"çok kötü hissettiriyor, baba çok kötü hissettiriyor." dedi genç çocuk göğsündeki elleri tişörtünü sıkıştırmıştı kalbindeki acıya daha fazla dayanamıyordu babası da kendinden geçecek kadar her yeri yıkan oğlunu sakinleştirmeye çalışıyordu başarılı olduğu da söylenemezdi. Durmadan tekrarlayıp durduğu tünel kelimesinde takılı kaldı oraya gidip ne yapacaktı ki diye kısa bir süreliğine düşündü."arkadaşın mıydı?" dedi changbin oğlunun başını okşuyordu ama minho bunaldığı için üzerindeki kollarını ittirdi "gitmem lazım." dedi kendi kendine konuşuyordu ama yerden kalkacak hali bile yoktu "gitmem lazım!" diye bağırdı birden üzerindeki güçsüzlüğüne kızıyordu.
"biraz sakinleş tamam ben seni götüreceğim." dedi kalkmaya çalışan minho'yu her seferinde durduruyordu ve genç çocuk güçsüz bedeniyle o güçlü kollara karşı gelemiyordu. "baba" yanaklarını ıslatan sıcak yeni yaşlar akarken. "o ölemez" dedi, fısıltılı acı dolu sesiyle. Ölemezdi, hikayeleri daha başlamamıştı. Yine onun yüzünden birisi daha ölemezdi o tünele girip zaman akışının düzgün bir şekilde akmasını sağlaması lazımdı.
"onu çok seviyorum, ölemez baba." dedi babasının kollarına sarılıp başını omzuna yaslamıştı duyduklarına inanamamış bir şekilde baktı genç adama, babası ilk kez ondan aşık olduğuna dair bir söz duyuyordu ama keşke böyle olmasaydı diye düşündü oğlunun bu haline acımıştı, elinden tek bir şey gelebilirdi ama onda da dayanabilir miydi emin değildi.
Yavaş yavaş hıçkırıkları dinen oğlunun yorgun bedenini kaldırmış koltuğun üzerine yatırmıştı. Öğrenmesinin üzerinden bir saat geçmişti, o andan beri sesi kısılana kadar ağlayan oğlunu sakinleştirmeye çalışıyordu. Bomboş duvarı izleyen minho'yu orada bırakıp yakın arkadaşlarından birini bu cinayetin olayını öğrenmek için aradı.
Bir kaç dakika içerisinde merkeze gelip suçunu itiraf eden ailenin asıl katil zanlısı olan Hong Kwangho adında birisinin yakalanmış olduğunu öğrendi.
"Anne ve oğulu ağır bir şekilde darp ettikten sonra tam kalplerinin ortasına saplanan bıçakla öldürdüğünü söylemiş."
Arkadaşı olayları anlatmaya devam ederken changbin ise telefonuna atılan çelişkili dosyayı inceliyordu. İlk önce hiç darp etmediğini ama hastane raporu gelince 'evet yaptım' demesi, eve nasıl girdiklerini sorduklarında ilk kapıdan demiş ama sonrasında bir soruyu cevaplarken gizlice arka bahçeden girdiğini anlatmış ama arka bahçeden giremeyeceği kadar yüksek duvarı nasıl aştığını söylememişti. Gözden kaçan bir diğer ve en önemli konu, bir sürü sayılı güvenliğin hepsinin o gün için ezberlenmiş gibi anlattığı kişi profiliydi. Hepsi itiraf eden katili anlatırken sadece içlerinden biri farklı birisini tanımlıyordu. O ise, şirketin güvenliklerinden biri değildi.
Ortada bariz açık bir şekilde mantık hataları yatıyordu. Yine de ellerinde suçunu üstlenen birisi varken yapacak bir şey de yoktu. Tutuklanacaktı ve böylelikle dosya kapanmış olacaktı. Merkeze gittiğinde bu olayın üzerinde duracağını söyleyerek aramayı sonlandırdı.
içeriye doğru adımlarını ilerletti hâlâ aynı bıraktığı gibi duran gencin içini rahatlatacağını düşündüğü o cümleyi kurdu. "katil yakalanmış" ama minho onu duymamıştı, duvara sabitlenmiş kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Changbin oğluna yaklaştı ve ayak ucundaki boşluğa oturup bakış açısına girdi.
"hadi gidelim, onu son kez gör bir saat sonra götüreceklermiş." dedi. donuk bomboş bakan gözlerin sahibi kafasını salladı sadece.
***
uzun kahverengi saçları gözünün önünü kapatıyordu buğday teni solmuştu bugün ona yakıştırdığı kıyafetler artık üzerinde değildi onun yerine vücudunu saran morartılar ve yaralar vardı. Dokunmaya bile kıyamadığı, korktuğu bedenin bu halde olması ayaklarının bağını çözüyordu. Bir yere tutunmaya çalıştı önünü göremiyordu her taraf göz yaşından dolayı bulanıklaşmıştı. yere diz çöktü.