11

671 106 75
                                    







Bundan bir saat önce Yeon Soo'ya minnettar olacağımı söyleseler asla inanmazdım. Ne de olsa bir kaşık suda boğabileceğim kibirlinin tekiydi.
Fakat şu an onun gönderdiği kaktüsten elime batan dikenler sayesinde Jungkook'a yapışık oturmuş halde parmağımdaki dikenleri cımbızla çıkarmasını izliyordum.

Ben hediye ve kutlama konusunda derin düşüncelere dalmışken Jungkook karakola geri dönmüştü. Tüm hafta sonumu ona karşı kendimi rezil hissedip nasıl davranacağımı planlayarak geçirmiş olsam da Yeon Soo'nun gönderdiği şey tüm planlarımı alt üst etmişti ve kendimi Jungkook'a karşı tuhaf bir tavır takınırken bulmuştum. Sanki sevgiliymişiz de bir başkası ona hediye gönderiyormuş gibi, sanki benden başkasına umut veriyormuş gibi. Nasıl olduysa o da bu halimle dalga geçmek yerine kaktüsün kartını yırtıp çöpe atmış, ardından da kaktüsü karakolun girişindeki karşılama masasına koymuştu.

Sonra benim sorduğum "Ee, gidecek misin Yeon Soo'ya, eskileri anmaya?" sorusuyla asıl haline geri dönmüş, "Burada kalıp seninle başka eskileri anmayı düşünüyorum, mesela cuma gecesini." demiş ve rezilliğimi hatırlamamı sağlamıştı.

Bunu söylemesiyle oflayarak elimle hafifçe omzuna vurmuştum ve tabii ki vurduğum omzu yerine içine diken giren elim sızlamıştı. Jungkook bunu fark edince de beni mola odasına getirip camın hemen kenarındaki iki kişilik pofuduk koltuğa oturtmuştu. Ardından bir cımbız ve dezenfektanla gelmiş, çok ciddi bir iş yapıyormuş gibi elimi çekip düz bir açıyla dizlerine koyup operasyonuna başlamıştı.
Üç diken parçası çıkarmak için bu kadar odaklanışı beni güldürse de mutlu olmadan edememiştim. Benim için bir şeyler yapması hoştu.

"Sana bir şey soracağım ama hemen reddetme ve dalga geçme."

Bakışlarını parmağımdan çekmeden "Söz veremem." demişti.

"Ya Jungkook, lütfen."

"Tamam tamam, söyle."

"Bu akşam bana gelmek ister misin?" dedim tüm cesaretimi toplayarak. "Yani, Seokjin hyung birkaç günlüğüne evde değil. Yalnız kalmayı pek sevmiyorum o yüzden normalde Taehyung'u çağırırdım ama o da gitti. Yani yanlış anlama, başka bir amacım yok sadece-"

"Yanlış anlamadım, sakin ol."

Başımı eğdim gerginlikle. "Yani, gelecek misin?"

Bu sırada yaptığı işi hiç unutmamış ve dikenlerden birini daha çıkarmıştı. Küçük bir diken de olsa canımı acıttığı için artan sızlanmalarım sonrası parmağıma nefesini üfledi. Böyle de acısı geçiyor sayılmazdı ama çabasını görmek güzeldi.

"Maalesef gelemem."

"Neden? Yeon Soo'ya gideceksin değil mi?"

Sorduğum soru o an ilk aklıma gelendi. Kaktüsün üzerindeki notu gördüğümden beri Jungkook'un ona gitme ihtimalini düşünmeden edemiyordum. Jungkook ona karşı pekte sevgisi kalmış gibi davranmıyordu evet ama yine de içimdeki şüpheyi gideremiyordum.

"Saçmalama. Akşam devriye bende."

"Ha..." dedim rahat bir nefes vererek. "Ama bugün doğum günün, neden tüm gününü işle doldurdular?"

Jungkook derin bir iç çekmişti. Dizlerinin üzerinde açık halde duran avucuma yaslanmış haldeki parmağı orayı okşadığında içim ürperdi. Yalnızca tenimin üzerinde parmağını kıpırdatması bile tuhaf bir şekilde etkiliydi.

"Cuma akşamı devriyeyi bırakıp seni almaya geldiğim için bugün tekrar bana yazıldı."

Bu bana kendimi suçlu hissettirdi.

Detective Jeon | JiKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin