13) İlk Karşılaşma

2 0 0
                                    

Hayır hayır hayır. Korkmayacaktı bu sefer, korkmayacaktı. Artık Rüya yoktu, canından bir parçası olan rüya yoktu. Gelmeyecekti de.

Haberi aldığında dergi çekimindeydi, babasının onun için tuttuğu sekreter mola sırasında yanına gelmiş ve olayı haber vermişti. İlk önce şaka olduğunu düşündü, ona inanmak istemedi. Sonra kulakları uğuldamaya ve gözü kararmaya başladı. Gerisini hatırlamıyordu. Gözünü açtığında New York'ta idi. 

Halası, eniştesi, annesi hastane koridorlarında ağlamaktan ölmek üzereydi. O ise ağlayamıyordu, gözünden tek bir damla yaş bile düşmemişti. Hiç bir şey düşünemiyordu, beyni adeta durmuş onu korumaya çalışıyordu.

Bir silahlı grubun okulu basması sonucu ikizi ölmüş kuzeni ise ameliyattaydı. Ne olduğunu doğru dürüst bilmiyordu. Morg kapısından iki doktorun çıkmasıyla eniştesi ayaklandı doktorsa konuşmaya başladı: "Yüzü ve vücudunun çoğu yeri tanınmayacak halde, bazı yerlerinden aldığımız kan örnekleri ile içerdeki gencin Rüya Dinçer olduğunu tespit ettik."

Annem içi çıkarcasına ağlamaya devam ederken halası onu kollarına almış sıkıca sarıyordu. Birden bağırdı doktora doğru: "Yalan söylüyorsun! O Rüya değil, bizi kandırma. Onu görmek istiyorum!"

Doktor bunun mümkün olmadığını söylese de hastaneyi ayağa kaldıran Rüzgar'ı kimse tutamamış sonunda ikna etmişti. Bazı kıyafetlerle morga giren Rüzgar ve morg çalışanı Rüya'nın ölü bedeninin önünde duruyordu. Çalışan yavaşça örtüyü kaldırdığında Rüzgar kustu. Güzel kardeşinin kızıl-kahve saçları kandan kurumuş ve birbirine yapışmıştı, yüzü yoktu. Tamamen parçalanmış sadece et parçaları gözüküyordu. Gövdesi de tamamen parçalanmış iç organlarının bazıları gözüküyordu. Rüzgar tüm cesaretiyle izliyordu kardeşinin tanınmayacak cesedini. Ellerine baktığında onunla aldığı ikiz bilekliklerini gördü. Ona hiçbir şey olmamıştı, üzerinde kan bile yoktu, onu nazikçe çıkarttı ve elinde tuttu. Biraz eğildi ve kardeşinin cesedine fısıldadı: "Merak etme Rüya'm seni bu hale getirenleri ellerimle senden daha kötü hale getireceğim. Senin bu halde olmana rağmen kıçını kaldırıp gelmeyen babam da dahil. Ama biraz zaman ver bana kardeşim söz veriyorum sana."

O artık Rüzgar değildi. Rüzgar az önce gitmiş yerine ise hiç tanımadığı biri gelmişti. Onun içi yanıyordu ve bu ateş intikam alana kadar da geçmeyecekti. İlk önce her şeyi öğrenecek ve önce babasından sonra ise o serseriden hepsinin hesabını soracaktı.

Operasyondan çıkan kuzenin yanına geldi. Yanı başında duran doktor bacağının eskisi gibi olmayacağını, topal kalacağını söylüyordu. Bilinci tam yerinde olmayan kuzeninin yanına gitti ve: "Her şeyi anlat kuzenim." dedi

(Deniz'den)

Dışarıya çıktığımda serin hava tüylerimi diken diken etti. Kapının kapanma sesinin ardından Rüzgar'ın kolunu omzumda hissettim. Birlikte yürüdük ve otelin olduğu ara sokaktan çıkıp caddeye vardık. Rüzgar kolunu çekmeden etrafına bakarak iç geçirdi ve konuşmaya başladı: "Rüya'dan sonra hiç gelmemiştim bu şehire ama hâlâ aynı, hiç değişmemiş."

Geniş kaldırımdan yürürken etrafıma bakmaya başladım. Büyük ışıklı binaların arasından geçiyorduk. Gece saatleri olduğu için sokak çok kalabalık değildi. Zaten mağazaların çoğu kapalıydı.

Her yüz metrede en az bir tane bar vardı ve içlerinden alkol kokusuyla müzik sesi geliyordu. İri yarı korumaların yanından geçerken hafif tırsıyordum. Uzun olan Rüzgar bile yanlarında küçücük kalıyordu.

Konuşarak yürürken bir anda çok büyük ve ışıklı sokağa girdik. Az önce kısmen karanlık ve gece olduğu gayet belli bir ortamdan bu kadar insanın olduğu ve ışıklı bir yere girmek hiç gece gibi hissettirmedi. Büyülenmiş gibi gözlerimi kocaman açarak etrafıma bakıyordum. Rüzgar bana bakarken güldü ve omzumdaki elini indirip elimi tuttu.

GeçmişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin