gecenin bir vaktinde refleks haliyle açtığım gözlerimi odada gezdirdim. Ağrılı bir baş, sızlayan vücudum ile bedenimi yatağın içerisinde dönderdim. Bulunduğum odanın içerisi loş karanlıktı neredeyse hiçbir şey göremiyor olsam da yakınımda kısa süre sonra çıplak belime dolanan kollarla yalnız olmadığımı hissetmiştim. O an gecenin bütün olayları bir film şeriti gibi gözlerimin önünden geçip gitti. Beni odaya taşıdığı anı, üzerimdeki kumaşı ayırdığı ve ellerini çıplak tenimde gezdirdiği anı, saçlarımın arasında dolaşan parmakları, boynuma nazikçe bıraktığı ıslak öpücükleri, uyumadan önce sırtıma kondurduğu öpücükleri, hepsini net olarak hatırladım.
Gözlerimi yumup doluluğun, bana sahip oluşunun verdiği eşsiz duygunun tadını çıkarırken "Benimsin" diye kulağıma fısıldamıştı. kasıklarını çevire çevire kalçalarıma sürmüştü, sanki tekrar hatırlatmak ister gibi içindeyim, senin sahibinim, demek istiyordu. "Sadece benim bunu sakın unutma." dediğinde tatlı acıyı yalnızca daha da yoğunlaştırmıştı. onun ve bu anın dışında her şeye kendimi kapatmıştım. Sokağın loş ışıklarından gelen aydınlık, üzerimdeki şaheserin bütün hatlarını ve kaslarını belirgin kılıyordu. Bedeninin sarf ettiği çabayla kasılmasını, saçlarının dağılıp ıslak alnına yapışmasını hayranlıkla izlemiştim. geçen o anlar bir rüya gibiydi çok nazik, ama çok gerçekti.
Dişlerimi birbirine geçirip öyle bir sıkıyordum ki birazdan kırılabilirlerdi. Onunla öpüşmek bile utançtan ölmeme sebep olurken şimdi Lee minho ile yatmış olmak, yüzüne asla bakamayacağım anlamına geliyordu. Kalbimde uçuşan kelebeklerin hissiyle imdat, diye bağırarak kaslı kollarının arasından kaçmak istiyorum ama gözlerimin açmamın üzerinden geçen 23.dakikasındayım hâlâ yerimden kıpırdamadan bir heykel gibi duruyorum. uyanmaması için nefes alış verişlerimi bile sakince ayarlıyordum.
Babam gibi olmak istemiyorum. O geleceği bilmiyordu belki ama ben biliyorum bunu yapmamam gerekirdi. Söylediği sözlerden dolayı sanırım o kadar mutlu etmişti ki bilinçsizce davranmıştım. Beni zayıf düşürdüğü için ondan, şehvetin sağduyumun önüne geçmesine izin verdiğim için kendimden nefret ediyorum. Bana hissettirdikleri karşısında ona hem sevgi hem de aynı zamanda nefret besliyordum.
Sabah güneşi gözlerimin önünü aydınlatırken aynı zamanda yatakta hareketlenmenin olduğunu hissettim kollarını sıkıca sardığı için sırtım artık göğsüne yapışık haldeydi. Gözlerimi kapattım uykum yoktu ama bu anı biraz daha uzatmak istedim. Ne dersem diyeyim, yanlış da olsa ahmak kalbim tek bir ahmak için atıyorken bundan asla pişman olamazdım.
Ne kadar zaman geçtiğini anlayamadığım bir anda saçlarımla oynadı ardından omzuma bir öpücük kondurdu. Uyanmıştı, bakışları dikkatli bir şekilde beni inceliyorsa eğer kesinlikle uyumadığımı anlamıştır. Elimden gelse keşke böyle uyanmadan sonsuza kadar kalabilsem biraz sonra olacakları düşündükçe kalbim acıyla bükülüyordu.
Gözlerimi yavaşça açtığımda tamamen aydınlık olan odaya alıştırmak için üst üste kırpıştırdım. "Günaydın" dedi. Sabah mahmurluğu ile çıkan sesi tekrar içimdeki kelebekleri ortaya çıkarmıştı cevap ver(e)medim. Bakışlarım onun haricinde her yerdeydi. Çenesini omzuma yerleştirip yanağıma bir buse kondurdu.
"uyandığım en güzel sabah"
Ellerini üzerimden ittirdiğimde yatakta yavaşça doğruldum ve yatak başlığına sırtımı yasladım. Yüzündeki geniş gülümsemesiyle beni izliyordu ona karşı yüzüm fazlasıyla donuktu ama bu ifadede kalmakta fazlasıyla zorlanıyordum. o bunu hiç umursamış gibi gözükmüyordu.
"jisung."
"hataydı." dedim birden yüksek çıkan sesimden dolayı söyleyeceği sözlerini kesmiştim.