5. BÖLÜM

38 3 0
                                    

                        5 BÖLÜM
   Lilibel çatal dilini uzatarak Saniye’ye doğru uzandı. Saniye gözleri kocaman açılmış yıllardır korktuğu o anın geldiğini hissediyordu. Bu Lilibel’in onu öldürmek için son kalkışması olacaktı artık her şey bitiyordu.  Bu sırada odaya sanki yanan bir kuyruklu yıldız düşer gibi bir cisim girdi. Alevler içinde parlayan adam silüeti İlkinyas’ a aitti. Lilibel’in karşısına dikildi. Yüzünün etrafında sanki alevden bir kurt yelesi vardı. Bütün vücudu alev renginde iri yarı bir adam gibiydi. Yüzü nar gibi kızarmış alev saçıyordu. Gözlerinde parlak yakutlar var gibiydi. Onu gören Lilibel bile kalakaldı. Lilibel’in karşısına dikildi.
-Sakın ona dokunma.
-Bu kez onu elimden alamazsın. Onu yok edeceğim.
-Buna izin vermeyeceğim.
-O senin oğlunun katili.
-Hayır, o benim oğlumu öldürmedi. Oğullarımın katilleri biri sen diğeri onun babasıydı. Erduran’ı öldürdüm, seni kızım Sisibel’in hatırına yok etmedim ama şansını zorluyorsun.
-Ben intikamı mı aldım.
-İntikam alacak olsan oğlunu öldüren Erduran’ı öldürürdün ama sen suçu olmayan Işıker’i öldürdün amacın intikam değil tahtımın varisini yok etmekti.
-Bu doğru değil sen hala Erduran’ın büyüsü altındasın. O seni bu kadına aşık etti. Gerçekleri göremiyorsun. Hala bu ihtiyar, çirkin, bu kart karıyı seviyor olamazsın. Bu güçsüz ademin kısa ömrünün bitmesi en iyisi baksana şunun acizligine. Ben öldürmezsem bile yakında yok olacak bırak intikamımı alıp onu yok edeyim. İçim rahat etsin.
-Lilibel artık sabrım taşıyor. Hemen buradan defolup gitmezsen kendime hakim olmayacağım.
İlkinyas son sözlerini saclarındaki alevler şiddetlenerek söylemişti. Bu Lilibel’i bile sindirmisti. Geldiği gibi pencereden çıkıp kayboldu. O gidince İlkinyas’ın alevleri yok oldu. Vücudunu kıpkırmızı alevler yerine pembe bir renk aldı. Hala gözleri yakut, dudakları ateşin içindeki kor parçaları gibi parlak kırmızıydı. Saclarındaki alevler sönmüş, kızıl bir kurt yelesi gibi dağılmış parlıyordu. Saniye’nin kocaman açılmış ona bakan gözlerine baktı.
-Hala çok güzelsin. Saclarındaki aklar karanlık gökyüzünde kayan kuyruklu yıldızlar gibi. İhtiyarlık seni hiç çirkinleştirmemiş. Aksine farklı bir güzellik vermiş. Ya da Lilibel haklı baban bana öyle bir büyü yaptı ki hala kurtulamıyorum. Seni yaratılanların en güzeli olarak görüyorum. Biliyorum. Sana olan aşkım hayatımı ve bir çok hayatı mahvetti. Eğer babanın teklifini kabul etmese idim onu oracıkta yok etseydim her şey çok daha güzel olurdu. Sen bile kendine ademoğlundan bir eş seçer onunla mutlu olurdun. Bütün suç benim. Nafile ben hata yaptım. Tam babanı öldürecek iken sen geldin. Benden hiç korkmadın hatta belki de onu öldürmemi sen bile istiyordun. Senin bana korkuyla bakmaman bakışında ki manaya dalmam sadece gözlerinde kaybolmam benim sonum oldu. O iri gözlerinde parlayan alevler görmüştüm. O an senin de bir cinni olduğunu  düşündüm ama o alevler benim şavkımdı. Gözlerinde kendimi gördüm. Gözlerinde ki ben hiçbir yerde bu kadar güzel mutlu olmadı. Hala o gözlerden başka hiç bir yerde mutlu olamadım. Kimseyi kendime senin kadar yakın hissetmedim. Kimseyle seninle paylaştığım gibi duygularımı, ruhumu paylaşmadım. Senden uzakta bile yalnız senin hayalinle konuşup dertleştim senin beni dinlediğini, hissettiğini düşündüm.
Saniye ona cevap veremiyordu ama gözünden bir damla yaş kaydı. İlkinyas bunun bir cevap olduğunu anlamıştı. Yatağın kenarına oturdu. İnce uzun parmaklı elinin işaret parmağının ucu  ile Saniye’nin gözünden kayan yaşı aldı. Gözyaşı damlası elektrik cizirtilari gibi ses ve akım parlaklıkları çıkararak parmağında kurudu.
-Belki de bu babanın büyüsü değil aramızda olan büyük bir aşktır. Aşkta nefislere en akıl almaz şeyleri yaptırmıyor mu? O zaman zaten aşkın kendi büyüsü var. Bu başka bir büyü olsa çoktan biterdi. Baban öldüğünde onunla yok olurdu. Olmadı. Arttı sana olan özlemim ile büyüdü. Bu yaratanın nefisler için  verdiği en büyük imtihan bence, ben bu imtihanda yanıldım. Aşkım için her şeyi tehlikeye attım o tehlike hepsini yok etti. Sana bile hasret kaldım. Değer verdiğim her şeyi kaybettim. Şimdi senin yaşamının azalması bile bana acı veriyor. İkiyüz yaşımdayım kaç sene yaşarım bilmem ama hiç düşünmeden kalan ömrümü seninle paylaşırdım. Şunu bilmeni isterim ki seni her zaman seveceğim. Asla unutmayacağım.
Yorganın altından Saniye’nin eilini çıkardı. Ojeli ellerine baktı. Bu kırmızı renkli ojeli ellerini çok sevdiğini söylediğini hatırladı. Saniye’nin ellerini okşadı öptü.
-Affet beni aşkım. Sana hak ettiğin gibi güzel bir hayat yaşatamadım.
İlkinyas da kızıl bir ışık huzmesi olup pencereden gitti. Saniye ardından gözünden damlalar sıralanarak baktı. Bir süre sonra Fatma düştüğü yerde doğrulmaya başladı. Kabus muydu, gerçek miydi anlamaya çalıştı. Aynı korkuyu hissetti Saniye’ye kısa bir bakış attı. Koşarak çıktı. Çocukları ve kocasının odasını kontrol etti. Uyanmamışlardı. Hızla Nefeset’in yazdırdığı kağıdı buldu. Acele ile evi korumak için hazırlanan suyu yaptı. Pencere, kapı, duvar her yeri sildi. Gün ışırken işi bitmişti. Elinde ki bezi kovanın içine attı. Saniye’nin yanına gitti. Yatağın yanına yere oturdu. Eline iki eli ile sarılıp ağlamaya başladı.
-Yenge ne olur bağışla? Nefeset beni zorladı. Bana zarar vermesinden korkmadım, asla sana kötülük yapmasına izin vermezdim ama beni çocuklarıma musallat olmakla tehdit etti. Cin kabilesini onların üstüne salacağını onlara musallat olacaklarını söyledi. Çocuklarıma zarar vermesin diye söylediklerini yaptım. Bana evi sildiğim suyun tarifini de o verdi ama ben ondan kurtulursak bu suya gerek kalmaz zannettim. Artık düzenli olarak silerim korkma. Hem bu kısa süreli bir hastalıkmış iyileşeceksin üzülme. İyileşene kadar sana çok güzel bakacağım sonra sen nasıl istersen öyle yap. İstersen beni kov, döv hepsini hak ettim.

Nefeset özgürlüğün tadını çıkarmıştı. Kabilesinin yanına gitmiş onlarla özlem gidermişti. Onların kalması için ısrar etmesine rağmen geri döndü.  Yapması gereken çok şey vardı. Esareti boyunca kurtulacağı gün için plan yapmıştı şimdi uygulama zamanıydı. İnsanların arasında geziyor kendine yardım edecek uygun görevliler arıyordu. İnsanların başının üstünde bulunan onların görmediği ama cinlerin gördüğü haleler vardı bu haleler cinlerin onlar hakkında fikir edinmesine yarıyordu. Etrafta en çok beyaz, mavi, ve turuncu haleli insanlar vardı. Mavi haleleri umursamıyordu. Onlar cinlere inanmayan inançları zayıf insanlardı onları idare etmek zordu. Onlara zarar verdiğinde geri dönüş olmuyordu. Aşırı zarar görüyorlardı. Onları kendi haline bırakmak daha iyiydi. Beyaz haleler fazla günahı olmasa da kötülüğe geçiş yapıp rengi değişebilecek kararsız imanı tam olmayan insanlardı. Turuncular daha zordu bunların imanlı ama kötülüğe yatkın fırsat bulunca kötülük yapan insanlardı. Etrafta genel de bu renk insanlar çoktu. Arada kırmızı haleliler de vardı. Bunlar hem imanlı gibi olan hem de her kötülüğü bulunduran kötü insanlardı. Bunlarla da muhattap olmak istemezdi. En kötüsü siyah halelerdi. Bunlar kötülüğü temsil ederler hatta imanı bu kötülüğe kullanırlardı. Saniye’nin babası Erduran’ın başında kocaman kapkara bir hale vardı. O halenin gölgesi yanaklarına düşer yanaklarında bile siyah iz olurdu. Ağarmış sakalı bile ak değil griydi. Normal cinler bile bu siyah haleli insanlardan korkar uzak dururdu. Onların hakkından cin padişahları, kabile reisleri gibi güçlü cinler gelebilirdi. Erduran büyük bir cin kabilesi lideri olan İlkinyas’ı bile kandırmış ona çok zararlar vermişti. Nefeset bu yüzden olabildiğince onlardan uzak dururdu. Bu siyah haleli kötü insanlar hem cin hem de ademoğlunun en şerli mahluku idi Nefeset’in ihtiyacı olan yeşil haleli insanlardı. Bazı bölgelerde ve zamanlarda çok rastlanırdı. Bu zamanda epey azalmışlardı. Bunlar hem imanlı ibadetlerini tam yapan hem de kötülükten uzak duran insanlardı. Onlardan birini bulup yardım etmeye ikna etmeliydi. Bir kaç gündür insanların arasında dolanıyor ama bir türlü bulamıyordu. Bazı kucağında bebeği olan annelerde bu yeşil haleler vardı. Ama onların çocuklar ile ilgileneceği için işe yaramazdı. Anneler doğumda  küçük günahlarından temizleniyor ama zamanla bebekler büyüdükçe yeniden o günahları yükleniyorlardı. Hatta bazı babalar da bile bu haleler vardı. Minik bebekler melek oldukları için girdikleri evde anne ve babasının iman ve ahlakını güzelleştiriyor ama zamanla bu etki kayboluyordu. Onun gerçek ahlak ve imanlı bir ademoğlu bulması lazımdı. Öğlen geçmişti hala uygun bir insan bulamamıştı. Bu sırada epey ileride mor haleli bir adam gördü. Mor halkalar ahlak ve iman olarak beyaz haleli insanlar gibiydiler ama onların başkalarından alacakları çok fazlaydı. Onlara öyle haksızlık edilmiştir ki haklarını aldıklarında ibadetleri olmasa bile onları cennete götürecek sevaba erişirler. Kocası Işıker’in başının üstünde de bu mor haleden vardı. Onun hakkına dedesi, babası, kardeşleri, onu öldüren üvey annesi hatta onu dedesinin kullanmasına izin veren öz annesi bile girmişti. Bu yüzden mor bir haleye sahipti. O adama yaklaştı. Kapüşonlu ceket giymişti. Arkasından bakınca şaşkınlık içinde kaldı tipi aynı kocası Işıker’e benziyordu. Uzun ince bir boy ve geniş güçlü omuzlar. Öldüğünü bilmese o zannedecek idi. Yine de heyecanlandı. O ise eline bir karton almış yoldan kuytu bir köşeye doğru dönmüştü. Kıyafetleri sokaklar da yatan evsiz meczup kimselere benziyordu. O yanına yaklaşıp yüzüne bakana kadar kapüşonunu yüzüne çekip bir sokak köpeği gibi kartonun üstüne yatmıştı. Bu sırada kısa bir an yüzünü görmüştü aynı onun simasını andırdı ama net görememişti. Onu Işıker olduğunu düşünmekten kendini alamadı. Ölmemiş olabilir miydi?
-Işıker aşkım, sen misin? Kaldır kafanı bana bak ne olur? 

ESİR CİN 1 Nefeset (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin