𝙏𝙝𝙞𝙧𝙩𝙚𝙚𝙣

147 17 32
                                    

Mᴇʀʜᴀʙᴀʟᴀʀ, ʙᴜ ʙᴏʟᴜᴍ ᴄ̧ᴏᴋᴄᴀ ɢᴏᴢ ʏᴀşɪ ɪᴄ̧ᴇʀɪʀ ʜᴇʜᴇʜᴇ
Öɴᴄᴇʟɪᴋʟᴇ ᴄ̧ᴏᴋ ɪʏɪ ʙɪʀ ʀᴜʜ ʜᴀʟɪᴍʟᴇ ʏᴀᴢᴍɪʏᴏʀᴜᴍ ʙᴜ ʙᴏʟᴜᴍᴜ, ʙᴜ ʏᴜᴢᴅᴇɴ ᴋᴜsᴜʀᴜᴍ ᴏʟᴜʀsᴀ ᴀғғᴇᴅɪɴ sɪᴢʟᴇʀɪ sᴇᴠɪʏᴏʀᴜᴍ~

Bazı olaylar yalnızca dışardan çok basit, çok etkisiz gibi görünür, ancak bunları gerçekten yaşadığınızda, yaşadığımda ancak bunun ne kadar ağır, dayanılmaz bir olay olduğunu anlarız. Aynı, bir insanı kaybetmeden değerini doğru düzgün anlayamamız gibi, bana garip gelir aslında her zamanki gibi, her zaman olduğu gibi. Bazen gerçekten yaşayıp dediklerimi anladığınızda, hayat adeta soğuk bir su misali çarpar yüzünüze, ayıltır sizi o kafanızda kurduğımuz masalsı dünyadan. Bence bir insan bunu yaşadığında, hayatın, herkesin değerini anlar. İşte, tam şuan onu yaşıyordu iki genç adam.

Tek kelime edemiyorlardı birbirlerine karşı, gerçi, ne diyebilirlerdi ki?

Yalnızca iki gün, sadece iki gün olmuştu genç adamın eve gelişi. Ne acıktım demişti, ne de susadım, ne bıktım demişti, bağırıp çağırmıştı. Ne de isyan etmişti hayata, kimimiz gibi. Ne de hesap sormuştu insanlara, yaşadıklarına, kaderine, kendi canına. Tek bir kelime etmeden yattığı, küçüğünün kokusuyla kaplı olan yataktan bir kez olsun kalmamıştı, hatta kalkmaya çalışmamıştı bile. Felix mi? Ah, çaresiz. Her şeyi denemişti, yapmadığı hiç birşey kalmamıştı onun için. Anlatması, bir ses çıkartması için. Dokunması için, neredeyse yıllardır gözlerinden yaş dökülmeyen kahverengileri, artık dolu geziyordu küçük. Genç adam herşeyin farkındaydı, ne olursa olsun. Her gün küçüğünün onun odasına gelip, yaşadığı anılarını sayması ona bir mimik, bir tepki vermesede şirin geliyordu. Sıkıca sarılıp yanından ayırmak istemiyordu, bazen düşünmüyor değildi bu duyguları sorguluyordu, ancak eski Hyunjin gitmişti. Artık kafası iki cümleyi bile alamıyacak kapasiteye gelmişti, evet yine o günlerden biriydi. Kim bilir, belki bugün özel birgündür ha?

"Hyunjin, dayanamıyorum" diye girdi odaya küçük, dolu gözleri, kıpkırmızı olmuş burnu, kızarmış yanakları. Evinize tablosunu astırmak isteyeceğiniz herhangi bir şaheserden bile daha güzeldi o. "Ben, ben yapamıyorum" dedi boşalırken yaşlar. "Seni çok özledim" derken artık dayanamamış yere çökmüştü sanki yalvarır gibi, masum bakışlarını yatakta gözleri kanlanmış olan büyüğüne çevirmişti. "Yalvarırım sana, nolur" son cümleleri her ne kadar belli olmasada anlaşılır çıkmıştı. "Hyunjin, ses ver lütfen. Sesini özledim" bir eli havaya kalkmış, büyüğüne uzatılmıştı. Tir tir titriyordu, korkmak değildi ancak bu. Bu, duygu yalnızca tek bir kelime ile tarif edilir; çaresizlik. Bedenini ele geçiren bu duygu, şuan ona asla yapmam dediği birşey yaptırıyordu. Yalvarmak, hayatı boyunca yalnızca bir defa yalvarmıştı o da, şuan genç adamın önünde bitişiydi. "Hyunjin, yemin ederim, herşey üzerine, tanrıya yemin ederim. Sana olanlar hakkında tek bir kelime bile sormayacağım, nolur. Benimle konuş, yalvarırım" umutsuzlukla eğdi başını küçük beden, hıçkırıkları eklendi üzerine minik yaşların. Ta ki, bunun son bulması genç adamın çenesini sıkıca kavrayıp, bir kaç çiziğin beyaz teninde bıraktığı izlerin olduğu yüzüne çevirdi. Belki haftalar, belki aylardır böyle içten gülememişti büyük, şuansa gözlerinden dökülen boncuk boncul yaşların haddi hesabı yok iken kocaman, içten gülümsemesini sunuyordu küçüğüne.

Belki hiç beklemediği birşey sundu o an..

Yerde büzük halde duran perişan, bitik halde olan küçük bedene eğildi yavaşça diz çöktü önünde. Hala ikisininde kesilmeyen yaşları, ortamı daha da duygusallaştırıyordu. Uzun kemikli ellerini gezdirdi, siyah uzun saçlarda. Neredeyse bir pamuk kadar narin tenini okşadı hafifçe, sildi göz yaşlarını tane tane. Akan kapatıcının ardındaki burnunun üzerinde olan benekleri öptü hissedilmesi bile güç olsa bile, alınını yasladı o an, fısıldadı titrek sesiyle. "Bende seni özledim, sevgilim" ne ağzından çıkan kelimeye şaşırmıştı Felix, ne de ona dokunmasına, şuan sadece ona verdiği bir tepki yetmiş gibiydi. Hala yaşlar fışkıran gözlerini daha da serbest bırakıp, burnundan güler gibi sesler çıkarıp kollarını açtı, yaklaştı usulca ona. Yaklaştı, sıkıca sardığı bedenle arkalarında kalan yatağın üzerine yatırdı onu. Göğüsüne yasladığı kafasıyla, yorganı çekti yüzüne kadar. Hiç rahatsızlık duymuyordu. Dışarıdan gelen ufak damla seslerinin cama vurmasına büyüğünün kalp atışı seai ve kokusu eklenince, adeta cennetten farksız olmuştu bulunduğu ortam. Küçük olan mayışmış olacak ki daha da sırnaşıp yanaşmıştı ki, Hyunjin'in ağzından çıkan tek bir kelime, içine bilmem kaç tonluk bir kaya parçasının oturmasına sebep olmuş gibiydi.

"Annem gitti, yaşama sebebim gitti, ömrüm gitti, hislerim duygularım bitti, mutluluğum, huzurum, herşeyim sırtını dönüp gitti bana, ama sen dönme olur mu? Dayanamam" küçük olan tepki verememişti belki ama, yanaklarından süzülen damlalar ne hissetiğini anlatıyordu bile..

Oғ ᴀɢ̆ʟɪʏᴏʀᴜᴍ
ʙɪʀ sᴏɴʀᴀᴋɪ ʙᴏʟᴜᴍ ᴅᴀʜᴀ ᴋᴏᴛᴜ, ᴋᴇɴᴅɪɴɪᴢɪ ʜᴀᴢɪʀʟᴀʏɪɴ şɪᴍᴅɪᴅᴇɴ
Sɪᴢʟᴇʀɪ sᴇᴠɪʏᴏʀᴜᴍ✿︎

𝘼𝙜𝙚𝙣𝙩ʰʸᵘⁿˡⁱˣ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin