Deney Fareleri ve Diğerleri

8.7K 347 22
                                    

3 Gün Sonra

Sabahın bilmem kaçında çalan alarmımla kalktım. Bu gün laboratuarda sabahın erken saatlerinde kontrol edip bulgularını yazmam gereken bir mikroorganizma deneyi vardı. Oldum olası bu tarz deneylerden nefret ederdim. Sıkıcı olmanın yanında oldukçada iş yükleri olurdu. Hatta bazen saatlik veri girilmesi gereken deneyler yüzünden laboratuvarda yatmamız gerektiği çok olurdu. 

Büyük bir of çekip adeta sürünerek elimi yüzümü yıkamaya geçtim. Sanki neden bu bölümü tercih etmiştim ki ben? Kesin aklımdan zorum vardı. Kendimden ve kararlarımdan nefret ettiğim bir yarım saatin ardından hazırdım. Her zamanki gibi sıradan bir Gap sweatshirt ve kot pantolon giymiştim. Beyaz spor ayakkabılarım ve tepeden bağladığım saçımla işte şimdi laboratuarda sürünmeye hazırdım.

Aylin'in benimle laboratuvar faresi diye dalga geçtiği kadar vardı. Kesinlikle orada o kadar çok vakit geçiriyordum ki yakında ön dişlerim uzayacaktı. Evin önünde ki ufak arabama yerleştiğimde derin bir nefes aldım. Evet, giderken bir kahve alacaktım ve hayat on beş dakikalığına güzelleşecekti benim için.

Asistan kartımı okutarak büyük binanın içine girdim ve bizim için olan odaya doğru ilerlemeye başladım. Elimdeki sıcak kahveden son yudumlarımı alıyordum artık. Etrafa baktım bir süre neredeyse kimse yoktu. Sadece benim gibi sefil bir kaç tane laboratuvar faresi daha gelmişti.

Hemen çaprazımdaki deneysel fizik laboratuvarına takıldı gözüm. Ellerinde garip bir nesneyle içeri giriyorlardı. Tamam bizde gariptik çoğu zaman ama bu adamlar komple başka bir kafa yaşıyorlardı. Bir kere fiziğin kutsallığı konusunda bir obsesyonları vardı. Sanki hepsi The Big Bang Theory'deki Sholdon Cooper'ın yaşayan versiyonlarıydılar. Bir keresinde onlarla bölüm yarıştırma gafletine kapılmıştımda tanrım bir daha o manyaklığa asla dahil olmayacaktım.

Kısa boylu kıvırcık çocuk beni görünce gözlüğü düzeltti ve eliyle rock'n roll işareti yapıp "Newton'lar asla ölmez." dedi. Tanrım bunlar gerçekten deliydiler. Zaten akademide aklı başında adam bulmak zordu ama deneysel fizik departmanıyla iki gün takılsam kesin üç gramlık aklımıda yitirirdim.

Önlüğümü giyip kulaklıklarımı taktığımda bütün dünyayı unutup hayatımı bilime vakfetmeye hazırdım işte. Marie Curie modumu açıp Leyal'i kapattığımda kafamdaki tek soru acaba elimdeki Bacillus subtilis'leri gizlice Karan'ın içeciğine atsam hapse girer miydim?

Maneskin'in yeni çıkardığı şarkısıyla  "Do you wanna, do you wanna own my mind, own my mind?" diye kendi kendime söylenirken kulaklıklarımdan birinin çıkarılmasıyla bütün keyfim kaçtı. Ne var dercesine Alexa'ya dönerken heyecanlı hali kafamı karıştırdı. Biyoloji laboratuvarında ki tek heyecan bir fare kafesinden kaçarsa yaşanırdı. Bu kızın nesi vardı böyle.

" Leyal, hadisene bölüm danışmanı bizi odasına çağırmış. Galiba bir bağışçısı gelmiş. Eğer etkilenirse fona belki milyonlar bağışlaya bilir adam." 

Kaşlarımı çattım bir süre. İyi de bize genelde pek bir şey bağışlamazlardı ki. Genelde bütün fonlar ya kafası güzel fizikçilere yada her defasında dünyayı iyileştirecek ilacı bulacaklarını söyleyen farmakoloji bölümüne giderdi. Nihayet biri değerimizi anladı galiba dedim. Belkide çocuğu bu bölümle ilginen zengin bir aileydi. Genelde  amerikan aileler çocuklarının üniversiteye kabul şanslarını arttırmak için bu dönemde bol bağış yaparlardı. 

Açıkçası araştırmayı canlı tutacak fon sağlandıktan sonra bunun kimin tarafandın sağlandığını pekte umursamıyordum. Üzerimdeki önlüğü düzeltip dağılan saçlarımı birazcık toparladım. Gözümdeki koruyucu gözlükleri kapıdan çıkmadan önce masanın üzerine bıraktığımda hazırdım galiba. 

Leyal -Unutulan Eş-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin