3.Bölüm

162 18 4
                                    

gözlerimi yavaşça açtığımda hangi ara uykuya daldığımı bile anlamlandıramamış, etrafta gözümü gezdirmiştim. 7 24 açık bir marketin önünde duruyorduk ve buğulu camından gördüğüm kadarıyla minho aldıklarını masaya koyarken bir yandan da kasiyer kızla gülüşüyordu aklınca beni uyutup başkalarıyla fingirdeşiyordu beyefendi!

Bir süre sonra göz göze geldiğimizde bakışlarımı yan tarafımızda duran tünele çevirdim. Oraya giden yolu kapatmışlardı ve aynı şekilde kimsenin giremeyeceği şekilde tünelin önü de kapalıydı. Üzerinde yazan kırmızı tabelalı tehlikeli yazısında gözlerimi gezdirirken açılan kapı sesi kulaklarıma dolmuştu ardından poşet sesleriyle birlikte arabaya binip elindekileri kucağıma yerleştirdi. Bir sürü atıştırmalık yiyecekler ve alkolsüz içecekler vardı. Bütün bu kadar şeyi nasıl yiyecektik acaba tabii kızla konuşmak için zaman kazanmak istediyse zaar.

"günaydın, koca yanak." dedi iki eliyle kıstırdığı yanağımı kendine doğru çektiğinde canımı yakan ellerini sertçe ittirdim.
büyük ihtimalle kızaran iki yanağımı avuç içlerime yerleştirirken bana bakarak güldü. Tam gözünü morartmak isteyeceğim kadar güzel gülüyordu.

Hiçbir şey dememiştim ben öylece dururken o da telefonundan birisiyle konuşuyordu. Kiminle iki saattir mesajlaştığını merak ettiğim için hafifçe ona doğru eğilmiştim ama her eğildiğimde telefonu benden inadına uzaklaştırıyordu. "hayırlı olsun" dedim ortamdaki sessizliği bozarak. bana anlamadığını belli eden bir yüz ifadesiyle baktığında karşıdaki bu tarafa bakan kızı gösterdim.

"numarasını aldın herhalde." dediğimde o da bakışlarımı takip edip kıza kilitlenmişti ardından yüzünde oluşan gülümsemeyle açık olan pencereden o tarafa el salladı.

El salladı. Güldü. Güldü ve el salladı kız da aynı şekilde.

karşımda flört mü ediyorlar ben mi yanlış görüyorum. Sinirle elimdeki poşeti arka tarafa fırlattığımda sanırım bir tane şişe kırılmıştı iki de olabilir bilmiyorum kollarımı önümde bağlayıp kafamı kapıya yaslayarak gözlerimi kapattım daha fazla mide bulandırıcı bu görüntülere bakamazdım. üzerimde hissettiğim bakışlar olmasına rağmen yerimden kıpırdamadan uzun bir süre durdum. "arabayı batırdın amına koyayım!" diye ses duyduğumda sinirden bacaklarımı sallamıştım. Önemli olan araba mıydı? Gerçi başka ne olacaktı

neden bu kadar kendi içinde abartıyorsun ki bazı şeyleri sende vardı ama onda bu duygular yoktu jisung, kendini kandırma sonra gördüğün şeylerle daha çok yıkılıyorsun.

İç sesim haklıydı, bir erkeğe karşı duyduğum duyguları bile zor kabullenmişken başka birisinden bunu bekleyemezdim

hem o seni arkadaşı olarak bile görmüyor.

"jisung, iyi misin?" dedi fısıltıyla tek eli gözlerimin önüne düşen saç telini alırken diğer eli durmadan salladığım bacağımın üzerinde durdu. "bizimkilerin yanına gidecektim. Eğer iyi değilsen dönebiliriz." diye devam etti sözlerine bir abi tavrıyla.

Gözlerimi açıp ona doğru baktım. "bizimkiler mi?" bu saatte onların ne işi vardı ki burada saat 4'ü gösteriyordu. "gidelim" dedim sadece uzatmadan çünkü aramızdaki bu yakınlıktan nefret etmiştim.

Minho'nun nefesini vererek fısıltıyla güldüğünü görmüştüm. "ne oldu?"
dedim sadece kafasını 'bir şey yok' der gibi sallamakla yetinmişti ama hâlâ arabayı çalıştırırken bile kendini tutamayıp yüzünde kocaman bir gülümseme oluşuyordu.

yola çıktığımızda onu izlemeyi bırakıp yine gözümün önünden akıp giden tünelde takılı kalmıştım burayı daha önce bir çok kez araştırdığım için önünden geçmek bile içimi ürpertiyordu. Çok bir mesafe ilerlemeden arabayı durdurduğunda ortaya yakılan ateşin etrafında daire şeklinde oturan 4 kişide tek tek gözümü gezdirdim.

IN TIME / MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin