Günler haftaları, haftalar ayları takip ediyordu kara kış tüm gücüyle yanan yürekleri soğutmaya çalışıyordu. Canan hayatına olağanca sıradanğıyla devam ediyor bazı geceler Aliyâr'ı rüyalarında görüyordu ama düşünmemek için insan üstü çaba sarfediyordu. Padişahın hayalini kurmak bile eşine ihanet gibi geliyordu. Evliliğinde ne kadar mutsuz olursa olsun sadakat yemini etmişti bi kere elden ne gelir kader böyleymiş diyip avutuyordu kendini. Diğer tarafta Aliyâr gözle görülür bir buhran içerisinde cebelleşiyordu. Padişahın yakın çevresi bu ahval ile ilgili endişeleniyor ama sorunun ne olduğunu sormaya cesaret edemiyorlardı. Yalnızca valide sultan evladının derdinin ne olduğunu biliyor onunda elinden birşey gelmiyordu. Has odaya en güzel cariyeleri seçip gönderiyordu ama hepsi kapıdan geri dönüyordu. Hanedan yeni varisler şehzadeler bekliyordu lakin padişah bununla ilgilenmiyor gibiydi. Son haftalarda içmeye de başlamıştı ancak bu şekilde uyuyabiliyordu.
Bundan sonraki kısım Aliyâr'ın gözünden anlatılmaktadır..
"Bu nasıl derttir çaresi nedir? Gözlerimi kapatsam yüzünü görürüm, açarsam hayali canlanır önümde.. Sanki hâlâ burada gibi kokusu gelir burnuma, sesi çınlar kulağımda.. Geceleri uyuyamam içimde tarif edemediğim bir yerde bir ağrı var. Uyusam uykudan uyanamıyorum rüyalarımda hep o var gerçek olmasa bile yanımda, benimle olduğunu hissetmek acımı dindiriyor. Ahhh canımın Canan'ı bu dert beni öldürür mü? Öldürmese bile aşksız geçen ömrü yaşadım diyebilir miyim? Kime çatsam hırsımı nereden çıkarsam bilemiyorum Validem bir çare bul " Aliyâr kendisini ziyaret eden validesinin ısrarlı sözleri ağlayan gözlerine dayanamayıp döktü içindekileri anlattıkları az bile kalmıştı sustukları daha fazlaydı terasında bahçeyi izlerken bir çırpıda anlattı duygularını annesi anlamazsa kim anlardı halinden valide sultana yüzünü dönmedi göz yaşları görülsün istemiyordu anneside olsa kimsenin önünde aciz olmamalıydı padişah olmak bunu gerektirirdi. Valide sultan evladının titreyen sesinden ne halde olduğunu anlıyordu ve içi parçalanıyordu. Kendinden çare dileniyordu çocuğu yemeden içmeden kesilmiş takatten düşmüş uykusuzluktan gözleri çökmüş evladına baktıkça Canan'a lanetler okuyordu içinden "aslanım dinle bahar geldi Osmanlı'nın her yerinde nevruz kutlanıyor sende kara bulutlarını dağıt artık bahar gelsin yüreğine ferahlık gelsin, ordun sefer bekler git kafirleri yen tüm öfkeni at senin ataların aşktan ölmedi sende atalarına yakışır davranacaksın Allah' ın gücüne gider kadere bu isyanın yetti sen padişah sın sorumlulukların var soyun devam etmek zorunda." Valide sultan yutkundu bu son söyleyeceği Aliyâr için bir tokat gibi olacaktı belki yaralayacaktı ama birinin söylemesi gerekiyordu." Evli bir kadın için düştüğün şu hallere bi bak! Hangi kitapta hangi kanunda yazar evli kadına dolanmak kendine gel! " Aliyâr bir hışımla döndü annesine "tamam sus artık…!! Valide sultan yaraya bastığını anladı ama geri adım atmadı iltihaplamış yaraya basmak iyidir irin akmadan yara iyileşmez diye düşünerek devam etti acı dolu sözlerine"Sen burada derbeder olurken o nerede Aliyâr kocasının koynunda! Seni düşündüğünü mü sanıyorsun.." bardak taşmıştı gözlerden yaşlar firar ederken bir bir Aliyâr artık kendini tutmuyor bağırıyordu avazı çıktığı kadar" sana yeter dedim anne! Sus artık.. Şimdi çık git yoksa kalbini kıracağım!! Valide sultan acıyan bir bakış alay dolu çarpık bir gülüşle "sen benim yetiştirdiğim evlat olamazsın utandırıyorsun beni!" Aliyâr'ın gözlerinden ateş fışkırıyordu "defoll çık git.. Elimden bir kaza çıkacak defoll!" Tekrar öfkeyle sırtını döndü Valide sultan çıkıp gitti. İçeri geçip sağa sola yürüdü sakinleşmeye çalıştı kapıya seslendi " Mehmet paşayı çağırın derhal" kısa bir süre sonra Mehmet paşa girdi odaya saygıyla eğildi " divanı topla sefer hazırlığı başlasın herşeyden sen sorumlusun bi eksik bir aksilik olursa seni bilirim Mehmet Paşa" Mehmet Paşa eğilerek "buyruk padişahımızın" diyerek odadan ayrıldı.
Aliyâr öfkeyle cebelleşmeye devam ediyordu "evet bir kocası var şimdilik bir gün benim olacak ama kendime yemin olsun ki benim olacak!!" sonra odasından çıktı veziri azam Murat paşanın yanına gitti Paşa ziyaretten dolayı hayli şaşırmıştı eğilip öyle kaldı "Paşa hazırlan tebdile çıkalım havada güzel halka karışalım" Bir iki saat geçmemişti çarşı pazar gezmeye başlamışlardı validenin dediği gibi herkes sefer beklentisi içindeydi ve sarayla ilgili sorularda herkesin derdi tahtta çıkalı bir yıl olan padişahın henüz çocuğu olmamasıydı. Çoğunluk padişahın kısır olduğu konusunda endişeliydi sonra tahta kim çıkar kaygısına şimdiden düşmüşlerdi. Esnafla hoşbeşten sonra sıradan biriymiş gibi bir çay evinin açıklıktaki masalarına yerleşip dinlenmeye koyuldu veziri azam ile birlikte bir yandan duydukları öğrendikleri üzerine konuşup bir yandan etrafı süzüyorlardı. Derken yolun karşısında Canan'ı gördü Aliyâr müthiş bir heyecan ve mutlulukla fırladı ayağa "Murat sen beni burada bekle gelirim birazdan" bunları söylerken hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı bile Canan'ı takip etmeye başlamıştı amacı tenha bi yerde kimse görmeden iki kelam edip aylardır hasret kaldığı yüzünü görebilmekti. Canan bir kaç aktar gezdikten sonra arka sokaklara girmeye başlamıştı Aliyâr diğer yolu dolanıp koşar adım önüne çıkacaktı. İki ev arası bir dar alanda sırtını duvara yasladı sokakta kimse yoktu köşeden Canan göründü kalbi hızla atıyordu öyle ki sesi dışarıdan duyulabilirdi. Canan yaklaşıp geçerken eliyle ağzını kapatıp kendine çekti kadın çırpındı kurtulmaya çalıştı "korkma benim Aliyâr sesini çıkarma" Canan bunu duyunca çırpınmayı bıraktı ağzını kapatan eli tutarken arkasına döndü hâlâ inanamayarak yüzüne baktı bir kaç saniye süren şaşkınlık ve sessizliğin ardından biraz uzaklaşıp eğildi "hünkarım bağışlayın siz olduğunuzu tahmin edemezdim" Aliyâr hemen müdahale etti "şşşt bir duyan olacak tebdil halindeyim anlaşılmamalı" Canan anlayışla başını kaldırdı etrafına bakındı sonra gözler buluştu Aliyâr çocuksu bir hayranlıkla izledi karşısındaki güzelliği "birşey mi oldu sağlığınız nasıl?" diye sıraladı soruları Canan. Olumsuz şekilde iki yana salladı başını Aliyâr başını eğdi yere baktı konuşurken "bilmiyorum... Birşey oldu mu olmadı mı... İyi miyim kötü müyüm.." Canan anlamayaca çalışarak baktı yüzüne Aliyâr başını kaldırdı nefesi kesiliyordu saatlerce koşmuş gibi konuşmakta bile zorlanıyordu. "Sen gönlüme düştün düşeli iyi değilim Canan... Gel gidelim etme bu eziyeti bana.. İkimize de yazık ediyorsun... Etme" Canan kızmıştı ama bu sözler kalbine kalbine işliyor heyecanlanıyordu bir yandan da "hünka..." demeye kalmadı Aliyâr işaret parmağıyla dudaklarını kapattı "Aliyâr... Adımı söyle!" Canan bir iç çekti ve yılgınlık ile konuştu "Aliyâr.. Konuştuk bunu imkansızı istiyorsunuz bir defa olmaz dedik zorlamayınız lütfen" eğilip arkasını döndü bir iki adım attı arkasından gelen sesle durdu yerinde "dilin olmaz diyor... Kalbine sordun mu Canan gerçekten istemiyor musun? Aylardır hiç düşünmedin mi beni? Gittiğin gibi unuttun mu geçekten?" bir iki adımda Aliyâr attı hemen arkasında durdu Canan'ı kolundan tutup kendine dönderdi "evliliğin sadece bahane gördüm gözlerinden, beni gördüğüne sevindin evli olsan şu an kollarıma atlardın değil mi?" Canan bu muhabbeti sonlandırmak istiyordu kocası duyarsa onu öldürürdü ödü kopuyordu bu ihtimalden ve görünen o ki padişah vazgeçmeyecekti. Tek çare evliliğin bahene olmadığına onu gerçekten istemediğine inandırmaktı. Hatta belki kalbini kırıp nefretini kazanmak gözlerini sıkıca kapattı ve sert bir ifadeyle gözlerini açıp yüzüne baktı "bu sizin sanrınızdan başka birşey değil! Evli olmasam da sizi istemezdim" Aliyâr afalladı geri bir adım tökezledi kaşlarını çattı ama bir şey söyleyecek gücü bulamadı kendinde Canan'ın canı acımıştı ama belli etmedi zehir zemberek sözlere acımasızca devam etti "hareminiz onlarca kadınla dolu iki günlük hevesinizin oyuncağı olamam ben o hareme ölüm girer ancak ve dahası...." Aliyâr zoraki gülerek " dahası da mı var?" Canan başını dik tutmaya çalışarak devam etti "evet var.. Siz ki bir gecede dört şehzadeyi katlettiniz ellerinize kardeş kanı bulaştı hemde ne için taht için iktidar için.. Bir kalbiniz olduğunu iddia etmeniz güldürüyor beni.." Canan söylediklerine kendi bile hayret ediyordu kelimeler cam kırıkları gibi dilini acıtıyor kan kalbe akıyordu" evli yada değil... Benim sizin yanınızda hiç bir sıfatla yerim olamaz.. Bu bahsi burada kapatalım ve bir daha hiç açılmasın." arkasına bakmadı bir daha Aliyâr da durdurmadı zaten. Canan göz yaşlarına boğuluyordu hızlı adımlarla giderken ardında bıraktığı adama ölümcül bir yara bıraktığının farkındaydı kendine lanet ediyor kızıyordu. Kendisini sevmeyen bir adamla evliydi mutsuzdu ve Akın beyin hiç bir zaman kendisini sevemeyeceğini söylemesine rağmen Aliyâr'ı ve mutlu olabileceği bir hayatı bir kaç acı sözle gerisinde bırakmıştı. Aliyâr gözden kayboluncaya kadar arkasından baktı Canan'ın gözyaşlarına hakim olamıyordu kalbi sıkışıyor beyni uğulduyordu. Sırtını duvara yasladı bacaklar artık itaat etmiyordu yavaşça yere çöktü göz yaşlarını silmek için bile elleri kıpırdamadı baktı öylece "eli kanlı... Kardeş katili.. Kalpsiz.. Ben seni yere göğe sığdıramadım, demek senin gözünde benim yerim bu öyle mi?" içinden söyledi bunları Aliyâr şu an yaşadığı duygu karmaşasının tarifi olamazdı herşeyden biraz var. Artık ne yapsa ne söylese boş unutmaktan başka çare mi var? Sevmeye ihtimal bile vermeden gitmişti Canının Canan'ı biçare diye bir kelime vardır Aliyâr bu kelimenin nefes alan ete kemiğe bürünmüş haliydi artık..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Sultan
Historical FictionHikaye padişahlık döneminde geçmektedir. Padişahın aşık olduğu kadını elde etmek için yaptıkları ve sonrasında yaşanan entrikaları konu almaktadır.Tarihler ve kişiler tamamiyle hayal ürünüdür. Benzerlikler tesadüfidir.