Zamanda yolculuk yapmak, bu zamana kadar insanlığın hep aklında olan düşüncelerden biriydi, bir sürü teori öne sürülürdü, zaman yolculuğunu yaşadığını iddia eden insanların videoları örnek gösterilirdi, hemen hemen hepsini izledim. Mantıklı olanlar da vardı bu teoriyi çürüten gerçeklikler de vardı. bilim adamları zamanın bükülebileceğine dair bir ihtimal vermiyordu, ışık hızına ulaşırsak belki ileriye yolculuk yapabiliriz ama geriye asla yapamayız, der ve o insanların da sadece ilgi çekmek için yaptıklarını düşünmeye iterlerdi. En iyi fizikçilerin bile açıklamayacağı bir olayı bizzat yaşamış olmak tuhaf hissettiriyordu. Hem de bunu yanımda denizin dalgalarını izleyen fizik öğretmenim ile deneyimlemiştim. Demek ki hiçbir şeye imkansız damgasını vurmamak gerekirmiş.
Ona durumu anlattığımdan beri hâlâ daha bu olayın doğru olmadığını savunuyordu bir çok aklımda bile kalmayan, bilmediğim imkansız ihtimallerden bahsetmişti. Bir süre sonra onu fazlasıyla aşan bir konu hakkında nefesini boşa harcadığını sonunda anladığında hiç bilimsel bir açıklama yapmamıştı. bilgi alabilmek için okulumuzun olduğu yere gitmiştik, üniversitenin kuruluş tarihi 2000 yılındaydı onun yerine eski bakanlık binası olduğuna göre biz bu yıldan daha gerideydik yani benim daha doğmadığım yıllardaydım. Bu kendimi daha da tuhaf hissettiriyordu!
Ne arabamız vardı ne de gideceğimiz başka bir yer sadece bir bankta oturmuş önümüzdeki denizi izleyerek ne halt yiyeceğimizi düşünüyorduk. "tekrar girmeliyiz." dedi minho dizine yasladığı dirseklerini kaldırıp bana baktı. Doğruydu ama şuan orada bir yol çalışması yapıyorlarken gidemezdik.
"çok kalabalık" dedim gözlerimi çalışanların üzerinde gezdirmiştim. "illa ki gidecekler o sırada hemen girelim" dedi minho. Kafamı aşağı yukarı sallayıp dediklerini onayladığımda kollarımı önümde bağladım çok dikkat çekmesek de etraftaki kişilerin gözleri bir kaç dakikadan fazla üzerimizde oyalanması sinirimi bozuyordu ve ayrıca çok fazla acıkmıştım. Üzerimizdeki paranın bu zamanda geçerli olmadığını bildiğimiz için gidip bir şeyler de alamıyorduk. Yan tarafımızda oldukça klas giyinmiş bir adam elindeki gazeteyi bankın üzerine bırakarak oradan uzaklaştığı sırada hemen uzanarak aldım ve üst tarafta yazan tarihe baktım " 23 aralık 1998" dedim kendi kendime fısıltıyla. Minho'nun doğumundan tam 2 ay sonrasındaydık.
onu canlı olarak görmeyi çok isterdim bu düşünceyle gözlerim üzerinde fazla oyalandığı için bana tuhaf bir bakış göndermişti "hangi tarihteyiz tahmin et!" dediğimde düşünmeden neyi ima ettiğimi anlamıştı zeki çocuk! "1998 mi?" dediğinde başımı evet anlamında salladım benim aksime çok sevindiği söylenemezdi. Doğumu annnesinin ölümüydü gerçi bunu unutmuştum nasıl sevinebilirdi ki... yanında olduğumu belli edercesine kafamı omzuna yerleştirdim bir süre sonra dudaklarını alnımda hissettiğimde gülümsedim.
Gazeteyi sayfa sayfa geçerek incelediğimde ilgimi çeken bir haberin üzerinde durdum. Korede gerçekleşecek ilk ralli yarışları ve yarışmacıların isimleri aralarında bitgaram da vardı ve busan şehrinde yapılacaktı.
"jisung şuna bak!" dedi minho aniden işaret ettiği yere doğru omzundan başımı kaldırıp baktığımda bizim arabanın aynısını görmüştüm. sanırım o da bitgaram hayranıydı diye düşünerek tekrar başımı önümdeki gazeteyi incelemek üzere çevirdim.
Bir dakika, ne!
Aklıma düşen jetonla büyük gözlerle tekrar biraz uzağımıza park edilen araca baktım bu arabadaki gerçek bitgaramdı! "bitgaram, burada mı yani!" dedim fısıldayarak konuşmak istemiştim ama fazla sesli çıkmıştı.
"24 aralıkta yarışlara katılıyordu 1998'de" demişti gayet rahat bir şekilde sonuçta hayran olduğu kişiyi gören kendisiydi ben ondan daha çok heyecanlanmıştım yerimde babam olsaydı nasıl olurdu acaba diye düşünmeden edememiştim.