Günler geceler bir birini kovalıyor padişah her geçen gün sağlığına kavuşuyordu. Canan saraya geleli bir hafta kadar olmuştu bu sürede yardım için gelen cariyeler ile yakınlık kurmuş sohbetleri ilerlemişti. Padişah Aliyâr iki defa daha yüksek ateşten muzdarip olmuş Canan'ın zamanında müdahaleleriyle çabuk toparlamıştı. Her gün düzenli olarak hamama gidiyorlardı. Canan hünkarın yaralını kanatmadan yıkanmasına yardımcı olurken cariyeler hergün çarşafları değişip odayı havalandırıyorlardı. Ardından yine yaralara özenle merhemler sürülüyordu padişah daha iyiydi hamama gidip gelirken yürüyor kıyafetlerini kendisi giyiniyor, yemeğini ilacını aksatmıyordu. Bunların dışında sürekli olarak uyuyordu çünkü Canan itihap kurutucu iğneler yapıyordu bu iğneler halsizlik ve uykuya sebep oluyordu. Canan geceleri cariyeleri hareme gönderiyor kendisi ya hünkarın başucunda sandalyede yada şöminenin önünde minderde uyuyordu. Yorgunluktan bitap düşmüş, vücudunda ağrımayan zerresi kalmamıştı. Üstelik padişahın uyanık olduğu zamanlarda gözünü üzerinden ayırmaması imalı konuşmalarından da rahatsızlık duyuyordu. Bir an evvel evine dönmek için can atıyordu eşini, arkadaşlarını özlemişti saraydaki insanların gülmeyen yüzleri, ağır sözleri durmadan kusur arayan gözleri vardı. Canan bir hareket hissederek uyandı padişah ile göz göze geldiler, Canan padişahın başucuna çektiği sandalyede uyuyakalmıştı. Hemen toparlanıp "sabahınız hayrolsun hünkarım" diyerek saygıyla eğildi. Henüz cariyeler gelmemişlerdi sabahın hayli erken saatiydi. Padişah yataktan kalkıp terasına doğru yürüdü camın arkasından dışarıyı izledi kısa bir süre arkasını dönmeden "hamamı hazırla" diye buyurdu Canan'a padişah görmese bile eğilerek onayladı hiç ses çıkarmadan has odadan çıkıp hamama gitti suyu açtı sıcaklığını ayarladı sabunlar, bitkisel yağlar hepsi yerli yerine koyuldu. Canan etek uçlarını topladı ıslanmaması için hamamdan çıkmak üzereydi padişah beline peştemal bağlı şekilde hamama girdi. Canan eğilip çıkacak iken kolundan yakaladı " bu gün yardım etmeyecekmisin?" Canan başını kaldırmadan cevap verdi "yaralarınız azaldı kurudu sayılır hünkarım artık tehlike arz etmiyor" padişah kolunu bırakmadan söyledi "gel ve yardım et!" sesi emir verirken daha sert geliyordu zaten tok bir sese sahipti. Canan bir hayli öfkelendi içinden söyleniyordu ama bir yandan da padişahın arkasından ilerliyordu. "bu ne şimdi.. Artık kendisi yapabilir iyileşti sayılır ayıp denen birşey var canım ben onu cariyesimiyim sanki!" padişah yerine oturdu ve Canan'ı baştan aşağı süzdü Canan ise başını kaldırmamaya çalışarak padişahın arkasında durdu suyu döküp sabunladı yağlarla gövdesine yaralarına masaj yaptı. Padişah halinden memnun bir yüz ifadesiyle öylece duruyordu Canan ise kıyafetleri ıslandığı için artık daha hoşnutsuzdu. Gel gelelim ki padişahın kaslı vücudu, uzun boyu, şekilli gür saçları, kemikli yüz hattı oldukça cezbediciydi. Canan'ı sıcak basmaya başlamıştı hamamın sıcağına bağladı üzerinden boşalan terleri aklını başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyordu. Bu doğru değildi nede olsa her ne kadar ülkenin en güçlü, en zengin ve neredeyse en yakışıklı erkeği olsa bile padişah ın elinde oyuncak olacak biri değildi Canan. Çünkü zaten kendisi evli ve padişahında yirminin üzerinde cariyesi vardı. Genç kadın bunları düşünürken bu hamam fasılının çabuk bitmesi için acele ediyordu sırtını sabunladıktan sonra padişahın arkasından sağ omuzunun üzerinden gövdesini göğsünü sabunlamak için uzandı padişah bir hamle ile kolunu tutup sağına dönerek kendine çekti. Sabun köpüğü ve ıslak zemin hain davrandı Canan dengesini kaybedip hünkarın kucağına düştü. Genç kadın neye uğradığını şaşırıp afalladı. Padişah muzaffer bir gülümsemeyle yüzüne bakıyordu anlaşılan tam olarak istediği şey buydu. Canan bir kaç saniye sonra şaşkınlığı üzerinden atıp kalkmaya çalıştı ama nafile padişah kollarını beline dolamıştı ve kalkmasına izin vermedi. "nereye böyle? Ne acelen var? Korkma yemem seni" dedi padişah gülerek. Canan korkudanmıdır heyecandanmıdır bilinmez titriyordu öyle ki bu titreme sesine yansımıştı "hünkarım yapmayın..." bunu duyunca padişahın yüzündeki gülümseme kayboldu neredeyse iterek Canan'ı kucağından indirdi yine o soğuk sert yüz ifadesi vardı. Canan toparlanıp hızla havluyu getirdi Padişah elinden çekip aldı gözlerinden ateş fışkırıyordu bu fevri hareket Canan'ı korkuttu. Hamamdan bir hışımla çıktı padişah arkasından ağır adımlarla Canan. Padişahın merhemini sürdü sırtına göğsüne sürmek üzereyken padişah tuttu ellini göz göze geldiler. "gerisini ben hallederim" dedi hünkar hâlâ sertti sesi Canan terasa doğru yürüdü sırtı dönüktü padişah merhem sürüp giyinirken Canan " hünkarım... Bağışlayın sizden bir ricada bulunabilirmiyim?" dedi padişahın cevabını bekledi ve bir kaç saniye sonra sadece bir "hıı" duyuldu Canan" kıyafetlerim ıslandı... "bitirmesine müsade etmeden konuştu padişah" sözleriz yenisini getirirler" Canan duraksadı ve devam etti "eğer müsade buyurursanız hareme gidip hamama girmek isterim" padişah "haklısın on gündür odadan çıkmadın, yerlerde uyudun gidebilirsin... Lakin çabuk dön oyalanma!" Canan minnet ile eğildi yüzünü padişaha dönmeden odanın kapısını çaldı dışarıda duran askerler kapıyı açtılar. Koşar adım uzun koridorda yürüyordu kimse yoktu yer bilmiyordu birini görüp sormalıydı. Bir süre daha yürüdü yardıma gelmekte olan cariyelerle karşılaştı " Elif, Naime günaydın" cariyeler de aynı sakin sevecen tonda cevapladılar "hünkarımız uyandı daha iyi bu gün istirahate çekildi.. Bana temiz kıyafetler bulabilir misiniz ve hamama gitmeliyim" cariyeler olumlu şekilde kafalarını salladı "gelin hekim kadın ben sizi hamama götüreyim Elif sende kıyafet ayarla" dedi Naime üçü birlikte hareme doğru gittiler Canan sıcak suyun altında rahatlayıp zihnini boşaltmaya çalışıyordu. Bir iki gün içinde buradan gidecek olmanın huzuru içinde yıkanıp temizlendi. Kış iyice gelmişti kar yağıp eve dönüşünün zor olması endişesine kapıldı bir an ama bu fikri çabucak unuttu kurulanırken Elif yeni kıyafetler gitirdi Canan elbiseye hayran olmuşcasına bakıyordu siyah kadife bir elbiseydi bu altın sarısı boncuklar işlenmiş tam kendi vücut ölçülerine göreydi Elif " beğendin mi?" diye sordu "çoook" diye cevap verdi Canan aynada kendine bakarken kumaşı elliyle okşayıp Elif gülerek " tabi beğenirsin hünkarımız zevklidir senin için seçip yolladı" Canan kızın yüzüne bakıp kaldı. Bu sözlerde bir ima vardı apaçık belliydi "ne demek bu yani?" dedi sert bir şekilde Elif hiç renk atmadan "hiç canım ne olacak çok yakıştı sana" diyerek başka tarafa yöneldi. Saçlarını cariyeler yardımıyla kurutup taradı ve yine hızlı adımlarla has odaya döndü. Odaya girdiğinde padişah şömine önünde sofrada oturuyordu. Canan eğilip selam verdi "gel seni bekliyordum" diyerek yanındaki minderi işaret etti padişah Canan hemen yönelip durdu "otur hadi birlikte kahvaltı edelim" dedi padişah bir yandan Canan'ı süzüyordu yine genç kadın oturup yerleşti. Padişah yemeye başlamamıştı bir an başını kaldırıp baktı gözler birbirini buldu yeniden gülen gözlerle bakıyordu padişah "çok yakışmış" dedi sadece Canan biraz uyanmıştı hafif bir tebessüm ile başını eğdi teşekkür etti kahvaltı ederlerken bir süre sessizlik hakimdi sessizliği bozan padişah oldu. "kendini anlat biraz. Kimsin, nesin, nereden geldin, adın ne?" Canan duraksadı önce padişaha baktı o yemeğe devam ediyordu. "İsmim Canan dır hünkarım çevirmeniniz Yavuz Bey in köyündenim onun aracılığıyla geldim" padişah Yavuz Bey in adını duyunca tebessüm etti " Yavuz'u severim bilgili efendi ve sadıktır sağolsun" dedi ardından "hekimliği nasıl öğrendin değirmende mi?" padişah kendi yaptığı espiriye güldü. Canan utanmıştı padişah saçlarının neden beyaz olduğunu sorunca böyle şaka yaparak geçiştirmişti Padişah unutmamış.. "hünkarım benim ailem hekimlik yapardı annem, büyük annelerim onlar çocukluğumdan böyle yetiştirdiler" diyerek cevap verdi. Padişah memnuniyetle başını salladı kapı çalındı içeri Canan ilk saraya geldiğinde gördüğü paşa girdi eğilip selam verdi "hünkarım sizi iyi gördüm şükür iyisiniz" dedi padişah yerinden kalkmadı "gel Mehmet paşa iyiyim şükür atlattık sayılır" Canan'a dönerek "tabii hekim daha iyi bilir" Canan mahcup bir edayla "dediğiniz gibi hünkarım atlattınız artık Allah'a şükür" dedi. Padişah gözünü ayırmadı güldü ardından Mehmet Paşa ya dönerek " devlet meselelerini görüşmeye geldiysen bu gün değil bir iki gün daha istirahat etmek tamamen toparlanmak istiyorum" dedi padişah Mehmet Paşa olumsuz şekilde başını salladı " hayır hünkarım aslında beni Valide Sultanımız gönderdi merak ve üzüntü içindeler sizi görmek istiyor" padişah tekrar Canan'a döndü "artık kimseye bulaşmaz değil mi?" Canan "hayır hünkarım artık bulaşıcı değil lakin sizin sıhhatiniz için bir süre daha kalabalıklara girmeyiniz vücudunuz zayıf düştü toparlanana kadar yani" padişah onaylarcasına başını salladı "söyle gelsin Mehmet" dedi Paşa eğilip odadan ayrıldı. Padişah "sayende iyileştim dile benden ne dilersen.. Çoğularının bu illet yüzünden nasıl telef olduğunu iyi bilirim nice hekimler çare bulamadı" Canan "estağfurullah hünkarım ben vazifemi yaptım şifa Allah'tan el benden birşey istemem. Artık iyileştiniz yemenize dikkat edin verdiğim merhemi ilacı kullanın çabuk toparlayacaksınız" dedi ve bıraz tereddük ile kıpırdandı padişahın dikkatinden kaçmadı ki zaten gözlerini üzerinden pek ayırmıyordu "vee" dedi padişah Canan'ın ağzındaki baklayı çıkarmasını bekleyerek "ben artık gideyim hünkarım benim yapacağım daha başka birşey yok" dedi bir çırpıda padişahın yüzü gölgelendi asabi bir nefes alıp verdi "burada kal gidip ne yapacaksın? Saray hekimi hâlâ hasta düzelir mi bilinmez onun yerine seni tayin edeyim" bu sefer yüzü asılan Canan oldu ama cevap vermesine fırsat olmadı Valide Sultan gelmişti kapı çalındı Mehmet Paşa gelişini haber verdi padişah elini sallayarak gelmesini istedi Valide sultan odaya girdi kollarını açarak "aslanım bu günü gördüm ya çok şükür iyisin" padişah yerinden kalkmış Validesinin yanına varmıştı kucaklaşıp sarıldılar Canan sofradan kalkıp başını eğip bekledi "iyiyim Validem artık üzülmeyin" dedi padişah ardından Valide Sultan "söz verdiğim gibi dile ne dilersen dile ihya edeyim seni" dedi Canan'a sesi sıcaktı yüzü gülüyordu Validenin padişah araya girdi " birşey istemezmiş! Evine gitsin yetermiş!" dedi kızgın olduğunu anlamak için yüzüne bakmaya gerek yoktu sesinden gayet net bir şekilde anlaşılıyordu. Valide sultan "tabi hemen yarın arabayı hazırlamalarını söyleriz emeğinin karşılığını da alacaksın elbet öyle bişe istememle olmaz" Valide hâlâ gülümsüyordu oğlu iyileştiği için mutluluğunu yaşıyordu. Canan sevinmişti saygıyla eğildi. Padişah dehşete düşmüş gibiydi bir Validesine bir Canan'a bakıyordu hiddetle "olmaz öyle şey Canan burada Sarayda kalacak ben gitmesine müsade etmiyorum!" dedi ve aynı hiddet hışım ile odanın kapılarının ardından kayboldu. Valide Sultanın ağzı açık kalmıştı aynı şoku Canan da yaşıyordu önce padişahın arkasından sonra da birbirlerine bakakaldılar. Valide toparlandı zoraki bir gülümseme yerleşti dudaklarına ağır adımlarla koltuğa geçip oturdu yanını gösterip eliyle iki defa hafifçe koltuğa vurdu "gel kızım otur konuşalım seninle" Canan itaat etti gösterdiği yere gidip oturdu. Valide sultan ın sesi sıcaktı "ne geçti aranızda aslanım neden göndermek istemesin seni?" Canan iki yana salladı başını "vallahi bilmiyorum Sultanım siz gelmeden evvel iyileştiğini artık yapacak bişey kalmadığını söyledim hünkarımıza o zaman da kızdı" Valide sultan yere odaklandı gözünü kırpladı birkaç saniye kadar "ben evladımı tanırım bu hekim hasta ilişkisi değil sende çocuk değilsin anlamışsındır" sonra gözlerle baktı Canan'a genç kadın daha da korktu huzursuzlandı o hiç ihtimal vermek istemediği şey gerçek olmuştu anlaşılan Canan cevap vermeyince Valide Sultan tekrar konuştu "anlaşılan o ki Aslanım seni beğenmiş hareminde görmek ister başına talih kuşu kondu" dedi gülerek ancak Canan ağlamak üzereydi "Sultanım ben kalamam aileme ne derim" diyebildi ağlamaklı sesiyle Valide sultan ayağa kalktı Canan'ın önde sağa sola giderken konuştu "sana fikrini soran olmadı bu padişahın iradesi ailene gelince yüklü bir ödeme yaparız hayatları kurtulur rahat bolluk içinde yaşarlar hem Osmanlıda aslanımdan önde bir erkek mi var? Ne olduğu belli olmayan biriyle evleneceğine padişahın kadını olursun birde şehzade doğurursan sultan fena mı işte daha ne istiyorsun" Canan çaresiz hisseti artık gözyaşları bir bir firar etmeye başlamıştı gözlerinden "bak bir de ağlıyor çıldıracağım.." dedi Valide Sultan tekrar oturdu yerine elini Canan'ın bacağına koyarak "sevinmelisin hünkarımızın beğenisine layık oldun" Canan daha fazla tutamadı içinde " Sultanım ben hünkarımızın kadını olup haremine gire..." Valide öfkeyle sözünü kesti "bu ne hadsizlik ne küstahlık böyle sen kimsin ki padişahı red edebileceğini sanıyorsun ne cürretle!" Canan "ben evliyim Sultanım kocam beni bekler gitmeliyim" Valide sultan padişahın odadan çıkışının ardından ikinci defa ağzı açık kalmıştı başını çevirdi yutkundu "aslanıma söyledin mi?" canan "sormadı ki Sultanım" Valide Sultan "iyi geldiğinde uygun bir dille söyle yarın erkenden arabaya biner gidersin" diyerek sırtını dönüp çıktı odadan Canan yalnız kalmıştı. Bir süre daha ağlamaya devam etti korkuyordu padişahı sinirlendirmekten başına daha kötü şeylerin gelmesinden.
Öğlene doğru padişah geldi odaya Canan oturduğu koltukta uyuyakalmıştı bunu görünce padişah yatağından baddaniyeyi alıp üzerine örttü ve karşısına sandalye çekip oturdu izlemeye başladı "ne kadar duru bir güzellik, bu ne güzel koku ne hoş ses akıllı terbiyeli tıpkı sultanlar gibi.. Neden her gözümü kapadığımda yüzünü görüyorum gözümü açtığımda seni arıyorum varlığına ne çabuk alıştım ki şimdi seni kaybetmekten korkuyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Sultan
Historical FictionHikaye padişahlık döneminde geçmektedir. Padişahın aşık olduğu kadını elde etmek için yaptıkları ve sonrasında yaşanan entrikaları konu almaktadır.Tarihler ve kişiler tamamiyle hayal ürünüdür. Benzerlikler tesadüfidir.