmiyorum ama anladığını düşünüyorum."
Kafamdakileri soruya dökecek kelime bulamazken beni anlamasını umdum yalnızca.
"Ben oraya çok küçük yaşta düştüm. Jihan da oradaydı aslına bakarsan. İkimizi tanımayan yoktur. Dövüş için gidiyorduk, yeraltı işte. Biz ringe çıkarız, insanlar da bizim üzerimizden kupon oynar. Aslında işleyiş basit. Ama sen iyi kazandıran biriysen ordan çıkmak biraz zor oluyor. Beni de oradan çıkartmak için baya uğraştı Yoongi ve Namjoon. Gerçekten başkası olsa döner arkasını giderdi. Onlara bu konuda borcum büyük."
"Bu kadar zor kurtulmuşken neden döndün oraya? 3 haftadır ne yaptın orda?"
"Dövüştüm. Gündüzleri seni görmek için okula gelip akşamları dövüştüm. Orası hep benim kaçış yerimdi. Ne zaman bir şey olsa gider oraya dövüşürdüm. Ancak böyle atabiliyordum sinirimi. En son oraya gittiğimde Jihan ile kapışmıştık. O günden sonra bir daha gitmemiştim işte."
Aklıma gelen tüm soruların cevabını almıştım, peki ya şimdi ne olacak? Bunun cevabı bende olmadığı için belki onda vardır umuduyla gözlerimi gözlerine diktim.
"Peki şimdi ne olacak?"
Masanın üzerinde gerginlikten birbirleriyle oynadığım ellerimi tutup ikisinin de üzerine öpücük kondurdu.
"Şimdi, izin verirsen seni çok güzel seveceğim. Tüm sorularını cevapladım, yine sor yine cevaplarım. Ama birbirimize daha fazla geç kalmayalım Minseo. Evet, belki bir iddia üzerine başlamış olabilir ama o olay kapandı gitti. Ben seni gerçekten seviyorum."
Gökyüzünü kaybetmiş bir kuş gibi üzgün, yorgun ve kırgındım hayata. Şimdi ise o bana gelmiş gökyüzünü vaat ediyordu. Nasıl kabul etmezdim?
Tonlarca sözcük arasından seçip de cümle kuramadım. Ona cevabımı kelimelerle değil yerimden kalktığım gibi boynuna sardığım kollarımla verdim. İşte şimdi büsbütün teslim etmiştim kendimi ona. İçimdeki kız çocuğunu teslim edişimdi ona.
"Seni seviyorum Minseo."
Kollarını belime sarıp kokumu içine çekerken ben de derince soludum teninin kendine has kokusunu. Döküldü sonra kelimeler dudaklarımdan.
"Seni seviyorum Jungkook."
Biz birbirimizin kokusunu ciğerlerimize hapsederken ikimizin de kalbi şölen veriyordu içeride. Birbirini seven iki kalp kavuştu.
"Bugüne kadar seni üzdüğüm her şey için özür dilerim."
"Özür dileme artık. Tamam, bitti. Sadece sev beni."
Bölüm sonuuu. Farkındayım kısa oldu ama yazamadığımı hissediyorum. Ne yazsam içime sinmiyor. Kısa da olsa sizi bölümsüz bırakmak istemedim. Özür dilerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D-3 |Jungkook|
Fanfiction"Ben seni bir serçenin göz yaşı kadar seviyorum." "Serçeler ağladığında ölürler, sevgilim." "İlkbaharda toprağa cemre düştükten sonra yeşerir her yer. Yaz gelir dört bir yana. Garip bir telaş kaplar insanın içini, tuhaf bir heyecan. Her anını değerl...