13 BÖLÜM

25 2 2
                                    

                  12.BÖLÜM
Cihan yerinden kalkıp, Şifa’ya doğru yürüdü. Kamran ve Nefeset onu izliyordu. Kamran’ı görüp ona saldıracağını düşündüler ama yanılmışlardı. Cihan Kamran’ın siluetinden geçip Şifa’nın yanına durdu.
-Tek başına yorulma. Birlikte hazırlayıp birlikte kahvaltı edelim.
-Tamam.
Şifa Cihan’ın tavırlarını çok normal bulmuştu. Farklı hiç birşey hissetmiyordu. Nefeset bile bir fark bulamadı. Kalp atışı nabzını bile dinledi. Cihan’ın böyle bir şeye kayıtsız kalamayacağından emindi. Cihan Kamran’ı görmemişti. Kamran’a başı ile işaret verip onu gönderdi. O gidince görünür olup, her zamanki kadın siluetini aldı.
-Günaydın arkadaşlar.
Cihan normal bir sabah selamı verirken, Şifa meraklı bakışlarla tedirgindi. Nefeset’in neşeli olduğunu görünce Cihan’ın bu sınavı geçtiğini anlayıp rahatladı. Onlar kahvaltıyı hazırlayıp sofraya oturmuştu.
-Afiyet olsun. Kahvaltınızı iyi yapın. Hazırlanın bu gün büyük gün.
Cihan şaşırdı. Onun sületine bakarak.
-Hemen bugün mü? Neden daha önce söylemedin.
-Ne fark eder. Zaten uzun zamandır hazırlanıyoruz. Her şey hazır.
-Akşamdan söyleyebilirdin.
-Hallederiz. Sen arabayı yükleyip hazırlayana kadar Şifa ile ben Saniye’nin kanı ile büyülü su hazırlayıp onu efsunlayacağız. Sonra hemen çıkarsınız. Ayrıca acele etmelisiniz. Güneş tepeye çıkmadan mağaradan çıkmalı yoksa kan kurur etkisini kaybeder.
Cihan sinirle çatalını yere bıraktı. Çayını yudumlayıp.
-O zaman kahvaltı ile zaman kaybetmeyelim. Siz gidin hazırlanın ben ekmek arası sandviç filan hazırlarım arabada yeriz. Zaman kaybetmeyelim.
Nefeset Cihan’ı sakinleştirmek istedi.
-Daha erken öğlene çok var. Vaktiniz var.
-Olsun. Vaktimiz daha çok olsun. Şifa’yı tehlikeye atmayalım.
Nefeset Cihan dan bir kez daha emin oldu. Biraz evvel Kamran’ı görmüş olsa o kadar rahat olmaz böyle heyecan yapardı. Nefeset ve Şifa daha önce hazırladıkları karışımları banyoda efsunlu sözlerle ve tütsülerle birleştirdiler. Şifa elbiselerini çıkarıp o suyla bütün vücudunu ıslatıyordu. Koyu kan rengi de su ılık ılık vücuduna değdikçe önce ürperti ve bir iğrenti hissetti ama Nefeset’in söylediği kelimeleri tekrarladıkça daha rahat hissetmeye başladı. Daha önce annesinin yanında bile böyle çıplak durmaktan çekinirdi. Şimdi Nefeset onun yanında ona bakıp sadece bir görüntüden ibaret elleri ile yıkarken kendini bir profesyonelin işini yaparken hissettiği rahatlıkla vücudunu o kan benzeri suya buluyordu. İşleri bitince bir havlu ile kurulanmak yerine ayakta suyun süzülmesini bekledi etrafındaki tütsüler kurumasına yardımcı oluyordu. Tenin üzerinde bir tabaka halinde bu efsun duruyordu. Bembeyaz sarı saçlı bir kız olan Şifa artık esmer kızıl saçlı bir kız olmuştu. Aynaya bakınca kendini tanıyamadı. Süt beyazı tenini soluk buldu. Bu bronz ten hoşuna gitti aynada kendini kontrol ederken Nefeset’in sesi ile irkildi.
-Hadi acele et. Elbiselerini giy. Saçını kurut.
-Tamam. Birden kendimi tanıyamadım.
-Bu geçici bir durum ıslandığında aynı haline dönersin. Bugün için acele etmemin sebebi de bu gün yağmur olmaması . Yıkanınca eski haline dönersin.
-Aslında pek de kötü değil biraz esmer olmak hoşuma da gitti.
-Hadi gevezelik etme. Cihan hazır seni bekliyor. Çabuk ol.
Arabayla yola çıktıklarında saat sekiz bile olmamıştı. Cihan arabayı olması gerektiğinden hızlı sürüyordu.  Şifa bir şeyler atıştırırken o zar zor bir kaç lokma yemişti. Nefeset arka koltukta siluet halinde otururken onun telaşını anlamıştı.
-Cihan acele etmene gerek yok. Arabayla bir saatlik bir yolumuz var. Sonrasında yürüyerek bir saat bile sürmeyecek bir yol var. Mağaradan yüzüğü almak on dakikayı bile almaz. On buçuk olmadan yüzüğü alıp mağaradan çıkmış olur.
-İnşallah ama yine her ihtimale karşı temkinli olmak lazım.
Nefeset Cihan’ın telaşını anlıyordu. Kendi olsa bu kadar tedirgin olmazdı. Şifa için endişe ediyordu. Onu korumak zorunda hissetmesini de bu anlıyordu. Şifa ondan daha rahattı. Bu tehlikeli durum onu korkutmuyordu. Artık kendine yeni bir anlayış geliştirmişti. Evde boş boş oturmaktansa bir şeyler için çabalamak birilerinin hayatına dokunmak faydalı hissetmek ona iyi geliyordu. Huzur içinde evde oturmaktansa burada hayatını tehlikeye atmak bu sayede bir şey başarmak hoşuna gidiyordu. O bir anneyi evladına kavuşturmaya, bir esiri esaretten kurtarmaya çabalıyordu. Başına kötü bir şey gelse de bunun için değerdi. İnsanın nefesi sayılı ise o nefesin oturup tükenmesini beklemektense bu nefesi faydalı faydasız bir uğraş için harcamak daha mantıklıydı. Artık hiç bir şey eskisi gibi değildi. Eski hayatına döndüğünde o hayatı yaşamak ona yetmezdi. Evde oturup sadece ibadet eden yiyip içen bir robot gibi olamazdı. Korkmuyordu. Kendine temkin verdi artık korkmuyorum. O yolu seyredip düşüncelere dalarken gelmişlerdi. Ormanlık bir alanda bir mesire alanın park yerine arabayı park ediyorlardı. Nefeset Cihan’a arabayı park edeceği yeri. Gidecekleri yönü anlatıp direktif veriyordu. Cihan sessizce söylenenleri yapıyordu. Şifa da onlara ayak uydurmaya çalışıyordu. Hemen yola çıkmışlardı. Cihan küçük bir sırt çantası almıştı başka yükleri yoktu. Önce bir süre patikadan gittiler. Sonra patikadan ayrılıp ormanın içine doğru yöneldiler. Bir sürede sadece yağmurda aktığı belli küçük bir dere yatağı boyunca yürüdüler. Oradan ayrılıp sık ağaçların arasına girdiklerinde Cihan önden yürüyor ağaç dalı ve çalıların Şifay’a zarar vermesine engel oluyordu. Bir saat yürüyüşün sonunda Nefeset’in söylediği yere gelmişlerdi. Dağın yamacında otların arasında kaya ile kapalı bir alan vardı. Kayanın güneye bakan tarafı boş idi.Geldikleri yön kayanın batıya doğru toprak ve çalılarla kaplıydı. Güney tarafında batı yönünden bir iki adım ötesinde kaya çatlamış arasından alt kenarı bir buçuk metre yüksekliği, eni iki buçuk olan üçgene benzer bir parça kopmuş çıkmış gibi duruyordu. Kopan yerin içi yine bütün bir kaya şeklinde çatlak bile görünmüyordu. Kaya düz bir duvar gibi doğuya doğru dört beş metre devam ediyor sonra toprak ve ağaçlarla kapanıyordu. İçe doğru genişliği bir metre kadar olan üçgen vari parçanın içine durup yukarı bakmazsan oradan bir giriş olduğunu düşünemezsin bile. Hatta o girişte otlarla kapalıydı.  Cihan Şifa dan önce davranıp mağaranın girişine uzandı uzun otları eliyle çekip yoldu, attı. Nefeset onun hızlı hareketine şaşırdı.
-Cihan bak unutma, oraya Şifa girecek.
Cihan onun siluetine bakmadı çantasından kasaturasını ve el fenerini çıkardı. Otların köklerini temizlerken.
-Biliyorum. Sadece onun rahat girmesi için yer açıyorum.
-Tamam ama oradan gelen havayı fazla soluma, etkilenebilirsin. Sana bir şey olursa Şifa daha da çaresiz kalır.
-Tamam endişelen me. Onun çıkmasına yardım edip çekileceğim.
Cihan söylediği gibi otları temizledi hatta orada bulunan bir böceği uzağa fırlattı. Çıkması için Şifa ya seslendi.
-Tamam, Şifa gir. Ben buradayım korkma.
-Korkmuyorum.
Şifa derin bir nefes aldı. El fenerini aldı. İki elini birleştiren Cihan’ın ellerine bastı. Cihan onu deliğe doğru kaldırdı. Yükseldiği için rahatça girdi. Girerken başındaki şapkalı örtünün teleğine takılan örümcek ağlarını temizledi. Yüzünü eliyle sildi. Sanki örümcekler yüzünden kaçışmıştı ama korkmayacak cesur olacaktı. Hatta Nefeset’e kızdı içinden. Korkmaması için ona örümceklerden bahsetmemişti. Ama olabilir idi. Kapalı ortam örümcek olurdu. Bu çok normaldi. El fenerini yaktı. Ürperdi. Ama bu olamazdı. Beş metre ötesinde burada öldüğünden bahsedilen üç kişinin cesetleri duruyordu. Çoğu çürümüştü ama bu bedenleri hayvanlar yuva yapmıştı. Işığı tutmasıyla küçük yılanlar çıyanlar kaynayarak kaçışmaya başladı. Akreplerin çıkardıkları korkunç bir sesle ışıktan kaçışı içini titretti. İkinci ölen adamın kaburgalarında kazma hala saplı duruyordu. Adama bakarken çürümüş gözünden küçük bir fare çıktı. Korkuyla çığlık atıyordu ki diğerinin çürümüş gömleğinden kocaman bir sıçan fırlayıp çıktı. O kadar korkmuştu ki kalbi sıkıştı. Ağzını kocaman açtı soluk alamadı. Kulaklarında zonklamadan başka bir şey hissetmedi.
Aşağıda Nefeset ve Cihan Şifa’yı beklerken onun çığlığını duydular. Cihan hemen mağaranın girişine yöneldi. Nefeset onu durdurmak istedi.
-Sakın. Sakın gitme.
-Olmaz.
-Olur. Biraz bekleyelim.
-Hayır.
Cihan bir çırpıda mağaranın deliğine tırmanıp girmişti. İçeri girdiğinde yerde ki fenerin ışığında Şifa’yı gördü hareketsiz yatıyordu. El fenerine uzanırken Şifa’ya doğru giden bir akrebi tekme ile uzağa fırlattı. Şifa’yı eliyle yokladı bayılmıştı. Etrafa bakındı. Aynı Nefeset’in anlattığı gibiydi. Yerdeki çürümüş cesetler bile anlattığı gibi duruyordu.
Nefeset ne yapacağını bilemiyordu. Şifa’yı koruyarak göndermişti ama Cihan öylece içeri girmişti. Şifa’nın korkudan bayılmış olabileceğini düşündü ama Cihan için endişeliydi. Oradan hiç bir insan ve ya cinin canlı çıkması mümkün değildi. Cihan cin bile olsa oradaki büyü onu etkilerdi. Aradan çok geçmedi. Şifa’nın ayakları aşağı doğru sallandı. Hareketsiz uzandı. Sonra onu aşağı sarkıtan Cihan’ın elleri göründü. Onu aşağı kadar sarkıttı ve yere bıraktı. Sonra kendi aşağı indi. Cihan sapasağlam görünüyordu. Nefeset artık endişeliydi. Onun bunu nasıl yaptığını bilmiyordu ama o büyük bir hata yapmış oğlunun ve İlkinyas’ın serveti o değerli yüzüğü kaybetmiş olabilirdi. Cihan’ın ise tek derdi Şifa idi. Onu uyandırmaya çalıştı. Kendine gelir gibi oldu. Toparlandı ne kadar korktuğunu hatırlayınca ağlamaya başladı. Cihan onu teselli etmeye çalışıyordu. Nefeset ise buz kesmiş Cihan’a bakıyordu. Aklı yüzükdeydi. Alıp almadım diye bilir. Hatta aldım benim diye bilirdi. Cihan Nefeset’in ona bakışını gördü. Şifa’yı bırakıp ayağa kalktı. Nefeset’in karşısına durdu. Nefeset yüzüğün onda olduğundan emindi çünkü yüzüğün onu etkilediğini hissetti. Ona elinde olmayarak gayet kibar bir sesle sordu.
-Yüzüğü alabildiniz mi?
Cihan konuşmadı. Cebinden çıkarıp ona gösterdi.
Nefeset artık korkuyordu. Yüzüğün gücünü biliyor olabilirdi. Onu vermeye bilirdi. Bu büyük hatayı nasıl yaptım diye düşündü.
-Onu Şifa’ya verir misin?
-Sen istemiyor musun? Neden ona veriyorum?

ESİR CİN 1 Nefeset (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin