12

592 108 60
                                    




Ortalık fazlasıyla karışıktı. Ormanda cesedini bulduğumuz ve sonradan oğlunu aldığımız kadının cinayetiyle ilgili işler fena karışmıştı.
Oğlunun ifadesine göre kadın son dört yıldır bir kumarhane işletiyordu. Bu bize banka hesabındaki paranın kaynağını açıklasa da kadının sonrasında ulaşılan tanıdıklarının ifadelerini takip ederek şüpheli olabilecek iki isim bulmuştuk. Daha doğrusu bulmuşlardı işte. Kendimi bir şeyler yapmış gibi hissetmek için işin içine katmaya çalışıyordum.

Bu iki şüpheliye dair kanıtlar da çok zayıf olduğundan tutuklama emri çıkaramıyorlardı. Fakat yarım saat kadar önce Jihoon bilgisayarına bakarak ölen kadının yıllar önce başka bir cinayette şüpheli olarak adının geçtiğini ve şu anki cinayetin şüphelilerinden birinin de aynı şekilde eski cinayetteki şüphelilerden olduğunu söylemişti. Bu bilgi birkaç dakikalığına herkesi şoka uğratsa da sonrasında çoğu kişi işe yeniden sarılmıştı.

Sonuç olarak üç kişilik bir grup halinde arşive gelmiştik ve 2018'e ait dosyalar arasında aradıklarımızı bulmaya çalışıyorduk. Arşiv görevlisi kapının yanında oturup 2018 dosyalarının ne tarafta olduğunu göstermek dışında hiçbir şey yapmamıştı. Tam olarak hangi vasfı taşıdığı için arşiv görevini aldığını anlamamıştım.

Arşivde Soohe ve Jihoon'la birlikteydik bu yüzden daha rahat hissediyordum çünkü Jihoon Jungkook'la çok yakın olduğundan bana diğerleri gibi sert davranmıyordu. Soohe ise zaten gayet tatlı bir kızdı ve iyi anlaşıyorduk.

"Oppa merdiveni buraya çevirir misin?" Soohe'nin seslenmesiyle Jihoon üç basamaklı merdiveni birkaç metre ittirerek Soohe'nin işaret ettiği rafların önüne çekmişti.
Soohe merdivene çıkarak üst raflardaki dosyalara bakmaya başladığında ben de aşağıdakilere bakmak için eğilmiştim.

"Tozdan öleceğiz." Jihoon söylene söylene bulduğu dosyaları birbirine çarparak etrafı daha da toza bularken öksürmeden edemedim.

"Tanrım! Aptal mısın Jihoon?!" Soohe de ortalığın tozunu kaldıran Jihoon'a söylenmeye başladığında gözüme çarpan dosyayı çekip almış ve hızlıca ayaklanarak oradan uzaklaşmıştım. Bu olayla ilgili birkaç farklı dosya vardı ve hepsini bulmamız gerekiyordu ama daha fazla dayanamayacaktım.

Arşivden çıktım ve büroya dönmeden önce lavaboya girip tozlu ellerimi yıkadım.
Öğlen yemeği sonrası Jungkook'la yakınlaştığımız günden beri ne zaman lavaboya gelip aynaya baksam aklıma o gün çaresizce kendime yaptığım konuşmalar geliyordu.

Jungkook demişken, aramız bir süredir tuhaftı. Sanırım bu iyi anlamda bir tuhaflıktı ama net çözebilmiş de sayılmazdım. Birlikte devriyeye çıktığımız doğum gününün üzerinden üç gün geçmişti. Bu üç gün içinde bana karşı hep çok ilgili davranmış, yemek ve diğer mola saatlerini hep benimle geçirmişti. Beni götürebileceği bir olay olduğunda yanından ayırmıyor, götüremeyeceği kadar ciddi bir durum varsa boşuna beklemememi söyleyip beni eve yolluyordu. Bu durumu seviyordum çünkü o yokken karakolda yalnız beklemek ve diğerlerinin kinayeli bakışlarını çekmek canımı sıkıyordu.
Sanki Jungkook'la aram düzeldikçe diğerleriyle daha da bozuluyor, beni gören neredeyse herkes bir kaşık suda boğacak gibi tavırlar takınıyordu.

Ayrıca bu birkaç günde Jungkook'la aramızda baş başa kaldığımız bazı dakikalarda küçücük öpücükler paylaşmaktan fazlası geçmemişti. Yalnızca birlikte vakit geçiriyor ve konuşuyorduk. Artık gerçekten yavaş yavaş onu tanıdığımı hissediyordum.

En sevdiği rengin mavi olduğunu öğrenmiştim mesela. Üzerinde mavi hiçbir şey görmemiş olmama rağmen en sevdiği renk buymuş.
Tuhaf ama yaşını bile yeni öğrenmiştim. Benden üç yaş büyük oluşu beklenmedik bir şey olmasa da nedensizce hep yaşıtım gibi hissetmiştim.

Detective Jeon | JiKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin