𝙁𝙞𝙫𝙚

201 27 34
                                    

Mᴇʀʜᴀʙᴀʟᴀʀ, ᴜᴍᴀʀɪᴍ ɢᴜ̈ᴢᴇʟ ɢɪᴅɪʏᴏʀᴜᴍᴅᴜʀ ʜᴀᴛᴀʟᴀʀɪᴍ ᴠᴀʀsᴀ ᴋɪʙᴀʀ ʙɪʀ ᴅɪʟʟᴇ ʙᴇʟɪʀᴛɪʀᴍɪsɪɴɪᴢ? Oʏ ᴠᴇ ʏᴏʀᴜᴍ ʙɪʀᴀᴋᴍᴀʏɪ ᴜɴᴜᴛᴍᴀʏɪɪɴ!

Sabaha kadar bilgisayara gözünü kırpmadan, ayırmadan bakmıştı. Felix'le olmak istemiyordu, bu yüzden kendi başına bulmak için çareler arıyordu. Teklifi reddedemezdi, çünkü böyle kirli bir işi yapmak için kim can atarki?

Sonunda sabrı taşmış olan adam, masasındab kalkıp annesinin daima gül kokan odasına girdi. Hiç bir koku yoktu o odada, sadece annesinin kokusuydu. Ve sanırsakda bu Hwang'larda genetik idi. Annesinin uzun kahverengi saçlarını doladı parmaklarına, yüzünü inceledi yorgun bedeninin. Bıktım diyordu adeta, bıktım Annesi bu zamana kadar gerçekten çok çekmişti. Ancak asla pes etmemişti, önce eşini sonra biricik kızını ve sonrasında oğlu dışındaki bütün ailesini. Oğlunu okutmak için koskoca Seuld'de çalışmadığı tek bir yer yoktu, lakin olmuştu. Başarmıştı kadın, oğlu hukuk okumuş, avukat olmuştu. Fakat bu güzel kadının, oğlunun istifa ettiğinden bir kelime bile haberi yoktu.. Yalan söylemek acıtıyordu kalbini genç adamın, ama kardeşi daha çok acıtıyordu. Bazen gülünce kısık kısık bakan gözlerini hatırlıyordu kız kardeşinin, o uçları sapsarı olan tutamlarını. İnce, zayıf bedenini. Nasıl kıydı? O güzel masum çocuğa nasıl kıydı o herif diyordu Hyunjin. Mantıklı bir açıklama bulamıyordu bir türlü...

Annesi hafifçe kıpraştığında onu uyandurmamak adına kalktı Hyunjin, yanağına hissedilmeyecek kadar hafif bir öpücük bıraktıktan sonra. Tam gıcır gıcır eden kapıyı aralamıştı ki, annesi resmen çıkmayan sesiyle seslendi oğluna.

"N-nef-nefes al-alamıyor-" Hyunjin koşarak annesinin yanına gitti, kadın nefes almak için çırpıyordu. Kucakladığı gibi odadan çıktı siyah olan, annesinin ince sabahlığının üzerine montunu örttü üşümemesi adına. Zar zor kendi ayakkabılarını giyip fırladı evden, tek ailesi, tek kendi kanından olan insanı kaybedemezdi, hayır şimdi ölemezdi.

Ölüp ölüp dirilirken genç adam hastaneye vardıklarını anlamamışlardı bile, arabanın pencereleri açıktı annesi haVa alsın diye. Son kalan gücüyla bağırdı adam, "Annemi kurtarın yalvarırım" içerden koşarak çıkan hemşireler sedyeye yatırdı boğulmakta olan kadını. Hyunjin perişandı, göz yaşları istemsiz akıyor bir oraya bir buraya koşuşturuyordu. En son annesini aldıkları odaya girmesine izin vermediler, o an sanki annesi gitmiş gibi daha da göz yaşlarına boğuldu. Birkaç işlemden sonra hala o lanet makinde ötüyor, Hyunjin'in kafasında 'çın çın' ediyordu. Ancak doktorun yaptığı o hamle, az daha Hyunjin'inde nefesini kesiyordu.. Kalp masajına başlamışlardı, perişan olan genç bas bas bağırıyordu yerden yere atarken kendini. Sonunda öten aletin sesi, normal ritmine dönerken Hyunjin az önceden beri sıkı sıkıya tuttuğu nefesi yavaşça verdi. Kapıya yaslanmış göz yaşlarını bırakırken, bilmem kaçıncı kez çalan telefonunu fark etti, eli telefonuna gitti. Lakin o istemediği isim, yüzünden yüzü buruştu.

"Ne var Felix?"

"Ağladın mı sen?"

"Noldu dedim Felix?"

"Hmm, evime gelmicek misin SEVGİLİM"

"Modumda değilim Felix, sonra konuşalım" dedi ve kapattı, bir kelime daha etmeden gıcık adamın yüzüne. Cidden bu halde onunla konuşamazdı, çünkü normal halinin iki katı sinirliydi.

Yaslandığı duvarda yüzünü bacaklarına gömerek hıçkırıklarını sakladı, hastane sakin sessizdi. Bu yüzden sesi yankılanıyordu geniş koridorlarda. Bu çaresizliği en son kardeşi öldüğünde yaşamıştı, bir daha yaşamamak için kendi canını bile verirdi. Ki zaten istediğide bu değil miydi?

Buğulu görüşlerini silip kapıdan çıkan uzun boylu doktora döndü, hafifçe doğrulup baktı doktorun gözlerinin tam içine. Doktor ne yapacağını bilemedi o an, beklemiyordu bu güvensiz çaresiz bakışları. Halbuki buraya gelen her hasta onun gibi davranıyordu, ancak asıl duyguları gözlerindeydi bu adamın. Bir göz gezdirdi, gayet sağlıklı ciddi duruşlu adama birde yüzüne kaydı gözleri. Sanki temelinin ardında çok yıkık bir enkaz bulunuyordu, en sonunda onun bakışlarına karşılık baktı diyemezdi 'Annenin sadece üç haftalık bir ömürü kaldı' diye. Fakat yalan söyleme gibi de bir şansı yoktu, bundan dolayı çabukcak söyleyip kendinide ağlatmadan gitmek istedi doktor.

"Oğlusunuz, değil mi?"

"Evet, annem iyi. İyi, iyi değil mi? Yaşayacak"

"Adınızı öğrenebilirmiyim?"

"Hyunjin, Hwang Hyunjin"

"Bak Hyunjin, kaç yıldır doktorluk yapıyorum ancak senin gibi birini gerçekten ilk defa görüyorum, gözlerindeki bakışlar çaren olmadığını anlatıyor bana acınası bakıyor, adeta enkaz gibisin. Belki bu konuşmayı yaptıktan sonra sana bunu söylememem gerekir, lakin duygularımı dile getirmeyi severim. Ve artık söylemem gerekiyor sanırım, Hyunjin çok üzgünüm ki annenin hastalığı cidden nadir görülen, daha tedavisi bulunmamış bir hastalık. Bu süreçte ona acı çektirmemek için bir takın ilaçlar aşılıyacağız, elimizden geleni yaptık ancak annenin sadece.. Sadece üç haftası kaldı" konuşmanın başından beri dökülen yaşların yanına, sessiz çığlıklar eklenmişti...

Hʏᴜɴᴊɪɴɪᴍ...
Mᴀᴀʟᴇsᴇғ sᴇɴᴇʀʏᴏ ɢᴇʀᴇɢ̆ɪ ʙᴏʏʟᴇ ᴏʟᴍᴀʟɪ
Bɪʀ ᴅᴀʜᴀᴋɪ ʙᴏ̈ʟᴜ̈ᴍᴅᴇ ɢᴏʀᴜsᴜʀᴜᴢ!

𝘼𝙜𝙚𝙣𝙩ʰʸᵘⁿˡⁱˣ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin