Günün ilk ışıkları yavaş yavaş pencereden odayı aydınlatmaya başlamıştı. Aliyâr onca yorgunluğuna rağmen bütün gece uyumamıştı. Kendisi bunu ne kadar istese de gözleri inatla açılmaya devam ediyordu. Düşünceler aklını böylesine meşgul ederken nasıl uyuyabilir insan. Yatağına Canan'ın yanına bir kedi kadar sessiz usulca uzanıp sabaha kadar onun huzurlu uykusunu izledi.
Sevdiği kadının güzel yüzü içindeki tüm kaosu dindiren tek şeydi. Sabah olmak bilmiyordu yaşadığı şok ve hayal kırıklığı ağır bi yük gibiydi ve ondan bir an önce kurtulmak istiyordu.
Sarayda uyumayan tek kişi padişah değildi. Valide sultan bütün gece dairesinde ayak basmadığı tek yer kalmayana kadar dolanıp durdu. Sabah olduğunda oğluyla yaşayacağı münakaşanın bilincindeydi.
Sabaha kadar kendini savunmanın provalarını yaptı aklında konuşmalar canlandırdı. Kendini haklı çıkarmak için iftiralar bile planladı. Aliyâr'ın kendisine inanmasını ummaktan başka yapabileceği bişe yoktu artık.
Güneş tüm kudretiyle dünyayı ısıtıp aydınlatırken Aliyâr yataktan kalkıp duş almak için hamama gitti. Canan da kısa bir süre içinde uyanmıştı ama o kadar halsiz ve bitkin hissediyordu ki yataktan çıkmadı. Aliyâr'ın yokluğunu fark etmişti gözleriyle odayı yokladı ne zaman gittiğini fark etmemişti. Yeniden uyumak istiyordu ama sarayda gün erken başlardı kapının dışından ayak sesleri ve boğuk anlaşılmayan konuşmalar duyuluyordu.
İsteksizde olsa yataktan doğruldu. Saçları ve elbisesi berbat haldeydi Aliyâr'ın onu bu şekilde görmüş olması aklına geldiğinde çok utanmıştı. Bu esnada Aliyâr'ın sesini duydu "Günümü aydınlatan içimi ısıtan benim güneşim uyanmış demek"
Canan toparlanıp ayağa kalktı " bağışlayın derin uyumuşum gittiğinizi fark etmedim"
Aliyâr daha da yaklaşarak "saat daha çok erken hem sen hastasın uyuyup dinlenmen gerekir...yoksa benimle nasıl ilgilenecekesin" diyerek tebessüm etti. Canan'ın utandığını görmek hoşuna gidiyordu böyle iltifatları birazda bu ifadesini görmek için hususi söylüyordu.
Canan'ın başı önündeydi ama tebessüm ettiği görülüyordu. "Haremden cariyeler gelip hazırlanmana yardım edecekler... Bu gün yapılacak çok şey var mümkün olduğunca seni yormamaya çalışacağım ama yapılmak zorunda" diyerek sözlerine devam etti Aliyâr.
Canan da onaylar şekilde başını salladı birlikte yapacakları ne gibi işler olabilirdi anlamamıştı ama sorularla padişahı bunaltmak istemiyordu. Aliyâr dairesinin kapısını iki kez tıklattı dışarıdan askerler kapıyı yavaşça açtılar onlara kısaca bişeler söyleyip Canan'ın yanına döndü.
"Söyle bana güzel sultanım bu gün neler yapmak istersin.. sen iste ben yapayım" dedi Aliyâr yanına otururken bu sözler Canan da şok etkisi yarattı. Valide Sultan'ın SULTAN BENİM sözleri aklına geldi ve hadbildirme çabaları.
Aliyâr Canan'ın durulduğunu fark etti "bi sorun mu var?" Canan olumsuzca başını iki yana salladı hafifçe "ben Sultan değilim bana böyle söylemeyin" dedi sakin ve kısık bir sesle Aliyâr gözlerini devirdi "eee ne olmuş değilsen bu olamayacağın anlamına gelmiyor ki sen benim gönlümün sultanısın" Aliyâr bunları söylerken yüzü gülüyordu Canan'ın aksine.
Canan düşünceliydi Aliyâr'ı sevdiği aşikârdı ama önceki gün Valide Sultan'ın söyledikleri aklını bulandırmıştı. Padişah için bir gönül eğlencesi olabilir miydi? Aşkı sevgisi gerçek mi yoksa bir hevesten ibaret mi? Haremde onlarca güzel kız var ve hepsi de padişahın kadını olmak için can atıyorlar. Üstelik gözdeler katındakiler çoktan olmuşlar.
İlk başta reddetti diye mi bu kadar üstüne düştü istediğini elde etme hırsımıydı bu kadar şeye sebep olan? Canan bu düşüncelerin içinde kaybolurken gerçekliğe yine Aliyâr'ın sesi döndürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Sultan
Historical FictionHikaye padişahlık döneminde geçmektedir. Padişahın aşık olduğu kadını elde etmek için yaptıkları ve sonrasında yaşanan entrikaları konu almaktadır.Tarihler ve kişiler tamamiyle hayal ürünüdür. Benzerlikler tesadüfidir.