yazarın ağzından
yıllar yıllar önce soğuk ve kasvetli bir kış akşamında, bir evde bir erkek çocuğu dünyaya geldi. bu bebek koyu kahverengi saçlı, erik kırmızısı ve bembeyaz bir ten rengine sahip bir bebekti. bu bebek doğduğunda nefes almıyordu. bu yüzden bebeğin anne karnında öldüğü düşünüldü. sonraki günün sabahı, bebek tam gömülmek için hazırlanırken bir ses duyuldu. bebeğin ağlayış sesi... evet. bebek yaşıyordu. kimi insanlar bebeğin uğursuz olduğunu düşündü. çünkü daha önce ölüp dirilen kimse olmamıştı! herkes bu bebeğin uğursuzluktan başka birşey getirmeyeceği için bebeğin öldürülmesini istedi. herkes böyle düşünüyordu. bebeğin annesi hariç... bu yüzden oğlunu aldı ve çok uzaklara kaçtı. bebeğini sağlıklı bir ortamda yetiştirmek adına. öylede oldu. bebek büyüdü ve 10 yaşına girdi. daha 10 yaşında olmasına rağmen bir yetişkinin olgunluğunu ve disiplinliğini taşıyordu. annesi ile yaşadıkları ev pek mükemmel değildi ama onlar için yeterliydi. annesi acı çeken her çocuk gibi oda annesine güzel bir hayat sunmak istiyordu. ama elinden ne gelebilirdiki? 10 yaşındaydı sadece! 'madem elimden birşey gelmiyor bende yük olmayayım anneme. böylece daha rahat bir hayat yaşar...' diye düşündü küçük çocuk. çocukluk aklı işte. nerden bilsin o gidince annesinin çocuğuna bakamayan ve en sonunda onu evden kaçırtan bir anne olduğunu düşünüp intihar edeceğini? çocuk günler boyunca tek başına ilerledi. en sonunda bir tapınağa ulaştı. bu tapınak şifacıların olduğu bir tapınaktı. tapınaktaki keşişler onu benimsediler ve tapınağa aldılar. çocuk burada 5 yıl kadar kaldı. artık 15 yaşında bir gençti. ama hala yetişkin üslubunu koruyordu. her zaman yüzünde olan soğuk ve tepkisiz ifade, soğuk ve emrivaki ses tonu ve giyim tarzı bir yetişkini andırıyordu. bu yüzden keşişler kendilerinden yaşça küçük olan bu gence saygı duymaya başlamışlardı. ama gel gelelimki hayattaki herşey her zaman güzel ve istediğimize göre ilerlemez. genç bir akşam ormanda yürüyüş yaparken tapınak yağmalandı ve içindeki herkes öldürüldü. yapanların kim olduğu bilinmiyordu. genç yürüyüş yaptıktan sonra tapınağa geri döndüğünde onu ölü bedenler, parçalanmış uzuvlar ve yıkılmış bir tapınak karşıladı. içten içe üzülsede bu sadece üzülmekte kaldı. yüzündeki soğuk ve tepkisiz ifadesini bozmadan ölü bedenlerin ve kan göllerinin yanından geçip kaldığı odaya gitti. yanına birkaç değerli eşyasını aldı ve tapınaktan ayrıldı. yine tek başına ilerlemeye başladı. yanına yemek ve su almamıştı. çünkü açlığa ve susuzluğa alışıktı. soğuk havada işlemiyordu ona. dışarıdan bakılınca duygusuz bir taş bebeği andırıyordu. ama kimse onun ruhunu bilmiyordu. ah bi bilseler gencin ruhunu... Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İşte onun ruhuda böyleydi. Hayatı boyunca en yoğun hissettiği duygu sevgiydi. Annesine duyduğu sevgiydi. O annesinin yanından ayrılırken hiçbir kötü niyeti yoktu. Aksine çok masumca düşünmüştü. Nerden bilebilirdi masumca düşündüğü bir şeyin bu kadar kötü sonuçlar doğuracağını? Genç tek başına ilerlerken karşısına bir ev çıktı. Bu evde genç bir kız kalıyordu. Genç kız kar gibi beyaz saçlara, masmavi gözlere ve beyaz bir tene sahipti. Genç kız tek başına kalıyordu. Genç ormanda ilerlerken bir ses duydu. Saf ve temiz bir sesti. Genç bu sesi merak edip sesin geldiği eve doğru ilerledi. Evin kapısı sonuna kadar açıktı ve genç kız sırtı kapıya dönük bir şekilde kucağındaki kediyi sevip bir yandanda şarkı söylüyordu. Genç bir süre kapının önünde şarkı söyleyen kızı izledi. Genç kız şarkısını bitirince derin bir nefes aldı ve kendi kendine konuşmaya başladı.
"Sencede orman çok güzel değilmi?"
Genç, kızın bunu kendisine söylediğini sandı.
"Evet. Çok güzel."
Genç kız duyduğu ses üzerine afalladı ve apar topar arkasındaki gence baktı. Genç, kızın güzelliği karşısında etkilenmişti.
"S-siz kimsiniz?"
"Ben buradan geçiyordum ve sesiniz beni etkiledi. Bende bu güzel sesin sahibini merak ettim. Bu yüzden buraya geldim."
Genç kız, gencin ona böyle iltifat etmesi üzerine başını eğdi ve yanakları kızardı. Gençte kızın böyle kızaracağını düşünmemişti. İstemsizce dudakları hafif yukarıya kıvrıldı. Aradan uzun zaman geçti. Genç ve kız beraber kalmaya başlamıştı. Çünkü kız bir melekti. Onun amacı insanlara yardım etmekti. beraber yaklaşık 3 yıl kaldılar. artık ikiside 18 yaşındalardı. yine bir gün genç ormanda yürüyüş yaparken zehirli bir yılan onu ısırdı. zehir normal bir zehir değildi. bulaştığı kişiyi yavaş yavaş öldürüyordu. genç yılanın onu ısırmasından 2 gün sonra yavaş yavaş bedenini kullanamamaya başladı. 1 hafta sonunda artık başı hariç hiçbir yerini hareket ettiremiyordu. sonra kasabadan bir doktor geldi. gence onu iyileştirebilceğini ama bunun karşılığı olacağını söyledi. genç ise doktorun teklifini kabul etti. doktor uzun uğraşlar sonucu bir karışım yaptı ve bunu gence enjekte etti. genç yavaş yavaş dönüşüyordu. insandan iblise...
///////////////////////////
bölüm nasıl olmuşş??
devamını daha sonra yazacağım. aklımda süper bir fikir var;))
YOK ARTIK diyeceğiniz türden. benimde aklıma gelince aynı tepkiyi verdim...
neyse
sonraki bölümlerde görüşürüüzz
728 kelime
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demon Slayer Büyüleyici Yıldırım
FanfictionDemon Slayer: Kimetsu No Yaiba kurgusudur... "İblis avcısı birliğinin baş düşmanı olan kibutsuji muzan'ın kızı aynı zamandada birliğe kafa tutan yamaha'nın ikizi olduğum için iblis avcılığı görevinden alınacağım. kim bilir belki öldürürler?" ...