Gurur insanı mutluluktan uzaklaştırır demişler. Doğru demişler. Eğer ki doğru olmasaydı şu an dudaklarımın üzerinde yer bulup dinlenen dudaklarına çok güzel ev sahipliği yapardım. Ben o dudakların yolunu gözlerken şu an o bana gelmişti. Ama ben kapıyı açamıyordum. Kapının arkasına çökmüş, gözyaşlarımın sessiz yakarışlarını dinlemekten başka bir şey yapamıyordum.
Kalbim çırpınıyordu, sonunda diyordu. 'O bize geldi, neden biz ona gitmiyoruz? Onu hissediyorum, benim gibi atan kalbini hissederken neden acıtıyorsun bizi?' diye yakarışları kulaklarımda yankı bulurken beynimin sesi kalbime daha da acı çektirmek istercesine acımasızca bağırıyordu. 'Sana neler dedi? Bunları nasıl sineye çekersin?"
Kalp ağlarken, akıl farkında bile olmayabilir miydi? Öyleydi. Kalbim sessiz çığlıklarını salarken akıl adeta onu duymazdan geliyordu. Onu bastırıp bir şekilde üstün geliyordu. Zira kalbime kalsa şu an onu ittirip bir tokat daha yapıştırmaz, boynuna kollarımı sarmış olup kavuşmamızı kutluyor olurduk.
"Çık git evden Jungkook."
"Minseo ben özür di-"
"SANA. ÇIK. GİT. DEDİM. JUNGKOOK!"
Ve o an lanet ettim aklıma. Kalbim, gözünden süzülen bir damla yaşla atmayı bırakmak istedi. Onu ağlatan bu bedene daha fazla hayat vermek istemedi.
"Minseo nolur yapma. Konuşa-"
"Konuşacak bir şey yok Jungkook. Arkadaşını da al çıkın gidin evden. Daha fazla kalbini kırdırtma bana."
Bir damla daha göz yaşının akmasının ardından görmemi istemiyormuşçasına kafasını çevirip hızla sildi. Ardından buğulu bakışlarını kırgın bakışlarımla buluşturdu.
"Kır dök, yeter ki sen yap. Ama beni buradan böyle gönderme."
"Gitmiyor musun?"
Kafasını olumsuzca iki yana salladıktan sonra gözümden akan yaşla hızla banyodan çıkıp aşağıya inerken o da adımı sayıklayarak peşimden geliyordu. Mutfağa girdiğimde masada dönen sohbet kesilmiş herkesin bakışları bana çevrilmişti. Arkamdan Jungkook girip kolumu kavradığında sertçe itip sendelemesine neden oldum.
"BIRAK DEDİM SANA!"
Masadakilerin şaşkın bakışları sürerken Jimin ayağa kalktı.
"Minseo neler oluyor? Bu haliniz ne?"
Onun sorusuna cevap verecek gücü kendimde bulamazken şimdilik görmezden geldim ve muhattabım, yanında oturan Haru'nun elini tutan Yoongi oldu.
"Arkadaşını çıkart bu evden yoksa benim elimden bir kaza çıkacak."
Yoongi daha da şaşkın bakışlarını Haru'ya çevirdikten sonra bakışlarının hedefi yeniden ben oldum.
"Minseo, ne oldu bilmiyorum ama önce sakinleşmeyi dene-"
"SAKİN FALAN OLMUYORUM! ARKADAŞINI BU EVDEN ÇIKART YOONGİ!"
Benim bağırışımla hepsi irkilirken Yoongi ayağa kalktı.
"Tamam, tamam gidiyoruz biz."
Yoongi hala daha yanımda varlığını sürdüren Jungkook'un yanına gelip kolundan tuttu.
"Hadi Jungkook."
"Bırak Yoongi, gitmiyorum. Bu durumu düzeltmeden hiçbir yere git-"
"NEYİ DÜZELTİYORSUN YA NEYİ? SİKTİR GİT JUNGKOOK, SENİ GÖRMEK İSTEMİYORUM. DEFOL GİT!"
Bağırışım mutfakta yankılanırken Jimin yanıma gelip omuzlarımdan tuttu sakinleşmem adına. Ama olmuyordu. Sakinleşemiyordum.
Gözünden akmaya hazırlanan bir damla yaşın akmasına engel olup sildikten sonra kızarmış gözlerini gözlerime çıkardı tekrardan. Bir şey demiyordu, diyemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D-3 |Jungkook|
Fanfiction"Ben seni bir serçenin göz yaşı kadar seviyorum." "Serçeler ağladığında ölürler, sevgilim." "İlkbaharda toprağa cemre düştükten sonra yeşerir her yer. Yaz gelir dört bir yana. Garip bir telaş kaplar insanın içini, tuhaf bir heyecan. Her anını değerl...