Gözlerimi önümde yanan ateşe diktiğim zaman Araf tam çaprazımda oturuyor, ateşi izlemek yerine beni izliyordu. İkimiz de fazla sessiz ve fazla bitiktik. Saat neredeyse sabaha karşıydı. Eylem evdeydi, uyuyordu ve ben yanından kalkıp buraya gelmiştim.
Gözlerimi yavaşça ona döndürdüm. Bir kaç dakika birbirimize bakarken ben düz bir sesle, "Neden beni seçtin?" diye sordum dan diye. Bu ne demekti bilmiyordum. Araf'ın gözleri yavaş yavaş kısıldı. İlk başta beni anlamadı. Dilini dudaklarında gezdirdi ve dakikalar sonra gözlerini benden ayırıp ateşe baktı. "O kadar çocuk içinden.. neden benim gitmeme izin vermedin?" Ona baktım. "Neden kendin başa geçmek yerine beni geçirdin?"
"Çünkü böyle olması gerekti." dedi Araf. Ellerini iki yanında birleştirdi. "Sen tüm çeteyi yönetiyorsun. Bende seni yönetiyorum. Ayrıca sende onlarda olmayan şeyler var. Azim var, dirayet var, cesaret var. En önemlisi ruhunda kan var. Anlamıyor musun? Bunu seni gördüğüm ilk an fark etmiştim. Kim o yaşta ilk cinayetini işler? Sen. Sadece sen. Seni dışarı salmak, içindeki öldürmek demekti. Tek sorun şu ki sen koskoca cihanı bile yaksan içindekini öldüremezsin."
"Bana suçlu diyebilirsin. Hayatımı mahvettin diye bilirsin. Kirli ruhumu iyice kirlettin diyebilirsin. Ama içten içe seni getirdiğim bu yerden memnunsun. İçindeki nefreti benden başka kimse göremez. Bunun için bu hikayedeki kötü adam ben olmam." dedi Araf. Hiçbir şey söylemedim. "Hayatımı mahvetmedin." dedim konuşmaya başladığım zaman. "Beni kurtardın. Ama hayatımı kısıtladın." Araf başını ağır ağır salladı. "Evet," dedi. "Seninle beraber yüzlerce çocuk kurtardım. Ama sen hepsinden farklısın."
"Her neyse." diye devam ettim. "Daha önemli konularımız var." Ona baktım. "Başa geçtiğim ilk an seni görevlendirmiştim." diye mırıldandım. Ateş hala yüzüme vuruyordu ve bu gözlerimi kısmama neden oluyordu. "O çetenin elebaşını öldürmekle görevlendirmiştim seni. Bunu benden başka kimse cesaret edemezdi. Hatta Poyraz çetenin kurucusunu iddia etmişti. Fakat göreve gittiğin zaman o ölüydü. Hatırlıyor musun bunu?"
Öne doğru eğildim. "Onun ölüm emrini ben verdim." dedim ona doğru. "Bizzat seni görevlendirdim. Ama sen gittiğin zaman o çoktan ölmüştü." Araf bana bakmaya devam etti. "Evet," dedi. "Bizzat ben gittim onu öldürmeye. Ama gittiğimde iki dakika önce ölmüştü. Hatta katilinin yüzünü gören ilk bendim. Neden sordun?"
"Nasıldı yüzü?" diye sordum ve sandalyenin en ucuna oturup ona doğru eğildim. "Çok hatırlamıyorum." dedi Araf. "Üzerinden iki üç sene geçti Simay. O zamanlar sen daha başa yeni geçmiştin. Verdiğin ilk emirdi bu. Bir şekilde başardık. Oraya gittiğimde adam ölüydü. Kolları iğne doluydu. Aynı zaman da iki yanı da. Sokakta sadece tek adam vardı. Uzun boylu, kumral saçlı, hafif sakallıydı. Biraz da yapılı."
"Arif'ten şüpheleniyorum." dedim dürüstçe. "Ondan şüpheleniyorum. Ama önemli olan konu bu değil." Araf bana baktı. "Onun," dedim kısık bir sesle. "Her hangi bir çocuğu var mıydı?" Araf gözlerini benim üzerimde gezdirdi. Bir süre düşündü, bana cevap vermedi ama gözlerini de üzerimden çekmedi.
"Onun hakkında kısıtlı bilgiye sahiptik. Ulaşılması zor bir insandı." dedi Araf. "Sadece bir varisi olduğunu biliyorum. Çocuğu mudur, kardeşi midir, karısı mıdır, akrabası mıdır bilmiyorum. Bunu bulmak imkansız. Nasıl ki onlar senin hakkında hiçbir şey bilmiyorsa biz de onların elebaşı hakkında pek bir fikir sahibi olamayız. Gruptaki çocukları herkes tanır. Ama seni kimse tanımaz çünkü bu tehlikeli."
"Hiç mi bulamazsın?" dedim ona doğru. "Bu önemli Araf. Eylem'in onun çocuğu olduğunu düşünüyorum." Araf'ın gözleri aniden bana döndü. "Senden hiçbir şey gizleyemem. Eğer bu ihtimal olursa ve bunu Eylem öğrenirse ne olur biliyor musun?" Başımı iki yana salladım. "Onu öldürmesem bile ölüm emrini veren benim. Ve Eylem için babası çok önemli."
"Bunu öğrenemem." dedi Araf. "Senin için her şeyi yaparım Simay. Ama bu imkansız. Dosyalar kapandı, bilgiler silindi ve üzerinden yıllar geçti. Lider değişti. Onun ismini bile bulmam çok zor." Derin bir nefes verip elimi yüzümde gezdirdim. "Bu hiç iyi değil." dedim ona doğru. "Bu ihtimal doğruysa bu hiç iyi değil."
"Hiçbir şey olmaz." dedi Araf. "Neyden korkuyorsun?" Sıkkın bir sesle, "Anlamıyorsun." dedim. "Eğer bu doğruysa ve bunu Eylem fark ederse ne olur bilmiyorsun." Araf bir kaç dakika bana baktı. "Sen," dedi bana doğru. "Onu neden önemsiyorsun?"
Buna sessiz kaldım.
Onu önemsiyordum. Bu doğruydu. Onu düşünüyordum. Bu garipti.
"Herhangi bir şekilde kimliğini öğrendiği an onu öldürmek zorunda kalırız Simay. Bu sadece onun için değil, herkes için." dedi Araf. Ciddi miydi, yoksa beni denemek için mi yapıyordu bilmiyordum. "Sorun tam olarak bu." dedim kısık sesle. "Ona asla zarar gelmesine izin vermem. Sorun bu. Bir gün kimliğimi öğrenir ve bana cephe alırsa ona hiçbir şey yapamam Araf."
"Sen çıldırmışsın." dedi Araf. "Sen şurada yalan ateşten farksızsın. Ne demek hiçbir şey yapmam? Ne oluyoruz Simay?" Bana doğru eğildi. "Âşık mı oluyoruz?" Aniden kafamı ona çevirip kısık gözlerle ona baktığım zaman ağzımı açıp hiçbir şey söyleyemedim.
"O hayalleri elinden alınan ama işini hakkıyla yapan bir polis Araf." dedim. Neden bilmiyordum ama boşlukta gibi hissediyordum. "Bense bu grubun liderliyim ve katilim. En önemlisi onu kandırıyorum. Onun evine planlı bir şekilde girdim, onu kullanıyorum ve işim bittiğinde ne yapacağım bilmiyorum. Şimdi sen söyle bana. Bu şartlar altında âşk olur mu?"
"Sen sevilmeyi hak ediyorsun." dedi Araf. Kolay kolay ağzından böyle sözler duyamazdım. Dilinden çoğu zaman zehir dökülürdü, içinde ne yaşardı bilmezdim, konuşmazdı ama dinlerdi. Her ne kadar bana bunları yapsa bile hep iyiliğimi düşündüğünü biliyordum ve bu güvende hissettiyordu.
"Sende Araf." dedim elimi omzuna bir kaç kez vurarak. "Emin ol sende." Ardından arkadan küçük bir çıtırtı yükseldi. Bu çıtırdı büyüdü ve adım seslerine dönüştü. Araf başını kaldırıp tedirginlikle bana baktığı an ayağa kalkıp beni kolumdan yakaladığı gibi arkasına itekledi. Cebinden küçük bir çakı çıkardığı an elini arkadan bana doladı ve benim öne çıkmama izin vermedi.
"Bazen liderin olduğumu unutuyorsun!" diye fısıldadım ona doğru. "Senin beni değil benim seni korumam gerek." Araf etrafı gözleriyle tararken, "Umurumda değilsin. Kes sesini." dedi dişlerinin arasında. Bir kaç saniye daha etrafa baktığı an başımı kaldırıp önüme baktım.
Belki de o an ölmeyi diledim.
Karşımda bakışları önümüzde yanmakta olan ateşten daha keskin bir Eylem'le karşılaşmayı kimse beklemiyordu.
Arafta benim gibi Eylem'e baktı. Kimse bir şey demezken benim gözlerim Eylem'in elinde silaha kaydı. Araf'ın arkasından çıkıp onun yanında durdum. O an ben Araf'ın yanındaydım ve Eylem, bizim tam önümüzdeydi. Bu garip bir tabloydu. Alışılmışın dışındaydı ve emindim ki Eylem her şeyi duymuştu.
Eylem orada daha fazla dikilmek yerine bana doğru keskin adımlarla ilerlerken çenemi yukarı dikip ellerimi önümde birleştirdim. Tam bileğime uzanacağı sırada Araf, Eylem'in bileğini havada yakaladı ve "Çek şu elini." dedi. Eylem sesindeki siniri gizlemeden.
Sesi her ne kadar sinir yüklü olursa olsun gözleri hayal kırıklığıyla dolup taşıyordu.
"Ne yapacağını söyle." dedi Araf. Eylem'e güvenmemesi normaldi. Ben o an ağzımı açıp hiçbir şey söylemedim. "Bu seni ilgilendirmiyor." dedi Eylem. "Şu elini çek." Araf kısık gözlerle Eylem'e baktığı an, "Onu ilgilendiren şeyler beni de ilgilendiriyor." dedi.
Bu belki de Eylem'in olmayan sabrının son damlasıydı. Yumruğunu sıkıp büyük bir güçle Araf'ın yüzüne sertçe vurduğu an elini bileğime doladı ve beni kendisine çekti. O an onu durdurdum.
"Tamam Araf." dedim ona doğru. Bundan başka hiçbir şey demedim, söylemedim ve yapmadım. Eylem bileğimi yeniden sertçe yakaladığı an arkasından gitmek dışında hiçbir şey yapmadım.
Çünkü biliyordum; yarım saat sonra kendimi sorgu odasında Eylem'le başbaşa bulacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Averda (gxg)
Action+Beni kandırdın. -Evet. +Beni bir amaç uğruna kullandın. -Evet. +Benim güvenimi kazandın. -Evet. +Beni oyuna getirdin. -Evet. +Duygularımla oynadın. -Sana karşı olan duygularım gerçekti. +Yalan söylüyorsun. -Tüm bunları yaparken sana âşık olacağımı...