Aliyâr ne kadar o duvar dibinde kaldı bilmiyordu. Toparlanıp paşayı bıraktığı yere döndü paşa endişelenmişti "neredeydiniz merak ettim" dedi sessiz ama telaşla Aliyâr "kalk paşa meyhaneye gidelim" dedi cevap beklemeden yürümeye başladı. Paşa çaresiz takip etti bir masa bulup oturdular "donat masayı" diyerek emir verdi padişah kısa sürede herşey hazırdı sazlı sözlü eğlencenin içinde yas tutmaya devam ediyordu karşısında raks eden kadınlara hiç kafasını kaldırıp bakmadı bile beyni uğulduyordu. Canan'ın son sözleri yankılanıyordu adeta içinden tekrar edip duruyordu savaş yakındı bu halde nasıl bir ordu komuta edebilirdi kendine kızıp durdu bütün gece artık iyice sarhoş olmuştu. Hesap istemek için kaldırdı kafasını Aliyâr ilk defa o zaman oynayan kızlara baktı. Hemen hepsi Canan dı başını salladı gözlerini ovaladı ve tekrar baktı evet hepsi Canan'a benziyorlardı acı bir gülümseme yayıldı yüzüne Aliyâr'ın "bir delilik eksik başımda" diye geçirdi içinden masaya bir kese altın bırakıp kalktılar masadan paşa birşey sormaya çekiniyordu. Birşey olmuş belli ama sorarsa padişahın hışmına uğramaktan korkuyordu sesizce yanında yürüdü sadece Aliyâr hayli sarhoştu dengesini sağlamakta zorlanıyordu paşa omuz vererek yürümesine yardım etti bir at arabası çağırıp saraya döndüler. Padişahı has odaya götürdükten sonra kendi odasına dönmekte olan paşayı Valide sultanın sesi durdurdu saygıyla eğildi "Murat paşa nedir durum bu saatte bu halde nereden gelirsiniz?" Valide sultanın sesi sertti "Hünkarımız ile tebdil e çıktık Sultanım" Valide beklentiyle sordu tekrar "bu saate kadar ne tebdili" Murat Paşa söyleyip söylememek arasında kaldı ama Sultana yalan söyleyemezdi "Hünkarımız tebdilden sonra meyhaneye gitmek istedi Sultanım oradan dönüyoruz" dedi. Valide sultan öfkelenmişti sert ve sinirli bir şekilde "bunu kimseye söylemeyeceksin! Şimdi çekilebilirsin!" Valide sultan dairesine döndü ama oturamıyordu bir sağa bir sola dönüp duruyordu odanın kapısının vurulmasıyla durdu "gel" kapılar açıldı harem sorumlusu ve Validenin yakın hizmetkarlarından olan Nazan hatun girdi "Sultanım bir emriniz var mı yatmadan önce sormak için gelmiştim" Valide oflayarak gidip sedire oturdu "Nazan işler çığrından çıkıyor Aslanım ellerimden kayıp gidiyor tutamıyorum" sesi hafif titremişti sırdaşı Nazan hatun yanaştı ve ilgiyle dinledi "sabahtan tebdile çıktı yeni geldi zil zurna şarhoş bir bu eksikti duyan gören olsa ne derler bir Padişaha yakışır mı hanedanımız için korkunç" Nazan hatun kurnaz cin fikirli bir kadındı uzun süredir padişah has odaya kimseyi almamıştı krizi fırsata çevirmek için hemen plan kurmaya başladı. Valide sultan Nazan Hatunun bireyler düşündüğünü fark etti" birşey söylesene Nazan Hatun ne düşündün bu kadar? " Nazan yerinde doğruldu" Sultanım cürretimi bağışlayın uygun görürseniz bir fikrim var" Valide merak etti bu ahvalin düzelmesi için her türlü fikre açıktı yerdeki minderi gösterdi soran gözlerde Nazan Hatun oturup yerleşti "Sultanım Hünkarımız madem kendinde değil iyi huylu güzel bir cariye hazılayalım has odaya gönderelim sabah hatırlar ise belki hareme daha sıcak bakabilir hatırlamaz ise de cariye gebe kalırsa uygun bir dille anlatırsınız" Valide sultan fikri beğenmedi "bunun şu anki konumuzla ne ilgisi var Nazan" diyerek hoşnutsuzluğunu belli etti ama Nazan hatun kendinden emin bir şekilde devam etti sözlerine "Sultanım, tabiki siz daha iyi bilirsiniz Hünkarımızın bir buhran döneminde olduğu konuşuluyor ve henüz hiç gebe kalan cariye olmadığı için hoş olmayan söylentiler geldi kulağıma düşündüm ki bu şekilde yaparsak belki hünkarımız memnun olur söyleyenlerin ağzı kapanır hanedan için hayırlı bir vesile olabilir" şimdi Valide sultanın aklına yatmaya başladı "deneyelim bir bakalım ne olacak... Hemen birini hazırlayın acele edin o zaman" Nazan hatun hareme inip en güzel cariyelerden biri olan Ceylan hatunu uykusundan uyandırdı. Oldukça sessiz mazlum bir kızcağızdı verilen işi yapar kimsenin işine karışmazdı ağalara ve kalfalara emir verdi Ceylan hatun hazırlanıp altınyoldan has odaya götürüldü. Gül ağa odanın kapısını tıklayıp içeri girdi eğilerek selam verdi "Hünkarımm Ceylan hatunun bu gece size hizmet etmesini emretli Valide sultanımız" Aliyâr ses vermedi yatağında sırt üstü uzanıyordu öylece bunu kalbul sayan Gül ağa elini salladı cariye içeri girip eğildi öylece kaldı. Ağa odadan çıkıp kapılar kapandı. Aliyâr zar zor gözlerini araladı sonra şok etkisiyle fırladı yataktan gözlerine inanamıyordu Canan karşısında duruyordu dengesini sağlamak için yatağa tutundu "bu o olamaz yine hayal görüyorum" diyordu içinden sürekli daha da yaklaştı kızın çenesini kaldırıp yüzüne baktı bir an ve kalbi duracaktı. İşte karşısındaydı canının Canan'ı yüzünü ve yüreğini mutluluk kapladı artık alkolün etkisi kalmamış gibi dik ve güçlü durmaya gayret etti bunun için çok çabaladı zavallı kız öylece bakakaldı ardından eğilip cübbenin ucundan öptü Aliyâr tekrar yüzünü avuçlarına alıp ayağa kaldırdı gözlerinin içine bakıyordu "emrinizdeyim hünkarım" dedi Ceylan hatun ürkek bir şekilde Padişahın gülümsemesi yayıldı sesli bir gülüşün ardından "Cananım pişman oldun ha dayanamadın geldin demek... Ben affettim seni.. Benim için geldin ya artık başka hiç bir şeyin önemi yok..." belinden çekip sarıldı Aliyâr öptü kokladı hasretini bir nebze dindirmek için Ceylan hatun şaşkındı ne söylese ne yapsa bilemedi Padişahın sarhoş olduğunu ve kendini başka biri sandığını anladı ama ben o değilim demedi. Aliyâr mutluluktan aklını yitirmiş gibiydi sabırsız ve heyecanlı sonunda istediği olmuştu elinden tutup yatağına çekti cariyeyi ve tutkulu aşık sevdiğinin kollarında sandı kendini.
Aliyâr yalnız uyandı sabah başı ağrıyor ve halsizlik mide bulandırıcı seviyedeydi geceye dair birşeyler hatırlamaya çalıştı ancak her zaman ki rüyalar Canan'ın hayalleriyle dolu rüyalar dedi kendi kendine ama bir anlık farkındalık "gerçekten burada gibiydi" ardından acı gerçek tokat gibi çarptı yüzüne " kardeş katili" zihnin de canlanan bu acı söz kalbini yaktı. Gözünde yaş dondu kaldı derin bir nefes alıp hamama gitti hazırlanıp çıktı odadan divanı toplayıp hazırlıklar ne durumda bilgi aldı bir iki güne sefere çıkmaya hazır olacaktı. Akıl hocası Lala Yusuf'u ziyaret etmek için atının hazırlanmasını emretti. Sefere çıkmadan akıl ve hayr duası almak için yola koyuldu. Şehrin içinde mütevazı bir konakta yaşıyordu Lalapaşa Padişahın geleceğini haber almış hazırlık yapıyordu. Atlılar gelip konağın etrafını doldurdu padişah altından inip Lalasıyla kucaklaştı içeri geçip oturdular savaş stratejileri ordugah konumu biraz havadan sudan konuştular. Aliyâr Lala Yusuf'u çocukluğundan beri çok severdi bir hoca gibi değil arkadaş gibi görürdü Lalapaşa da Aliyâr ı evlat gibi severdi. Kısa bir sessizliğin ardından "seni altı yaşından beri tanırım Edirne de sancak beyi olduğunda şehzadelikteki seferlerinde hepsinde yanındaydım güçlü bir orduyla savaşacaksın kabul ediyorum ama ilk seferine çıktığında bile böyle görmemiştim seni neyin var bu durgunluğun endişenin başka bir sebebi olmalı" diyerek sordu Lalapaşa. Aliyâr da tam bunu bekliyormuşcasına hiç korkmadan sıkılmadan gösterdi yaralarının yerini ve anlattı bu yaranın sahibini. Lala ilgiyle hiç sözünü kesmeden dinledi Aliyâr baştan sona ne oldu ne bittiyse ne konuşulduysa anlattı" sen benim akıl hocamsın şimdide bir akıl ver bana ben bu yarayla nasıl yaşayıp ne yapayım" Lala Yusuf ayağa kalktı biraz odanın içinde gezindi bir eli sakalıyla oyalandı. Sonra gelip eski yerine oturdu "Hünkarım siz kara sevdaya düşmüşsünüz çoğuları ziyan olup gitti bu yüzden derdinden aklını yitirenler gördüm ince hastalığa yakalanıp ölenler son nefesinde sevda isimleri sayıklayanlar... Ama siz sıradan biri değilsiniz devletimiz kullarınız size muhtaç bu hallere düşemezsiniz.. " Aliyâr sözünü kesip araya girdi" sanki benim elimde mi Lalapaşa kendime kızıyorum ama gönlümden atamıyorum o acı sözlerden sonra bile onu hiç eksilmeden seviyorum. " Lala tekrar sakalını kaşıdı" aşkta ve savaşta herşey mubah mıdır?.. Hünkarım sizin derdinizin dermanı belli geriye o dermanı nasıl alacağınız kalıyor.. "Aliyâr sabırsızdı ama Lalapaşa nın bir çare bulacağına dair bir umut yeşerdi içinde" evet lala evet bende onu soruyorum ya zaten " Lalapaşa gülümsedi sanki karşısında yine o altı yaşındaki sabırsız şehzade vardı." Hünkarım mademki evli ve sadık bir kadın onu oradan hiç bir güç alamaz kocasından başka kimsesi yoksa kendini ona adamıştır" Aliyâr ın içinde yeşeren umut güz gelmiş gibi sararıp soldu başı öne düştü "ammaa" diye ekledi Lala Aliyâr kaldırdı başını dikkatle baktı yüzüne "peki ya kocası olmazsa ne olur?." Aliyâr şaşırdı "olmazsa ne demek lala var işte lanet olsun ki var! Ne demek istiyorsun açıkça söyle" kocası ölürse hem nikah düşer hemde kimsesiz kalır dul bir kadın yalnız ne kadar kalabilir? Köylü birine varmaktansa size kendi ayaklarıyla gelecektir. " Lalapaşa nın bu şeytani planı akla yatkındı ama Padişahı endişelendiren birşey vardı" evli olmasamda seni istemem ben dedi Lala elin kanlı vicdansızsın kalbin yok sevgine inanmam dedi " Lala öğrencisinin bu saf inanmış haline güldü" ne gülüyorsun senin planda işlemez evlendiği bütün adamları öldürmem gerekir dahası suçsuz birini öldürüp günahına nasıl girerim" Lalanın sesi ciddileşti "sana evli olmasam seninle gelirdim diyecek hali yok ya hünkarım.. O zaman neler olurdu? Ben söylemesemde siz düşünürdünüz bunu hatun kocasını korumak için öyle demiş inanasınız diyede kalbinizi kıracak sizi yaralayacak şeyler söylemiş... Görüyorum ki işe yaramış" Aliyâr durup düşündü" hakkın var Lala başka yol görünmüyor devletimin istikbali için çoklarını kılıçtan geçirdim bu kez kendi istikbalim için yapacağım".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Sultan
Historical FictionHikaye padişahlık döneminde geçmektedir. Padişahın aşık olduğu kadını elde etmek için yaptıkları ve sonrasında yaşanan entrikaları konu almaktadır.Tarihler ve kişiler tamamiyle hayal ürünüdür. Benzerlikler tesadüfidir.