Sefer hazırlıkları bitmiş ertesi gün için yola revan olma kararı alınmıştı. Lala Yusuf un yanından ayrıldığından beri Aliyâr'ın aklı bir hayli meşguldü planlar kuruyor bozuyor kendi aklında konuşmalar senaryolar düşünüyordu. Hayli tedirgin ve umutsuzdu "ya o adamı seviyorsa.. Onu öldürmem Canan'ı bana getirmez aksine düşman eder.. Farz edelim adamı öldürdüm Canan da geldi... Sevecek mi beni?" Aliyâr varsayımlar üzerinden gittikçe bir çıkışa varamayacağını anladı ama ne yapmalı? Padişah güzel bahar havasında hasbahçede dolaşıp dururken bu düşünce girdabında debeleniyordu dışarıdan görenler yakındaki savaş için plan yaptığını sanırdı ama genç padişah kendi içindeki savaşa odaklanmıştı. Durup derin bir nefes aldı "bu böyle olmaz bu kafayla hiç bişe başaramam! Önce sırtımdaki yükten kurtulayım.. Bu yük belimi büküyor önümü göremiyorum" karanı verdi yarından önce çıkacak sefere kaleden önce fethetmek isteği gönlün kapısına dayanacaktı. Mehmet Paşa yı bir el hareketi ile yanına çağırdı çevirmen Yavuz Bey i getirmesini emretti. Canan'ı saraya getiren oydu köyünü evini ve daha pek çok şeyi ancak Yavuz Bey den öğrenebilirdi. Yavuz Bey iki büklüm geldi huzura saygıyla eğilip emirleri bekledi. Padişah sakin görünüp hiç birşey belli etmemeye çalıştı "bir hekim getirmiştin adı neydi..." Yavuz Bey kaldırıp başını "Canan Hatun'u mu dersiniz Hünkarım?" Aliyâr aklından gönlünden çıkaramadığı kadının hiç umursamıyormuş gibi sözlerine devam etti "hıı evet o nerede kalır bu hatun evi köyü neresidir?.. Sefere çıkmadan bir görünmek isterim" Yavuz Bey "getirilmesini söylerim hemen getirirler hünkarım" Aliyâr cevaptan memnun değildi kızmıştı ama belli etmedi "hayır.. Vaktim yok o kadar yarın erkenden yola çıkacağız ben daha hızlı gidip dönerim sen yerini söyle kâfi" Yavuz Bey bişe anlamamıştı ama padişahın istediği bilgileri verdi. Aliyâr yanına Mehmet Paşa ve Murat Paşa yı alıp vakit kaybetmeden yola koyuldu.
Canan..
Canan saraydan döndüğünden beri durgundu gündelik işler hastalar bittikten sonra geçip pencere kenarına saatlerce oturup el işleri oyalar danteller yapıyordu bazen kendi kendine türkü söyleyip efkarlanıyordu. Son bir haftadır da iyice içine kapanmıştı bu durum arkadaşı Nurbanu Hatunun dikkatini çekmişti ama ne kadar sorsa da Canan "yok bişeyim.. Biraz hasta gibiyim" gibi şeyler söyleyerek geçiştiriyordu. Hep çocukları büyük mutlu bir ailesi olsun istemişti ama kocası Akın Bey kesin bir dille daha evlendikleri gün çocuk istemediğini önlemini almasını söylemişti. Canan ailesini kaybedip kimsesiz kaldıktan sonra hekimliğe devam etti Akın beyin babası hastalandığında muayene etmek için çağırılmıştı Akın beyin anne babası Canan'ı çok beğenmişler oğullarına evlenmesi için baskı kurmuşlardı uzun tartışmalar sonu Akın bey kabul etmeye mecbur kalmıştı. Sevdiği kızla evlenmek istemişti ama ailesi münasip bulmuyorlar karşı çıkıyorlardı. Akın bey için ne kadar zorlama bir evlilik olsa da Canan'ın rızası vardı. Evlendiklerinde Canan'ın aile evine yerleşmişlerdi ve genç kadın en mutlu olması gereken günde bir ömür yalnızlığa evet dediğini öğrenmişti. Kocası kendisini hiç bir zaman sevmeyeceğini bir sevdiği olduğunu çocuk bile yapmayacağını yüzüne söylemiş kendisinden sadece vazifelerini yapmasını gerisine karışmaması ve bir beklentiye girmemesini kesin bir dille söylemişti. Canan da öyle yaptı. Ev işleri bahçe işleriyle oyalanıyor tedavilerden aldığı ücreti kocasına veriyordu kocası marangozdu işleri her zaman iyi olmuyordu Canan'ın katkısıyla geçimleri kolaylaşıyordu vekocasının bir gün fikrinin değişip kendini seveceği günü bekliyordu sabırla. Bir yıldan fazla olmuştu Canan bir ufak sevgi kırıntısı için Akın beyin gözlerinin içine bakıyordu ama nafile adam yüzüne bile bakmadan kısa kısa ne söyleyecekse söyleyip dönüp gidiyordu. Canan önce olsa kaderine razı gelirdi ama şimdi başkaydı bir kere sevgi sözleri işitmiş ilk defa bir adamdan ilgi görmüştü bu mutluluğu hak etmeyecek birimiydi o da sevilmek mutlu olmak istiyordu. Akşam sofrada tüm cesaretini toplayıp kocasına derdini açmak istedi bütün gün bunun provasını yapmıştı "Akın Bey" diyerek söze başladı karşısında kapı duvar bir adam yinede cesareti kırılmadı "ben hep yalnızım senden başka kimsem de yok konuşacağım vakit..." Akın bey hiddetle kaşığı masaya fırlattı sözünü bitmesine bile müsade etmedi "eee ne olmuş yani çenen mi kitlenir konuşmasan tövbe tövbe ya eve gelesim zaten yok bir de dırdırını mı çekecem ben!" adam masadan kalktı mutfağa ilerlerken Canan sofrada oturuyordu hala yine de yılmadı "çocuk istiyorum" sırtları bir birine dönüktü Akın bey bunu duymuş ve olduğu yerde kalakalmıştı. Duyduğunu tekrar düşündü "ne dedin sen? Bir daha söyle bakayım?" usul usul üzerine yürüyordu kadının "ben kadınlık vazifelerimi yerine eksiksiz getirdim sende koca olarak vazifelerini yerine getir.!" Akın bey sinir ve alay ile konuştu "senin kocan olmak isteyen kim haa! Sen beni delirtmek mi istiyorsun.!daha ilk gün söylemedim mi sana biz normal bir aile olmayacaz diye ne vazifesinden bahsediyorsun şimdi.... Çeneni kapat bir daha da böyle konuşmaya cürret etme.. Etme ki elimden bir kaza çıkmasın" Canan ayağa kalktı artık susmaya dili varmıyordu kızgındı kaderine ve bu karşısındaki adama "madem hiç istemedin beni neden evlendin? Sevdiğin vardı madem niye gelip benim günahıma girdin.. Belki benimde beni seven bir kocam çocuklarım mutlu bir yuvam olurdu. Niye evlendin benimle niyee" kadın artık sinirlerine hakim olamıyor bir yandan ağlayıp bir yandan bağıra bağıra çağresizliği haykırıyordu. Akın Bey bu haklı isyanı duymak istemiyordu bir tokat ile yere yıkılan Canan'a baktı üstüne eğilip saçını arkadan kavradı kendine yaklaştırıp dişlerini sıkarak "bir kez daha bu hale gelirsen boşarım seni!.." ve sertçe iterek bıraktı saçlarını kabanını alıp çıktı. Canan ağlıyordu "beni bu hale sen getirdin şimdi boşa bekleme" diyerek arkasından bağırdı. Bu olayın üstünden iki gün geçmişti Akın bey eve gelmiyordu Canan da nerede olduğunu merak etmiyordu zaten. Kendi kendine düşünür olmuştu acaba Akın Beyle değilde Aliyâr ile olsaydı nasıl bir hayatı olurdu diye sonra olmayacak duaya amin denmez diyip kafasını dağıtıyor du kısa bir vakit sonra tekrar kendini Aliyâr'ı düşünürken buluyordu. Saat ikindiyi geçmiş hava kararmaya başlıyordu Canan Akın bey in bu gün de gelmeyeceğini anlamıştı pencere kenarında kitaplarını okuyordu. Uzaklardan gelen at seslerine kulak kesilmişti. Kapısının önünde üç atlı durdu kim olduklarını seçemiyordu ikisi dışarıda sağa sola bakarken biri eve doğu ilerliyordu Canan merdivenlere yönelip aşağı inerken kapı çalındı açmak için acele etmedi kapı önünde durup önce bir kaç saniye dışarıyı dinledi sonra "kim o?" diyerek ses verdi " Sultan Aliyâr Han" dışarıdan gelen sesi zaten tanımıştı bir an durup kaldı kalbi çok hızlı atıyordu heyecandan elleri bacakları titriyordu. Sonra ki an çarşıdaki son görüşmelerinde söyledikleri geldi aklına padişah a yaptığı tavrın bir bedeli mi olacaktı yoksa bu ziyaret onun içinmi heyecan yerini korkuya bırakıyordu yavaş yavaş Canan hala kapıyı açmamıştı. Kapı tekrar çalındı "Canan aç kapıyı.." sonra daha kısık sesle yalnız ikisinin duyacağı bir tonda "yoksa kapında hasretinden öleceğim.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Sultan
Historical FictionHikaye padişahlık döneminde geçmektedir. Padişahın aşık olduğu kadını elde etmek için yaptıkları ve sonrasında yaşanan entrikaları konu almaktadır.Tarihler ve kişiler tamamiyle hayal ürünüdür. Benzerlikler tesadüfidir.