tarih 7 şubat 1998.
rüzgarı bile farklı matem havasında esen bir yıl, gangnam kıdem hastanesinin karşısındaki taşlı kaldırımında oturup daha önce hiç annelik duygusu tatmadığım yabancı bir kadın için kendimi ağlarken bulmuştum. berbat olan kelime dağarcığım ile bu duygumu nasıl anlatmalıyım bilmiyorum. kimsenin olmadığı küçük bir gölde boğuluyor gibiydim nefessiz, güçsüz.
Bu yıla gelmemin tek amacı, zaman akışını değiştirmekti. Planım basitti: babamın annemin hamile olduğunu öğrenmesini sağlayarak onun buraya gelmesini sağlayacaktım. Büyük ihtimalle mesajımı çoktan görmüştür.
Karşımda oturduğu bankta öylece etrafındakileri acı bir gülümsemeyle izleyen kadın, huzurlu değildi. eli karnına gittiğinde, kendi kendine konuştu. Ne dediğini duyamacağım kadar uzak acısını hissedeceğim kadar yakındım ona.
Elimde bir tek jisung'un bana 20.yaş günüm için hediye olarak hazırladığı annemle ikimizin birleştirilmiş fotoğrafı haricinde, onun gençlik hallerine ait başka fotoğrafı yoktu. Şimdi ise canlı olarak izliyor olmak tuhaftı. Cebimdeki telefonu çıkarıp gizlice çektiğim fotoğrafları da ayrıca bana hatıra kalacaktı. Belli mi olur belki de bunlara hiç gerek kalmayacak ve o hep yanımda olacaktı.
Zaman sizden sevdiklerinizi zorbalıkla alır ama bazen katili siz olursunuz. Ben katil olarak doğmuştum tam olduğum zamandan 8 ay sonra...
"onu bırakamadın." dedi, babam. Sarhoşluğumun etkisiyle içimdeki bütün duygularımı ortaya kusmamdan dolayı, jisung ile olan her şeyi biliyordu. Oğlunun aşık olması onun hoşuna gitmişti.
"ama sen annemi bıraktın"
şimdi bakıyorum, bankta oturan o kadının boş olan yanına eğer ikinci bir suçlu varsa o da babamdı. hatta puzzle parçaları gibi anıları birleştirince oluşan görüntüde aslında tek suçlu o ilan ediliyordu.
"Chan amca yüzünden." ondan herhangi bir cevap gelmeyince boşluklu sözlerimin asıl öznesini söyledim tabii bunu benden duymayı beklemiyordu.
"onu seviyordun değil mi?" dediğimde yine sessiz kalmayı tercih etti. bir nevi bu da bir cevaptı. Seviyordu. Hâlâ... Yüzündeki hüzün anlatacağı hikayenin kalbimi kıracağını bir ayna gibi gerçeklikle gösteriyordu.
hıçkırarak ağlayan o kadın da seviyordu. Ama kimin umurundaydı? Arkasına bakıp duruyordu sanki birisini bekler gibi bir hali vardı, yollardaki arabaların üzerinde dolandı gözleri.
"annenle babamın zoruyla evlendim."
Küçükken bana anlattığı onca mutlu hikaye baştan beri yalandı.
"2023 yılındayız ama hâlâ daha zorlukları görüyorsun. Bir de o yılları düşün, idam edilecek bir durumdu bu olay ama kalbime de söz geçiremiyordum!" durdu, düşündü.
"Acı çekiyordum başka birisini de kandırmak ve söyleyememek çok kötü bir şeydi. 1997'nin sonlarına doğru tanıştım chan ile en iyi dostum diye kandırıyordum kendimi onunla buluştuğum her an sanki iyileşiyordum, hissediyordum bunu ama tabii açıklayamıyorsun bunu kendine zor geliyor"
"annemi aldattın yani" demiştim. şok içerisinde baktı bana yüzü düşmüştü ve gözleri dolmuştu. suçlulukla indirdiği başıyla beni onayladı.
Aklımda oynayan bir sürü anı sahnesinin içerisinde kaybolmuştu ruhum durmadan geçmişi düşünmek yorucuydu. Bencilce bir şeyi gerçekleştirmek için buradayım ama birisini yaşatabilme ihtimali olduğundan hiç pişman değilim.
" duygularımdan emin olduğumda söyledim, biliyordu. Anlattım ona ama beni zorladı o gün çok içmiştim ve..." dedi ve tekrar sustu. böyle iğrenç bir şeyin devamını söyleyemezdi zaten en azından kafamdaki iyi baba figürünü koruması lazımdı.
"ama gerçekten hiçbir şey hatırlamayacak kadar da çok içmemiştim aslında, ne olduğunu bile anlamadım. bir de chan'ın babası zorluyordu bizi onun yanına gidecektim ama gidemedim sabah yatakta uyandım. mesajını gördüm, onu başka birisiyle evlendirmeye çalışıyorlardı ve ben de korktuğum için uyanır uyanmaz tekrar anlattım annene bütün olanları. Erkeklerden hoşlandığımı onunla mutlu olmadığımı onu da mutsuz ettiğimi söyledim sinirlendi bana haklıydı, geceyi benimle geçirdiği için nefretler yağdırdı, benimle tanıştığı için kendinden utandığını söyledi. öylece evi terk etmek zorunda kaldım ama sonrasında sana hamile kaldığını bilmiyordum." bana kendini kanıtlamak ister gibi bakıyordu gözleri yalvarıyordu ama sadece güldüm. Bir kişiyi acı içinde kıvranır halde bırakarak arkasına bile bakmadan tek bir kişiye koşmuştu.
"bilseydin ne olacaktı? Gitmeyecek miydin?" dediğimde babam hiç beklemediğim bir tepki vermişti, onaylanmıştı. Gitmeyecek ve oyuna devam mı edecekti?
"gitmeyecektim tabii"
"seni bırakmadım öğrendiğimde çok geçti annen için ama sen vardın yaşıyordun."
Bilmiyorum, annem de dahil onun kötü bir insan olarak düşünüyor olabilirsiniz. belki iyi bir eş değildi ama benim için dünyanın en iyi babasıydı. Bunu göz ardı edemezdim.
"bilseydi, gitmezdi"
Gerçekten doğru söylüyordu, karşımda gördüğüm koşarak gelen babamın anneme sarılıyor oluşu her şeyi anlatıyordu. Kadın, mutluluktan döktüğü yaşları omzuna akarken kafasını karşısındaki kişiye çevirip bir şeyler anlatıyordu ne dediğini bilmek isterdim babamın gözlerine düşen endişenin sebebi neydi bilmiyorum ama şimdi olayın tamamen iyileşmesinden dolayı ben gülümsüyordum.
Bitti.
artık, annem yaşıyordu.
benim acı gerçeği bilmem ile dolu bütün yıllar artık son bulmuştu.
*Diye düşündü minho, şimdiki zamana dönmek için yürüdüğü çarpık yollarda gülümseyerek haykırmak istiyordu içindeki mutluluğunu. İçindeki heyecan, döndüğünde annesiyle karşılaşacağı içindi ama bunun hiçbir işe yaramayacağını ve zamandaki bu ufak değişiminin domino etkisi göstereceğini bile bilmeden geri dönmek için tekrar girmişti o tünele...