39

1.3K 108 28
                                    

Sessiz olmaya çalışarak ayakkabılarımı giyip kapıyı kapattığımda hızlı adımlarla binadan çıkmıştım.

Yaklaşık yarım saat önce güneş doğmuştu. Ve benim gitme vaktim gelmişti. Sabah uyanınca beni göremediklerinde şaşırmayacaklarını biliyordum çünkü tüm ısrarlarına rağmen gideceğimi onlar da biliyordu. Başucumda bir şişe su ve kek vardı. Özgür bırakmış olmalıydı. Niye bilmiyorum ama öyle hissediyordum.

Hava soğuktu. Ama güneşin doğuşundan hemen sonra dışarıda olmak ve o soğuğu hissetmek beni mutlu etmişti. Ama birazdan gideceğim yer içime korku düşürüyordu.

Dedemin yanına gidecektim. Ona her şeyi anlatacaktım. Ve belki bir ihtimal benden nefret etmemesi için dua edecektim.

*Hatırlatma: Toprak'ın dedesi Toprak'ı çok sever ve ona çok düşkündür. Ama Toprak'ın biseksüel olduğunu bilmez ve öğrenince Toprak'tan o da nefret eder diye Toprak ona annesinin yaptığı şeyleri anlatamaz.

Ama bunun boşa edilmiş bir dua olacağını biliyordum çünkü eski topraktı ne de olsa. Sağlığı yerinde olsa beni çeker vururdu bile.

Tanrım! Dedemin de benden nefret edecek olma ihtimali beni kahrediyordu. Ama ona anlatmaktan başka bir çarem kalmamıştı. Umarım adam hasta yatağında kalp krizi geçirmezdi.

Devasa hastaneye geldiğimde uzun zamandır geçmediğim ama ezbere bildiğim koridordan geçtim ve dedemin odasının önüne geldiğimde duraksadım.

Tanrı aşkına adama ne diyecektim? Biseksüel olduğum için benden nefret eden kızın şimdi de beni evimden kovdu bana yardım et mi diyecektim? Yemin ederim adam uğrattığım şoktan dolayı ölebilirdi.

"Abartma Toprak. Abartma."

Kendi kendime söylenip kapıyı tıklattım ve kapıyı yavaşça açtım. Yataktan kapıyı görmeyi engelleyen duvarı aştığımda dedemin geleni görmek için olduğum tarafa dönmüş boş bakışları beni görmesiyle büyüdü ve "Toprak?" dedi yaşlı sesiyle.

Heyecanlı ve şaşkın haline gülümsedim ve tamamen içeri girdim. Beni görmeyi beklemediğini biliyordum çünkü uzun zamandır onu görmeye gelmiyordum. Hatta öyle ki son görüşümden bu yana oldukça çökmüş görünüyordu. Zayıflamıştı. Kendimi bildim bileli çıkık olan elmacık kemikleri tamamen ortaya çıkmıştı. Etsiz, organsız bir kemik yığınına benziyordu. Onun gençlik fotoğraflarından ne kadar yakışıklı ve havalı biri olduğunu biliyordum ve şimdiki hali yaşlanmaktan korkmama sebep oluyordu. Onu uzun zamandır görmeye gelmememin bir sebebi de buydu belki.

Sadece bu değildi tabii ki sebep. Onu iyi hatırlamak istiyordum. Bütün çiftliği tek başına idare eden güçlü adam olarak kalsın istiyordum aklımda. Ama onu gördüğüm an ne kadar özlediğimi fark etmiştim. Ve onu bir kere gördükten sonra uzak kalmak daha da zor olacaktı.

"Hoş geldin Toprak'ım! Hoş geldin!"

Gülümseyişini bir saniye bile bozmadan yatağından doğrulmaya çalıştı. Zorlanmasını istemediğim için hemen yanına koştum ve daha fazla doğrulmasına izin vermedim.

"Hayır hayır kalkma dede. Canın yanacak." dediğimde göğsü sarsılacak kadar güldü.

"Sen buradasın ya oğlum. Sen yanımdayken canım yanar mı hiç?"

Söylediği şeyle nefesim kesildiğinde içim acıyla kıvrandı. O beni bu kadar severken onu kendimden mahrum etmiştim ve belki de benim yüzümden günlerini yalnız ve kimsesiz hissederek geçirmişti. Hastalığından dolayı geçen günlerinin son günleri olduğunu bildiği için de en ufak bir an mutlu ya da huzurlu hissedememişti.

Sütyen | BxB | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin