Her şey Minho'nun sayesindeydi. Onun sayesinde uzamadı, onun sayesinde daha fazla ter dökülmedi, onun sayesinde kadın daha fazla acı çekmedi, onun sayesinde gerçekler açıklığa ulaştı, onun sayesinde bir ışık. Bir ışık onun sayesinde görünüyor. Yıllarca aydınlanmamış bu mağra gibi hayattan kurtulması için parlak bir ışık var. Rose'nin saçları gibi sarı, göz alıyor. Onun gibi yaz kokuyor, mutluluk kokuyor ışık. Herkesi karamsarlıktan kurtarıyor. Onun sayesinde herkes daha az deliriyor artık.
"Teşekkürler Minho."
Geldikleri çiftlik evinin ahırının kapısında uygun zamanı beklerken yanında dikilen Minho'ya fısıldadı Jungkook. Minho'nun yaşlı gözleri eski dostuna döndü.
Minho yıllardır bekledi intikam planı için çok heyecanlı. Öyle ki, korku ve adrenalinden atan kalbi ışık hızına ulaşmış, göğüs kafesini delmişti. Kemikleri içine batıyor gibi hissediyor ve karnı kasılmaktan beli bükülüyordu. Yine de dışarıdan oldukça dikti. Sorun yoktu, sadece yıllardır beklediği gün gelip çatmıştı. Sonunda Eunmi'ye ihanet edeceği gün gelmişti.
Minho bir elini kaldırmış ve Jungkook'un omzuna koyup sıkmıştı.
"Henüz ölmedi."
İkisi de gülümsediğinde daha fazla konuşmadılar. Olacak şeyleri biliyorlardı. İkisinin de kafasından geçen senaryo aynıydı. Geleceği görüyor gibi olacaklara hakimlerdi. Bir anda ikisininde heyecanı dindi. Olacakları biliyor ve öngörebiliyorken daha pröfosyonel davrandılar. Sadece seçilmesi zor bir sırıtışla ve kulaklarındaki kulaklıktan gelen diğer arkadaşlarının sesiyle yeni hayatları için önlerindeki ahır kapısını tekmeleyerek yıktılar.
"Şimdi!"
Saat sabah beş, gün ağarmamış etraf hafif mavi. Sabahın soğuğu kollarını donduruyor ve onlar hissedemeyecek kadar odaklı. İşte amaçları karşısında. Rose'si, bitkinlikle asılıyor. Bileklerini halat kesmiş, yüzü bembeyaz olmuş ve zayıflamış ama hala Jungkook'un tanrısı olabilecek kadar güzel görünüyor.
Minho kaç senedir çalıştığı adamları aldığı silah eğitimiyle ıskakalamadan susturucu takılmış silahıyla vuruyor. Jungkook ve Jisoo içeri adımlarken Minho etrafı kontrol ediyor. Kalanlar ise Eunmi'yi getirmek için çiftlik evinde. Minho geniş ahırı tarayıp hızlı adımlarla çiftlik evine gidiyor. Jungkook ise gözlerini kırpmadan meleğini izliyor.
İşte tüm enkaz temizlendi, ışığın kaynağı karşısında. Artık karanlık kalmadı. Bu dipsiz mağranın her bir tarafı güneş görmüş gibi parlak ve temiz. Tavandaki yarasalar kaçıyor, kış uykusundaki ayı uyanıyor. Onun yerine rengarenk kuşlar mağraya giriyor, kelebekler her yeri sarıyor. Büyülü bir şekilde mağranın zemininde çimenler çıkıp ağaçları büyütüyor. Rose'nin ışığı, Jungkook'un içinde yeni bir hayat başlatıyor.
Jungkook savsak adımlarıyla sevgilisinin karşısına geçiyor. Dokunsa eli yanacak gibi, kolu kopsa da dokunmayı seçiyor. Sıkıca Rose'yi sarmalıyor gözlerini kırpmadan duvara bakıyor ve bir daha bırakmamak adına sıkıca sarıyor sevgilisini. Sağ gözünden yine bir damla göz yaşı akıyor. Bu hüzün gözyaşı olmalıydı. Sonunda artık sadece sol gözü yaşarmıyor. Artık acı bitmiş, güneş temizlemiş. Hüzün de bittiğinde huzur varmış. Mutluluk çepeçevre hayatlarını sarmış.
Rose uyanıyor. Sevgilisini gördüğünde rüya olduğunu sanıyor. Alışması oldukça zaman alıyor. Artık onunda sağ gözünde yaşlar yer edinmiş. Tane tane yere damlıyor. Sevgilisi aceleyle ellerini çözüyor ve omuzlarından tutup onu yere oturtuyor. Rose ağlarken kahkaha atmaya başlıyor. Mutluluktan ne yapacağını şaşırıyor. Burada kaldığı günler boyunca kafasına yazdığı kötü sonlu hikayenin sayfaları koparıyılıyor ve kalan boş sayfalara bir peri masalı yazılıyor. Her prensesinki gibi hikayesi mutlu sonla bitiyor.
"Seni buldum Rose."
Bir birlerinin gözlerine sonsuza kadar bakabilirler. Rose beklemek istemiyor ve sözlerin yetersiz kaldığı anda dudakları konuşmadan derdini anlatıyor. Yaşların ıslattığı dudaklar birleşiyor. Islak gözler kapanıyor. Pislenmiş eller bir birine tutunuyor.
"Artık.." Diyor Rose alınlarını bir birine yaslayıp.
"Kaybetmek yok." İkisi de genişçe gülümsüyor.
Jungkook bu kadınla iyileştiğini hissediyor. Göğsündeki venom küsmüş gibi akıp gidiyor ve onlardan uzaklaşıyor. Daha fazla zehir yok.
"Uslu dur, kurtuluşun kalmadı."
Minho saçlarından çekiştirerek getirdiği kadını yere fırlatıyor ve ayağıyla sırtına basıyor.
"Verdiğin kadarını alacağından şüphen olmasın." Minho zevkle dönen gözlerini kadına dikiyor. Onu delirten kadının yerde, ayağının altında olması onu oldukça tatmin ediyor. Bu manzaranın halayini kurduğu yıllar bir anda çok uzaklaşmış hissettiriyor.
Karma geri dönüyor. Jungkook yüzündeki koca gülümsemeyle ayağa kalıp arkasını dönüyor. Yerde saçı başı dağılmış yatan ve öfkeyle kendisine bakan kadını görüyor. Hayatını zehir edip onu ağızı enkazla kapatılmış mağraya hapseden kadına uzunca bakıyor. Sıkıca tuttuğu Rose'den bir kıkırtı çıkıyor. Deli doktoru deliriyor mu? Aksine, şu an iyileştiğini hissediyor.
"Şimdi benim hükmümde don." Diyor Jungkook canlanmış anılarıyla.
Ardından kafasına inen tekmeyle bilinci kayıp gidiyor zalim kadının.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doctor | RoséKook
FanfictionBaşta Jungkook onun sadece hastasıydı. Şimdi onun hayatı, Rose'nin olmuştu. yeminle son bolumleri feci guzelLSHSLJDSŞJS