Araba koltuğunda öylece oturmuş yolu izlerken başımı cama iyice yasladım. Aklımdan neredeyse hiçbir düşünce geçmiyordu. Çünkü düşünmek istemiyordum. Açık camdan yüzüme çarpan soğuk havayı, sallanıp duran ağaçları, kaldırımlarda uyuklayan kedileri izledim bir süre.
Bu sessizliği bozan Eylem oldu. Arabayı aniden durdurdu. Bana döndü ve "Markete uğramam gerekiyor." diye mırıldandı. Kafamı salladım ve geri cama yaslanıp dışarıyı izlemeye başladım. Eylem bir süre sustu. O arabadan inmeyince gözlerimi ona döndürdüm. "Gelmiyor musun?" diye sordu bana doğru. "Sonuçta artık ev arkadaşıyız."
Çok düşünmedim. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım ve "Tamam." dedim içime çektiğim nefesimi dışarıya savururken. Ardından kemerimi çıkardım. Kapıyı açıp dışarıya adım attığım zaman Eylem de indi ve arabayı tümden kilitledi. Küçük bir markete ilerlediğimiz zaman ikimiz de susmak için yemin etmiş gibiydik.
Olayları yavaş yavaş idrak ediyordum ve üzerime daha çok ağrılık çöküyordu.
Eylem raflarda gezerken bir kaç paket makarna aldı eline. Bense sadece onu izlemekle yetindim. Bir kaç rafın önünden geçtik. Eylem gözlerimin önüne iki cips paketi getirdi. "Hangisi?" diye sordu bana doğru. Ona baktım. "Ben normalde yemem. Ama sen yersin bence."
"Sağ." dedim. "Severim ben." diye de ekledim. Eylem bunu duyunca bir kaç cips daha attı küçük sepetin içine. Ardından biraz daha dolaştık. Kasaya doğru yaklaşırken Eylem bana anahtarını uzattı ve "Arabada bekle beni." dedi.
Esnedim. Kaç gündür polis merkezinde olduğumu bile bilmiyordum. Yorgun argın başımı sallarken anahtarı kavradım ve çıkışa doğru ilerledim. Gözlerimin kapanmak üzere olduğunu hissediyordum. Kaç gündür uykusuzdum? Bilmiyordum. Arabayı tam açacağım sırada başımı arabanın üstüne yasladım ve bir kaç dakika öylece bekledim.
Alnım acıyordu ama geri çekilecek halim bile yoktu. "Simay?" dedi arkamdan bir ses. Gözlerimi aniden açıp başımı hızla kaldırdım. Eylem elindeki poşetlerle önümde dikiliyordu. "Ne yapıyorsun?" diye sordu bana doğru. "Ayakta mı uyukluyorsun?"
"Hayır." dedim aniden. Ardından anahtarı kapıya yaklaştırıyordum ki Eylem, "Ev yakın." dedi. "Biraz yürüyelim istersen. Poşetler hafif." Hiç halim olmamasına rağmen başımı olumlu anlamda salladım. Bir kaç adım attım yanına doğru. Dışarıdan beni izleyen herkes kesin bu kız sarhoş derdi benim için.
Tam o an Eylem, "Simay," dedi. "Sarhoş gibi yürüyorsun." Dudaklarım kıvrıldı. Zamanlaması harikaydı. "Uykum çok." dedim ağzımı yaya yaya. Başını salladı. "Bunu görebiliyorum." dedi ve poşetlerin hepsini sağ eline aldı.
Sol elini belimde hissettim. "Ne yapıyorsun?" diye sordum ona doğru. "Yaslan bana." dedi. "Tepe taklak uçacaksın şimdi. Sonrasında senin ağlamanla uğraşamam ben." Elini belime sarıp beni sıkıca tuttuğunda sesimi çıkarmadım çünkü ayakta uyukluyordum.
Eylem'in de hızını düşürmüştüm çünkü yavaş adımlarla yürüyordum. Ayrıca tüm yükümü ona vermiştim. Uyumamam için, "Bak," dedi Eylem. "Kuş var şu ağaçta."
"Aynen," dedim gözlerim kapalı yürürken. Kuşa bakmamıştım bile. "Cik cik."
"Bu da köpek."
"Aynen köpek. Hav hav."
"Balık bu da, yüzüyor."
"Gluk gluk." Adımlarımı aniden durdurdum ve gözlerimi açtım. "Burada balık ne gezsin?" diye sordum şaşkın şaşkın. O an Eylem'in minik kıkırtısını duydum. "Bilerek mi yaptın?" diye sordum ona doğru. Yeniden yürümeye başladığında ondan uzaklaştım ve "Bilerek mi yaptın?" diye sordum yeniden.
"Ayıldın." dedi Eylem onun desteği olmadan yürüdüğümü gördüğü zaman. Hiçbir şey söylemeden önüme döndüm. Küçük bir apartmanın önüne geldik. Eylem bankta oturan bir kaç kişiyi gösterip, "Onlar polis." dedi bana. Ardından apartman görevlisine selam verdi ve bana dönüp, "Bu da polis." diye mırıldandı.
Merdivenleri birer birer çıktık. Bir kapının önünden geçtiğimizde, "Bunlar da bizim merkezden polisler. İçeride hepsi. Hepsinin görevi seni korumak. Anlayacağın bir şey olursa onlara haber vermen yeterli. Ben eve çok uğramıyorum. İşlerim yoğun oluyor."
Başımı salladım. Neredeyse her yer polis kaynıyordu ama bu nedensizce beni daha da telaşlandırıyordu.
Ayakkabılarımı çıkarıp kapının önüne bıraktıktan sonra kapıyı kapattım. Eylem önden yürürken onu takip ettim. "Gece uyurken ışıkları açık bırak." dedi Eylem. "Salonun ve ya mutfağın ışığı açık olsun. Kapıyı hep kilitli tut ve kimseye açma. Ve ailene de durumu anlat. İstersen polislerle beraber onları görmeye de gidebilirsin."
"Ailem öldü." dedim dan diye. "Beni merak eden tek kişi Poyraz. Onunla da telefonumdan iletişim kurabilirim." Eylem elindeki poşetleri tezgaha bıraktı ve içindekileri birer birer çıkarmaya başladı.
"Tabii," dedi Eylem. "Sevgilini habersiz bırakma. İstersen onunla da görüşebilirsin. Başın sağolsun bu arada." Kaşlarım anbean çatıldı. "Poyraz benim sevgilim değil." dedim baskın bir sesle. "Çocukluk arkadaşım."
Eylem'in eli bir anlığına duraksadı. "Ayrıca erkekler dikkatimi çekmiyor." diye de ekledim ve kendime bir sandalye çektim. Eylem konuyu dağıtmak istermişcesine, "Dolapta yemek var." dedi. "Daha ne kadar benimle yaşayacaksın bilmiyorum. Güvenli bir yer bulana kadar buradasın. Kendi evin gibi davran. Zaten çekinmeyeceğini biliyorum."
Başımı salladım. Eylem işini bitirince bana döndü ve "Sen yatak odasında uyuyabilirsin. Ben çoğu zaman merkezde uyurum ama yine de eve sık sık gelmeye çalışacağım. Gelince de koltukta uyurum. Ben gittikten sonra kapıyı kapatmayı unutma. Bir arada evine gidip eşyalarını alırız. Ama şuan olmaz çünkü hemen merkeze dönmem lazım. " dedi.
"İki olgun insanız." dedim kapıya ilerleyen Eylem'in arkasından yürürken. "İkimiz de aynı yatakta uyuyabiliriz. Bunda anormal olan bir şey yok." Eylem beni geçiştirirmişcesine başını salladı ve ayakkabılarını giymeye başladı. "Ayrıca neden şu polis arkadaşlarla eşyamı alamıyorum?"
"Benimle gideriz." dedi Eylem. Daha fazla konuşmadı. Üzerine montunu geçiriyordu. Kapıyı açtı ve kapatmadan hemen önce bana, "Her yeri kilitli tutmayı ve uslu olmayı unutma." dedi. "Ayrıca yemek yemeden de uyumuyorsun. Açlıktan bayılmanı istemem."
"Tamam anne." dedim ve kapının kulpunu kavrar kavramaz kapıyı sertçe kendime çektim. Ardından arkamı döndüm ve onun sözlerine çok önem vererekten yemek yemeden yatağa girdim.
Başımı yastığa koyup yorganı başıma kadar çektim.
Bu yorgan onun gibi mi kokuyordu?
Başımı sen iflah olmazsın diyerekten iki yana salladım ve hiç düşünmeden gözlerimi kapattım.
Beni sen öldürdün.
Gözlerimi açtım.
Beni arkamdan bıçaklayan sensin.
Etrafıma baktım.
O bıçağı bana sen sapladın.
"Bunlar sadece kötü bir ses." dedim kendi kendime. "Bilinç altım bana oynuyor." dedim ve ıslak gözlerime rağmen gözlerimi kapattım. Ne zaman ağlamaya başlamıştım? "Uyuyacağım ve sesler gidecek." Başımı salladım ve kendime söylediğim yalana inanmaya çalıştım.
Bir bildirim sesi düştü telefonuma. Bu mesajı Poyraz'ın attığını sanıp hızla telefonu kavradım.
Bilinmeyen numara.
Tek bir mesaj atılmıştı bana.
-Irmak'ı sen öldürdün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Averda (gxg)
Action+Beni kandırdın. -Evet. +Beni bir amaç uğruna kullandın. -Evet. +Benim güvenimi kazandın. -Evet. +Beni oyuna getirdin. -Evet. +Duygularımla oynadın. -Sana karşı olan duygularım gerçekti. +Yalan söylüyorsun. -Tüm bunları yaparken sana âşık olacağımı...