Güzel evim, benim güzel evim...
yatağıma uzanmış bir yandan da sipariş ettiğim lezzetli yemeklerle birlikte yaşadığım bütün olayları unutmaya çalışarak güzel bir an geçirmeye çalışıyordum. Bir de üzerine güzel bir film bulsam, benden mutlusu olmazdı.
'Zaman yolculuğu yapacak eş aranıyor!'
Zaman yolcuları, adlı bir filmin konusunda geçen bu cümleye gülmeden edemedim. Tünel için buna benzer çılgın bir ilan yazdığımı düşünün, herhalde Kore'de altın harflerle deli olduğumu yazarlardı. İzlemeye başka bir şey olmadığı için filmin yakın tarihte çekilen başka versiyonunun üzerine tıkladım açılan jenerik müziğinin ardından ilk olay başlamıştı. Ayrıldığı aşkı için zaman makinesi icat eden kalbi kırık bir dahi fizikçi... Gerçekten böyle filmler "ne aşklar var be" dedirtiyor (!) ilişkilerinin başladığı güne gidip tüm hatalarını telafi etmek isteyen dahi bir fizikçi Stillman'ın yerinde olsam sanırım Debbie ile hiç tanışmamak onu unutmak adına bir çalışma yapardım. Seni kolayca terk edebilen birisini zorlasan da yanında durduramazdın, ya da başkasına ilgi duyan birisini yüz kere de geriye dönsen kendine çekemezsin. Kuraldır bu yine elinden kayıp giden bir yıldız olacak çünkü zaman akışını bozamazdın ki nasıl akmak isterse öyle devam ederdi değil mi? O yüzden hiç tanımamış olmak daha iyiydi. Yine aklımı kurcalayan sahneyle başa dönüp durmaktan ileri gidemiyorum. Tam başardım diyorum tekrar sıfırıncı noktaya geri dönüyorum. Kalbim sonsuz bir döngüde çürüyüp gidiyordu. Şuan öyle bir yerdeydim ki tekrar başladığım noktadan ileriye gitmek bile istemiyordum. Gerçekçi olmak lazımdı ve bu bana tokat gibi çarptığı zaman ancak anladım. Günümüz 2024 yılındaydık ama aklım hâlâ tek bir yılda kalmıştı.
1998 mi? Hayır, 2030 yılında...
Tünele girmiştik ve ne yapacağımızı bilemediğimiz için ilk başta yaşadığımız anları tekrarladık o gürültü sesleri, beyaz ışık, toz dumanı ve uçurum hissi hepsini baştan yaşadık şu an bile aklımda canlanan görüntülerle bile tüylerim diken diken oluyordu. Kendimizi bu sefer düz bir yerde bulmuştuk tünelin etrafını o yıllarda daha güzel düzenlemişler ve cadılar bayramı olduğunu düşündüğüm bir gün için burayı süslemişlerdi. (Burayla ilgili efsanenin değeri hiç bitmemiş demekti bu). Aslında üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen burası hep aynıydı bu yüzden 2024 yılında olduğumuzu zannettik ta ki, -minho'nun kasiyerle flörtleştiği- marketten bir dergi aldığımda aslında çok fazla ileri gittiğimizi anlayana kadar. Sanırım farkında olmadan saatin ileri akan yönünde ilerlemiştik. Zaten park yerinde yine arabayı göremeyince de anlamıştım bir terslik döndüğünü. Yine aynı yere oturmuş ne yapacağımızı düşünüyorduk zamanda kaybolmuş oradan oraya savrulup duruyor olabilme ihtimali, sonsuza kadar devam edeceği düşüncesi midemi bulandırmıştı. Acıkmıştım ve bedenim yorgundu bu yüzden eve gitme fikrini söyledim minho'ya, hâlâ aynı yerlerde yaşıyorsak en azından içeriye girer biraz dinlenirdik, belki de o yılı merak ettiğimdendir bilmiyorum, sadece madem geldik görmeden gidersek hep içimde kalırdı. işte, tam bu noktada kırılıyordu bütün her şey keşke hiç merak etmeseydim! Gördüğüm görüntüyü hiç unutamıyordum. Minho evde tek yaşadığı için oraya gitmek daha mantıklı gelmişti kimse olmazdı ve bizde keyfimize bakardık. kapıyı açtığı sırada aslında 6 yıl sonra artık tek yaşamadığını görmemiş olana kadar bu düşünce güzeldi.
kapının aralığından "baba!" diyerek koşan küçük bir oğlan çocuğunu ve arkasından parmağındaki tek taş yüzükle çıkan kızıl saçlı bir kadını gördüğümde kalbim sıkışmıştı. O kadar güzeldi ki, tam minho'nun tipine çok benziyordu.
"işe gitmiştin erken beklemiyorduk seni" demişti ellerini önündeki küçük çocuğun saçları arasına koymuştu üçlüye bakınca bir aile görmüştüm herkesce kabul görülecek olan normal bir aile...