8

695 105 110
                                    








Tanrım... ne istediğini bilmemek gerçekten berbattı. Veya bilmek ama aslında o şeyi istemiyor olmayı ummak.
Şu an fena şekilde bu durumu yaşıyordum ve çevremde gelişen olaylar bana yardımcı olmak yerine beni daha da zora sokuyordu.

Mesela Jungkook bana hiç yardımcı olmuyordu.
Hemen çaprazımdaki masada Jihoon'la konuşuyordu ve bunu yaparken masanın üzerinde açık olan dosyaya doğru eğilmişti. Pozisyonu yüzünden yüzüne dökülen saçları ifadesini seçmekte zorlanmama sebep olurken yine pozisyonu yüzünden gayet hoş bir açıyla gözler önüne serilen sıkı kalçası ve kaslı bacakları yanaklarımın içini dişlememe yol açıyordu.

Üzerimde inkar edemeyeceğim kadar fazla fiziksel etkiye sahipti.
Diğer yandan arada sırada ortaya çıkan kibar yanı hislerimi de hareketlendirmeye başlamıştı. Hatta bilemiyorum, tartıştığımız anlarda bile sanki daha sıcak hissediyordum artık.
Ve evet, istemiyor olmayı umduğum şey de şu anda onunla fena şekilde flört etmek istiyor olmamdı.

Jungkook dakikalardır onu süzdüğüm pozisyonunu bozarak dikleşti ve yanına gelen ekip arkadaşlarıyla kısa birkaç diyalog yaşadı.
Ardından on dakika içinde ekibin yarısı öğle yemeğine çıkmak veya dinlenmek için mola verdi. Jungkook onun masasına başımı yaslamış halde telefonumdan deneme çekiminin senaryosuna göz atan bana yaklaşarak "Yemeğe çıkıyoruz, gelmiyor musun?" diye sordu.

Omuz silkerek reddettim onu.

"Ekibindekiler benden hoşlanmıyor, gelirsem rahatsız olurlar."

Ayrıca zaten sabah karakola geldiğim andan beri Jungkook'a karşı kendimi utangaç hissediyordum. Dünkü mesaj mevzusu -daha doğrusu benim yakalanmaktan hoşlandığımla ilgili olan saçmalayışım- aklımdan çıkmıyordu ve bu utanç vericiydi.

"Aç değil misin?" diye sorduğunda başımı iki yana sallamakla yetindim. Çok aç sayılmazdım ve zaten yemek saatime de biraz daha vardı. Jungkook "Peki" diyerek diğerleriyle birlikte çıkıp beni yalnız bırakırken içten içe üzüldüğümü hissettim.
Belki onun için gelmemi teklif etmek bile kibarlıktı ama biraz ısrar etmesini beklemiştim. Özellikle de... ne bileyim. Artık biraz daha yakınız dediğim an sanki yeniden kaba ve uzak haline dönüyordu.

Boş oturmaktan sıkıldığım için instagrama girip Taehyung'un son gönderisini beğenerek yorumlara kalp bıraktım. Şirket bu tarz küçük etkileşimler vermemizi istemişti ama biz bundan daha fazlasını önceden yapıyorduk.
Ayrıca muhtemelen bugün veya yarın görülebileceğimiz bir yerlerde birlikte takılmamız gerekecekti. Normalde sıkıntı değildi çünkü uzaktan bakıldığında gerçekten sevgili gibi görünebiliyorduk fakat sevgili sanılırken işler biraz gerici olabilirdi.

Birkaç dakika sonra Taehyung'dan bir arama aldım.

"Selam dünyanın en güzel sahte sevgilisi, bugün nasılsın?"

"Her zamanki gibi rezilim, nasıl olayım? Sen nasılsın sevgilim?" diye sordum.
Tabii onun gibi telefonda sahte sevgilim falan diyemezdim çünkü burası insan doluydu.

"Neden rezilsin? Kim üzdü benim aşkımı?"

"Görüştüğümüzde anlatırım..."

"Peki, bekleyeceğim! Bu arada sabah baban beni aradı Jimin. Gerçekten korkutucu bir görüşmeydi... babanın normalde sevecen biri olduğunu düşünürdüm."

"Off!" diye söylendim istemsizce. "Seni aramamalarını söylemiştim ama yine beni dinlememişler Tae, üzgünüm." dedim.

"Sıkıntı değil. Sevgili olmamızdan memnunmuş ama uzun zamandır sakladığımız için beni biraz azarladı. Ayrıca bu pek hoşuna gitmeyecek ama yakın zamanda ikimizi Busan'a bekliyormuş. Gelip kendinizi affettirin dedi."

Detective Jeon | JiKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin