BÖLÜM
Kapı çalındığında Harley küveti hazırlıyordu. İki tane uçak büyükçe bir sandığı yüklenmiş, içeri girmeleri için izin vermesini bekliyordu.
"Efendim, içeri alayım mı?"
"Neyi?" dedi kadın saçlarındaki örgüleri açma işine son verip arkasına bakmadan sorarak. "Bir sandık," dedi Harley, "Sanırım Kont göndermiş."
İçini çeken Jessica bir an bile merak etmeyerek, "Köşeye koysunlar," diyerek işine odaklanmaya devam etti. Şu anda tek istediği sıcak bir suda gevşemek ve derisi büzüşene kadar suyun içinde erimekti.
İnsanın her şeye alışması için bir zamanı vardı. Acının, mutluluğun, hayallerin, tecrübelerin ve cesaretlerin bile zamanı vardı. Terk edilişlere, sevilişlere, ölüme de alışıyordu tıpkı istenmediği eve, istemediği hayatlara alıştığı gibi. Daha evvelde alışmıştı, yine başaracaktı. Jessica her yana kocasının varlığının sindiği yatak odasındaki aynaya huzursuzluk içerisinde bakarken Harley etrafında dört dönerek onu memnun etmeye çalışıyordu. Genç kadının sanki ondan başka hiçbir derdi yoktu, sürekli endişeyle konuşuyor, daha fazla nasıl hareket edebilir diye odayı arşınlıyordu. Saçlarına son tokaları da taktıktan sonra, "Başka kıyafetinizin olmaması ne kötü," diye üzgün halde mırıldandı, onun gibi zengin ve görgülü bir elitin kıyafetsiz ve çeyizsiz bir evlilik yaptığına inanamıyor gibiydi. Ya da gerçeği bildiği için ona acıyordu. Jessica yüzündeki yorgunluğa ve gözlerinin altındaki mor halkalara dehşete düşmüş gözler bakıyor, küçükken her endişelendiğinde yaptığı gibi alt dudağını kemiriyordu.
"Sen şansa inanır mısın Harley?"
"Şans bizim gibi taşralıları hep teğet geçer efendim, ailemde gören hiç olmadı."
"Keşke senin kadar şanslı olabilseydim."
Bir an elleri donup kalan Harley, onunla alay ettiğini sanarak güldü. "Sizdeki şansın yarısı bende olsaydı o günü milat sayardım Leydim."
Aynadaki gözleri kesişti. "Sen gönül yorgunluğu ne, biliyor musun?"
"Aşk mı efendim?" diye kıkırdadı kız.
"Hayır, bazen de ağır işlerden değil merhametten bükülür insanın beli. Biliyor musun gönlü yorgun olanın gecesine güneş doğmuyor, karanlığına yıldız konmuyor. Öyle yalnız kalıyor ki bazen, gölgesini kaybetmiş beden, çaresizliğe sıkışmış ruhunu sığdıracak bir yer bulamıyor. Gönlü yorgun olan umut çalan her şarkının içinde boğuluyor."
Harley üzgün halde yüzüne baktı, ne diyeceğini bilemedi. "Siz tanıdığım bir leydiye benzemiyorsunuz efendim." Bakışlarını çekiştirip durduğu parmaklarına çevirdi. "Ellerinizde nasırın izleri, yüzünüzde güneşin yorgun düşleri var, üzerinizdeki kıyafet yılların ağırlığından değil de sizin çaresizliğinden yıpranmış gibi. Bazen öyle bir bakıyorsunuz ki, düzelir umuduyla atılan her adımınız boşluğa gideceğini önceden biliyor gibisiniz." Elbisesinin yakasını düzeltti son kez, "Hazırsınız efendim." dedi bir adım geriye çekilirken, "Kont yemeğini her zaman aynı saatte yer, beklemekten hoşlanacağını sanmıyorum."
"Ondan çok mu korkuyorsun?" dedi Jessica merakla, aynanın aksine yüzü düşen kıza bakarken, kız başını yere eğdi. "Öfkesinden korkuyorum."
"Çok öfkeli oluyor mu?"
"Eğer kızdırırsanız sizde ondan korkarsınız ama kızdırmazsanız varlığına alışırsınız."
"Herkesi korkuttuğunu biliyorum."
"Herkesi değil efendim," Arkasını dönerek daha fazla konuşmadan odadan çıktı. Jessica eteğini toparlayarak kabarttı. "Şimdiye kadar hayatta kaldın ve kurtulmanın bir yolunu hep buldun." Dedi aynaya vuran aksine. "Başa çıkmanın bir yolunu bulacaksın ve hayal ettiğin her şeyi gerçekleştireceksin." Keşke bu sözleri söyleyen kadına inanabilseydi. İnsan korkunca hata yapardı, endişelenince mantıklı düşünemezdi. Yana döndüğünde bakışları yatağa kaydı, kısa bir an soluksuz kaldı. Belki de bu gece kocası hakkı olanı talep etmeye gelecekti. Korkusu onu boğmadan öne bu odadan kurtulmalıydı ama onunla tekrar yüzyüze gelmeye cesaret edemiyordu. Yemeği birlikte yiyeceklerini hizmetçiler söyledikten sonra odaya çıkmış, üzerine çeki düzen vermişti. Bahçede olan konulma zihninden silinmemişti bile, şimdi akşam yemeğinde gerçekleşecek gerginlikle tedirgindi. Hiçbir özel eşyası yoktu. Şahsi tek bir şeye sahip değildi. O yüzden yıkandıktan sonra kocasına ait olan gümüş tarakla günlerdir karmaşayla bitlenmeye başkaldıran saçlarını açması saatlerini almıştı. Elbisesi için yapabileceği bir şeyi yoktu, tozun bir kısmını temizlemesi ise yarım saatten fazla zaman kaybetmesini sağlamıştı, sonunda kendine çeki düzen vermeyi başarmıştı ama hâlâ yorgun, aç, fakir ve isteksiz görünüyordu. Şehvet düşkünü zalim kocasının isteklerine boyun eğemeyecek kadar zayıftı. Kim bilir ondan bu gece nasıl istekleri olacaktı, ona nasıl eziyet edeceğini iyice kafasında tarttığına emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİRKİNİN AY IŞIĞI
Fiksi Sejarah"O... O karanlıklar Lordu denilen adam hakkında anlatılanlar..." dedi genç kız bayılacak gibi duran bedenini dik tutmaya çalışarak. "Bir canavarla evlenmeme izin mi vereceksiniz efendim?" "Bunu yapmak durumundayım..." "Ben sizin kızınızım!" "O zaman...