Zaman akışı değişse de bir insan sizin ruh eşinizse şayet ne olursa olsun yollarınız birleşirdi. Belki de onu hiç görmeyecek ve nerede olduğunu bilmeyecektim ama yine aynı okulda, ilk tanıştığımız samimiyetle kaldığımız yerden devam ediyor olmak kaderin varlığına beni inandırıyordu.
Kaderin birbirine bağladığı insanlar birbirlerine sürekli rastlarmış. O, benim kaderimdi.
O gün yanından hızla ayrılıp gittiğimde bir daha yüzüme dahi bakmaz diye düşünüyordum ama tuhaf bir şekilde tam tersi oldu. Arkadaşlık isteğini onayladıktan on dakika sonra buz pateninden öylece ayrıldığım için endişelendiğini söyleyen bir mesaj göndermişti ve bütün gece benimle mesajlaşmaya devam etti. hatta okulda bile yanımdan hiç ayrılmamış durmadan benimle uğraşıp durmuştu sanki rolleri değiştirmiştik ya da diğer günde onu takip edip durmamın intikamını alıyordu.
Dersim biter bitmez diğer günlere nazaran daha sessiz olan Cafe coin'e gelmiş ve ikinci katında oturmuştum. Saat 14:25'i gösteriyordu yani buluşma saatimizin üzerinden tam 25 dakika geçmiş ve hâlâ gelmemişti. "niye gelmedi hâlâ" diye kendi kendime konuşurken arkamda kıkırdayarak gülen tanıdık sese döndüm.
"sen hep kendi kendine mi konuşursun?" diyerek dalga geçtikten sonra karşımdaki sandalyeyi itikleyip oturdu. "buna şey derler, bilirsin" eliyle deli işareti yaptığında gözlerimi devirmiştim.
Gangnam jisung ve İngiliz jisung tamamen aynı kişilerdi fikrimi değiştiriyorum.
"tamam ya şaka yapıyorum hemen ciddileşme öyle kötü görünüyorsun." bir yandan benimle konuşuyor bir yandan da yanına garsonu çağırmak için elini uzatıyordu boş olan bir kişi siparişini aldıktan hemen sonra yanımızdan ayrıldı.
"buraya ilk kez geliyorum. Çok güzelmiş daha önce keşfetmem gerekirdi viktorya tarzı kafelere bayılırım!" demişti. Gülümsedim. Buraya gangnam jisung benimle ilk geldiğinde de hemen hemen aynı cümleleri kurmuştu. Jungwoo'nun arkadaşlarıyla ortak açtığı bir yerdi ama daha açılışı bile yapamadan istediği işin başvurusu kabul olmuş ve koşarak yurtdışına gitmişti. Burası başka birisiyle ortaklığa girdi ama yine de Jungwoo'nun düzenlediği tarzının dışına çıkamamışlardı. Güzeldi, kafanızı dinleyebileceğiniz, çalışmalarınızı yapabileceğiniz kadar rahattı ve özellikle buraya mavi dut simiti için gelirdim. Daha önce o güne kadar birlikte gelmeye fırsatımız bile olmamıştı açılışından bir kaç ay sonra anca gelebilmiştik çünkü bir türlü günlerimizi birbirimize göre ayarlayamadığımız o anlardan birini yaşamıştık.
"hangi bölüm okuyorsun?" dedim birden aklıma ilk gelen sorumu "sinema ve televizyon" diye cevapladı bir yandan da yeni gelen içeceğinden bir yudum almıştı. sinema ve televizyon, aklında hep bir yerlerde vardı.
"mutlu değilim bölümümden."
"neden?" dudağını büzüp avuç içini yanağına yasladı. Fazla sevimliydi gerçekten yanlış anlamamış olsa yanaklarını sevmek isterdim.
"bilmiyorum ki, sıkıcı. Benlik değil." kafasını iki yana sallayıp önündeki tatlı tabağını önüme doğru itikledi. "yemek ister misin?" diye sorduğunda kafamı iki yana salladım.
"kakaoya alerjim var" nedensizce yüzüm düşmüştü benim için her tatlıyı kontrol eden jisung yoktu artık. "teşekkür ederim" diye de ekledim sözlerime, yüzüme şokla baktı bir süre.
"bilmiyordum üzgünüm." dedi, sorun olmadığını belli eden bir bakış attığımda yüzünde rahatlamış bir ifade belirdi.
.
"dur, onu yeme içerisinde kakao yağı konulmuş!" dedi, jisung. Bu pastanede her zaman yediğim tatlılardan biriydi içerisinde kakao yağı olmadığına eminim ki zaten öyleydi. Her zaman geldiğim için Bayan Hong beni tanır ve ona göre tatlılarından verirdi ama jisung nereden duyduğunu bilmediğim bilgilerle elimden çekerek aldığı en sevdiğim tatlıma hüzünle baktım.