15.BÖLÜM
Şifa’nın Cihan’ı orda bırakıp gitmeye gönlü yoktu. Yine de karşı koyamıyordu. Merküralp’in emrine uymak zorunda hissediyordu. Yüzüğün etkisine karşı koyamazdı. Merküralp onu bileğinden yakaladı. Bu çok ilginçti. Bedeni yoktu ama görüntüsü ve etkisi vardı. Onu tutunca çekip götürüyordu. Nefeset’in saydam sülieti gibi değildi. Daha net insan bedeni gibi bir görüntüye sahipti. Bileğini tutunca sadece uyguladığı gücü hissediyordu. Bedenini hissetmiyordu. Onu geldiği yönün aksi yönde götürüyor Şifa buna karşı koyamıyordu. En son uzun bir koridor gibi mağaraya geldiklerinde orda bulunan iki insan büyüklüğünde kurda işaret parmağına taktığı yüzükle bir metre yarı çapında yuvarlak kayayı göstererek emir verdi.
- Açın kapıyı.
Kutlar itiraz etmeden onu emrini yerine getirdiler. Kocaman kayayı yuvarlayarak bir geçiş yeri açtılar. Bu kapıda bir mağaraya açılıyordu ama dışarıdan ışık süzülüyordu. Merküralp onu öyle bir hızla çekip götürüyordu ki Şifa nasıl çıktığını anlamamıştı bile. Nefeset’i gördüklerinde anne oğul kısabir süre sarıldılar. Merküralp acele ediyordu.
- Çabuk olalım, dedem bizi yakalamadan gidelim buradan.
- Cihan nerede?
Bu soru Şifa’yı yeniden kendine getirdi.
- Onu kurtlar yakaladı. Oğlun dönüp kurtarmama müsaade etmedi. Beni oradan zorla çıkardı.
Merküralp yeniden bileğinden yakaladı. Onu çekiştirip götürmeye devam etti. Nefeset de onlarla geliyordu. Nasıl olduğunu anlamadığı bir hızla arabaya geldiler. Merküralp arabanın arka kapısını açıp. Şifa’yı içeri doğru yöneltti. Şifa ona karşı koyamıyordu. Merküralp’in annesi gibi bedeni yoktu ama onun aksine eşya ve insanlara tesir edebiliyordu. Nefeset’in sadece yüzüğü alıp ona verdiğini görmüştü. Eşyaları hareket ettirip ona dokunamıyordu. Oğlu ise bir insan gibi maddeye hükmedip hareket ettiriyordu. Hatta şu an bir insan gibi araba kullanıyordu. Nefeset ise ön koltukta onun anlamadığı dilde dua büyü gibi bazı sözler söylüyordu. Elleri ile garip hareketler yapıyordu. Merküralp arabayı hızla kullanırken endişeliydi.
- Anne. Hadi acele et. Dedem bizi yakalamasın.
- Tamam bitti.
- Peki şimdi ne olacak?
- Önce Şifa’yı ailesine teslim edelim.
Şifa birden sinirlendi. Nefeset’in bu sözüne kızmıştı. Cihan’ı orda bırakmak gücüne gidiyordu.
- Hayır. Aileme dönemem. Önce Cihan’ı kurtarmam lazım.
- Bunu yapamazsın. Evine dönmelisin. Görevini tamamladın. Paranın kalan kısmı fazlasıyla torpido gözünde onu alıp, evine döneceksin. Merküralp seni götürüp. Ailene teslim eder.
- Hayır dedim. Beni anlamıyor musun?
- Bak senin görevin tamamlandı. Sana minnettarım. Ama buraya kadar. Seni daha fazla tehlikeye atıp yormaya gerek yok. Sen görevini başarı ile tamamlayıp. İşini bitirdin. Oğlumu kurtardın. Artık özgürsün. Kazandığın ücreti al, eski hayatına dön.
- Olmaz. Anlamıyorsun Cihan’ı kurtarmamız lazım. Onu bırakamam, sende bırakamazsın.
- Tabi ki onu kurtaracağız. Ama sen bizimle olamazsın. Bu konuyu biz hallederiz.
- Sana inanmıyorum. Sen oğlunu kurtardın. Cihan umurunda değil. Onu feda ettin.
- Saçmalama, onu mağaraya girmemesi için uyardım. Beni dinlemedi. Senin arkandan mağaraya daldı. Sen de onu durdurabilirdin. Sen gelme bu benim işim diyebilirdin. Plana sadık kalmadınız. Bu yüzden başı belaya girdi. Yine de onu kurtarmak için elimizden geleni yapacağız. Sen bize ayak bağı olmamalı ailene dönmelisin.
- Asla. Cihan kurtulmadan yakanı bırakmam.
- Saçmalama, şu an razı olmak için Merküralp’in sana bir emir vermesi yeterli. Ben sana oğlumu kurtardığın için güç uygulamak istemiyorum.
- Bana iyi biriymiş gibi oyun yapma. Cihan’ı kaderine terk ediyorsun. Oğlunu kurtarmak için onu kullandın şimdi ona ne olduğunu umursamıyorsun. Bunu ona yapamazsın.
- Bak onu kurtarmaya çalışacağız buna inanabilirsin. Ama iyi bir plan yapmak için zamana ihtiyacımız var. Hem senin yapabileceğin bir şey yok. Evine dönmelisin.
- Olmaz. Cihan’ın güvende olduğunu görmeden senin yakanı bırakmam. Sana güvenmiyorum. Onu kurtarmayacaksın. Onu kaderine terk edeceksin.
- Bak sabrımı zorluyorsun. Sana yaptığın hizmetten dolayı kötü davranmak istemiyorum. Güzellikle anlatmak istiyorum anlamıyorsun. Sen bana hiç bir etkide bulunamazsın. Ben seni istediğim gibi kandırırım. Meküralp Cihan’ın şekline bürünüp kurtuldum dese aradaki farkı anlayamazsın. Yada sana yüzüğü kullanıp istediğimizi yapman için emir verse karşı koyamazsın. Ben sana dürüstçe açıklama yapıp onu kurtaracağımı söylüyorum. Bana inanmayıp, güvenmemen senin sorunun bu yüzden beni kızdırmadan söylediğimi yap.
Şifa Nefeset’in haklı olduğunu biliyordu. Çaresiz kaldığını anlamıştı. Onlara karşı hiç bir şey yapamazdı. Cihan’ı kurtarmak veya terk etmek onların keyfine kalmıştı. Böyle düşününce kendini suçlu hissetti. Cihan’ı orda bırakıp kaçmıştı. Onları onu kurtarmak için zorlayamazdı. Kendinin de buna gücü yoktu. Çaresizlik içinde ağlamaya başladı. Hem ağlıyor hem de yalvarıyordu.
- Ne olur Nefeset Cihan’ı kurtar. Sen çok zeki bir cinsin. Senin bu kıvrak zekanla kimse yarışamaz onu kurtarırsın. Başına bir şey gelmeden onu kurtar ne olur.
Şifa epey ağlayıp yalvardı. Nefeset ve oğlu onu ikna etmek için defalarca Cihan’ı kurtarmaya çalışacaklarına söz verdiler. Şifa evine dönmeyi kabul etmemişti. Yeniden Nefeset’in evindeydiler. Nefeset Kamran’ı çağırıp, İlkinyas’a gönderdi. Kamran İlkinyas’tan Nefeset’in yardımcısı Cihan’ı vermesini rica etti. İlkinyas bu teklifi şiddetle reddetti. İki gün içinde Merküralp’in yüzükle birlikte dönmemesi halinde Cihan’ı öldüreceğini bildirdi.
Nefeset bunu Şifa’ya söylemedi. Çünkü odasında dolanıp ağlıyordu. Bunu duyarsa endişesi daha çok artacaktı. Bütün gece Merküralp ile birlikte bir çare düşündüler. Ama bu çok zordu. İlkinyas çok güçlü bir cin kabilesi lideriydi. Ona karşı hiç şansları yoktu. Tek çareleri araya onu ikna edecek ricasını kıramayacağı birini sokmak olabilirdi. Saniye bunu onlar için yapabilirdi.
Sabah erkenden kalktılar. Saniye’nin evine geldiler. Merküralp evdeki insanlar çıkmadan babaannesi dışarı çıksın diye köpeği zifirin içinde kapıda havlamaya başladı. Ama öyle olmadı. Köpek sesini duyan Aybüke kapıyı açtı. Köpeğin eve doğru havladığını görünce yanına gidip sevmeye başladı.
- Ay sen ne şirin bir köpeksin. Ne istiyorsun? Aç mısın? Sana yemek vereyim mi?
Merküralp’in planı işlememiş. Babaannesinden önce Fatma’nın kızı çıkmıştı. Kız köpeği severken köpeğin içinden çıkıp kızın arkasına geçip insan şeklini aldı.
- İyi günler. Saniye hanımla görüşecektim.
Kız arkasında birden beliren adamı görünce şaşırmıştı. O şaşkın şakın bakarken. Sesi duyup Saniye yanlarında gelmişti. Kapıdan dışarı çıkmadan seslendi.
- Merküralp buradasın.
- Evet babaanne buradayım. Ben geldim.
- Hoş geldin. Nasıl geldin?
- Anlatırım.
Merküralp bu sırada Fatma ve kızına bakmıştı. Bunu anlayan Saniye onlara seslendi.
- Hadi siz içeri geçin. Biz özel konuşacağız.
Aybüke yıllar sonra kavuşan bir babaanne ve torunun uzaktan selamlaşmasını anlayamıyordu. Gitmek istemeyip bakıyordu. Annesi olayı bildiği için onu tutup içeri aldı. Aybüke ise içeri girdi ama aklı kapının önünde konuşulanlardaydı. İçeriden onları kontrol ediyordu. Merküralp büyü kalkanı yüzünden içeri giremiyor. Saniye ise korkudan dışarı çıkamıyordu. Bu yüzden sarılamamışlardı. Ama Saniye torununu gördüğü için mutlu olmuştu.
- Seni gördüğüme sevindim ama bunu yapmamalıydın. Neden kendini tehlikeye atıyorsun.
- Ömrümü esaret altında geçirememem. Dedem beni hapsediyor dışarı çıkmama izin vermiyor du.
- Deden senin iyiliğin için bunu yapıyor. Dışarda tehlike altındasın. Baban ve amcan öldü elinde bir sen ve halan kaldınız. Lilibel kızının hükmetmesi için seni de baban gibi acımadan yok eder.
- Yüzük bende kendimi koruyabilirim.
- Bunu başaramazsın onun kötülüğü ile yarışamazsın. Deden varken o yüzüğü kullanmaya da hakkın yok.
- Kullanmıyorum. Yerine bıraktım. Ben kendimi korurum. Sadece sana ihtiyacımız var.
- Bana bunun için mi geldin. Yüzüğü kullanmak için dedenden izin almamı istiyorsun?
O cevap vermeden Nefeset’in sülieti karşısında belirip cevap verdi.
- Hayır. Onun değil benim senden bir isteğim var.
Saniye karşısında beliren cin gelinine kızgınlık ve hiddetle baktı.
- Sen. Her şey senin başının altından çıkıyor. Sende Lilibel gibi hırs yapıyorsun. Daha İlkinyas hayatta iken liderlik güç yarışına giriyorsun. Amacın kendi kabilen ve İlkinyas’ın kabilesinin yönetimini ele geçirmek.
- Hayır bu doğru değil. Ben sadece oğlum ile birlikte özgürce yaşamak istiyorum.
- O zaman git yaşa neden bana geldin. Torunumla beni özleyip görmeye gelmediğiniz kesin. Ne istiyorsunuz? Söyle derdin ne?
- Yardımına ihtiyacım var.
- Onu anladım ne istiyorsun?
- Sana gönderdiğim yardımcım Merküralp’i kurtarırken yakalandı. İlkinyas Merküralp ve yüzüğü teslim etmezsem onu öldürecekmiş.
- Haklı. Şimdiye kadar öldürmemesi bile hayret verici. Siz ne cesaretle onun sarayına girip onu mahkumunu kaçırırsınız. Sizde ki nasıl bir cesaret. O haklı ben karışmam.
- Biliyorum ama bildiğin gibi değil. O çok özel birisidir. Onu ölüme terk edemeyiz.
- O zaman Merküralp ve yüzüğü teslim et. Senin özgür kalıp oğlunu görmen için ricada bulunurum. Tabii böyle dalavere çevirmemen şartı ile.
- Hayır. Oğlumu bir kez daha esaret altında bırakamam.
- O zaman sen bilirsin. Beni rahat bırakın size yardım etmeyeceğim.
- Bak dinle beni bilmen gereken bazı şeyler var bunlar fikrini değiştirebilir.
- Tamam söyle.
- Yardımcım sıradan biri değil. Onun elamluk olmasından şüphelendim test yaptım cinleri görmüyor ama yüksek bir altıncı hisse sahip. Aynı sizin gibi cinlerle iletişim kurabilecek biri.
- Olabilir. Medyum ya da cinci hoca olsun. Kendi kendini kurtarsın öyleyse.
- Bak beni dinle. O bu konularda hiç bir şey bilmiyor. Çok dürüst iyi biri. Ve o Erduran’ın kanından biri.
Saniye bu kez farklı baktı. Gözleri hayretle açıldı. Nefeset sonunda ilgisini çekmişti.
- Olamaz. Babamın akrabaları ortaasya da ve Bu bölge babamın buraya gelmezler. Yasak.
- Bak bu farklı. Cihan mağaraya girdi ve Erduran’ın büyüsü onu etkilemeden geri çıktı.
Saniye’nin tüyleri diken, diken olmuştu. Kalbi hızla atmaya başladı.
- Adı ne? Adı Cihan mı?
Saniye öyle bir hayrete düşmüştü ki her şeyi unuttu Nefeset’e doğru bir adım attı. Adımını atar atmaz ayak bileğinden bir yılan kuyruğu onu yakaladı. Onu kapıdan dışarı çekti. Saniye bileğini sıkan yılanın acısıyla bağırıyor kapıdan tutup kendini çekmeye çalışıyordu. Nefeset onun sesini duyan Fatma ve kızından yardım istedi.
- Tutun onu dışarı çekmesine izin vermeyin.
Aybüke annesi ile onu içeri çekmeye çalışıyordu. Ama yılan çok iri ve korkunçtu. Merküralp köpeği Zifir’in içine girip babaannesini kurtarmak için yılana hırlayıp saldırmaya başladı. Yılan başını Merküralp'e döndü ve zehirli çatal dilini ona uzatıp zehirlemek üzereydi. Nefeset de oğlunu kurtarmak için hamle yaptı. Nafile bir yılanda onu sarmıştı. Bu yılan Sisibel di. Onu öyle güçlü yakalamıştı ki kurtulamıyordu. Oğluna seslendi.
- Merküralp oğlum bırak kaç buradan. Git seni yakalayamaz. Git ne olur? Git buradan.
Eğer köpeğin içindeyken köpek zehirlenirse oğlu da zehirlenecekti. Nefeset acı ile oğluna haykırıyordu ama oğlu babaannesini kurtarmak için Lilibel yılanına saldırıyordu. Lilibel tam onu sokacakken Aybüke Saniye’yi bıraktı. Saniye ve Fatma azalan güçle dışarı fırladı. Yılanın dengesi bozuldu. Aybüke içeri kaçmıştı. Yılan Saniye’yi daha sıkı sarıp çatal dilini yeniden Merküralp’e uzattı. Bu kez iyice köşeye sıkıştırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİR CİN 1 Nefeset (Tamamlandı)
Paranormalİnsanlar mı daha kötü, cinler mi? İnsanların çoğu cinlerden korkarlarken bazıları onlardan korkunç olabilir. Asıl olan iki cinsin de iyi ve kötü olabileceğidir. Bu roman insanların da cinlerin de kötülük ve ya iyilik de eşit olduğunu göreceksiniz. ...