𝙎𝙞𝙭

197 26 42
                                    

Hᴏşɢᴇʟᴅɪɴɪᴢᴢ!
Dɪɢ̆ᴇʀ ғɪᴄɪᴍ ғɪɴᴀʟ ʏᴀᴘᴍᴀᴋ ᴜᴢᴇʀᴇʏᴋᴇɴ ʏᴀᴢɪʏᴏʀᴜᴍ ʙᴜ ʙᴏʟᴜᴍᴜ ᴜᴍᴀʀɪᴍ ʙᴜɴᴜ ᴅᴀ sᴇᴠᴇʀsɪɴɪᴢ..

Akşam ya da gece mi demeliydim, boyunca uyumayan adam annesini o hasta haliyle hastanede bıraktığı için içi hiç rahat değildi, yine bir ipucu bulmak için çalışıyordu. Babasının yerini, neden yaptığına dair birşey ve onu ömür boyu hapise tıkıcak bir delil. Dakika başı aklından çıkmıyordu annesi her telefonu çaldığında annesinin ölüm haberini alacakmış gibi korku salıyordu içini, sonra arıyanın başkası olduğunu görüyor biraz rahatlıyordu. Mesele şuan olduğu gibi.

Telefon çalmasıyla irkilmiş hemen elini almış, arayanın Felix olduğunu görüp sıkıntılı bir nefes vermişti. Açıp açmamak konusunda kararsızdı, ancak işleri bir yerden toparlaması gerektiğinide biliyordu.

"Efendim?"

"Bana gel"

"Niye?"

"Off Hyunjin, hani biz bir dava üzerinde çalışıyoruz ya, birlikte çalışırsak daha fazla şey bulabiliriz"

"Ben, ben gelemem"

"Niye Hyunjin? İki gündür doğru dürüst benimle konuşmuyorsun, sözleşmeyi hatırlatmayayım istiyorsan" genç adam sıkıca kapattı gözlerini, gerçekten böyle bişey yaptığına inanmıyordu lakin zorunda olduğu aklına gelince o kadar da pişman olmamaya çalışıyordu. Felix'in mekanı hastaneye çok uzaktı, bu yüzden gitmek istemiyordu. Hep aklında dönüyordu bu düşünce, 'ya anneme birşey olursa? Ya yanında olamazsam?' diye. Halbuki böyle düşünerek aklını meşgul ediyordu, çünkü annesi en son gördüğünde gayet sağlıklı görünüyordu gözlerini açmamış olsada. Değerleri normaldi, doktorlar bile belki bir umudu vardır diye düşünüyordu, ancak genç adam hayatında olumlu gidecek tek birşey bile zorla olunca buna inanmakta gerçekten zorluk çekiyordu. "Oradamısın?"

"Hm? Evet, pekala geliyorum" kaç gündür üstüne başına bakmamıştı, bu yüzden dolabından birkaç bişeyler seçip giyindi. Simsiyah saçlarını yarın bağlayıp pek tanınmamak istediğinden maske geçirdi birtane, telefonunu alıp bir hışımla çıktı evden.

Felix'in kapısına gelene kadar tirtir titremişti, korkuyordu, annesinin o korkusuz oğlu onun için korkudan ölüyordu. Bir yandanda annesine verdiği o sözü tutamadığı için memnun değildi, sürekli cesur olacağını söyleyip söz vermişti annesine. Asla ağlamayacağı için, hep hayatını yaşayacağına dair...

Hava nedensizce güzeldi bugün, belkide iki gencin buluştuğu her gün güneşliydi, ve olacaktı. Güneş batıyor etrafta mükkemel ötesi bir görüntü oluşturuyordu, Felix'in evide tam bu manzaranın karşısına kuruluydu. Cidden gelen herkes burada sakinleşiyordur, diye düşündü Hyunjin. Haklı olabilirmiydi bilinmez..

Park edip o lüks evin bahçesine adım attı, adım atmasıyla simsiyah tüyleriyle onun bacaklarına sürünen, masum bakışlarıyla bakan kediye döndü bakışları Hyunjin'in. Biraz kafasını etrafta çevirdi, belki arkadaşları bir ailesi vardır diye, kimse görünmüyordu. Kedi ise gerçekten genç adam gibi tir tir titriyordu. "Korktun mu ufaklık? Annen yok mu?" 'anne' kelimesi biraz duygulandırmıştı onu, kediyi kucağına alıp biraz okşadı minik, pamuk gibi tüylerini. O kadar masum duruyordu ki, kimsenin kıyamayacağı türdendi. Aklına geldi gencin, kız kardeşi.. Kız kardeşi aynı böyle bakan kedi gözlere sahipti. Aynı kedi gibi uysal neşeliydi, abisinin bacaklarından ayrılmaz, saçları yumuşacık mis gibi kokardı. Aklına gelenlerle refleksen tüylerini kokladı miniğin, aslında öyle olmasada kokusunu kız kardeşinin saçlarını kokluyormuş gibi hissetti kendini. O an sıcak deriye bir yaş düştü, burnunu çekti, çok özlemişti, bir an önce yanına gitmek istiyordu onun. Çünkü şuan onu hayata bağlayan biri vardı, o da annesi. Belki gidecekti oda ama olsun diyordu, olsun. Hepsiyle buluşmayı umuyordu öteki dünyada, sadece eğer amacına ulaşamazsa daha çabuk gidecekti oraya. Ancak olmazdı, izin vermezdi böyle göçüp gitmesine kendisininin.

Kedi kucağında ilerledi kapıya, iki defa tıklattı kapısını küçüğün. Anında hunu bekliyormuş gibi açtı Felix, elinde bir şarap saçları dağılmış, aynı Hyunjin gibi uykusuz duruyordu. Ancak uzun olan bilmiyordu ki, onun için iki gündür çalışıyordu, sırf bir ipucu bir kanıt için. Bunu başarmak için, çünkü o bu sözleşmeyi keyfi için yapmamıştı aslında bunu en iyi kendisi biliyordu, ona aşıktı Felix. Hiç bir kimseye duymadığı kadar yoğun bir sevgi duyuyordu, bunu yedirememek vardı birde. Asla kabullenemiyordu, ama ona birşey olsa, kendi canını verecek kadar sevdalandığını bilmiyordu.. Zaten, belkide hiç bilmeyecekti.

"Hoşgeldin- Bune ya, nerde buldun bunu titriyor bide, ver bana bakayım" Felix anında kıyamazmış gibi bakışlarını atıp siyah kediyi kucağına aldı, biraz okşadıktan sonra en içten şekilde gülümsedi, Hyunjin'in gözlerini alamayacak kadar güzel...

Kediyle içeri geçen Felix, uzun olanı unutmuş gibiydi hemen ona içerden bir kap getirip açık plan mutfağının girişine koydu. İçine biraz yemekle su eklesikten sonra, genç adama döndü. Hyunjin bayadır onu izliyordu, tepkisiz. Felix ona bakmaya başladığında gözlerini kaçırıp gri koltukların birine attı kendini, bütün koltuğu rahatça kaplayan bedeniyle küçük olan şaşırmıştı, gidip tek kişik koltuklardan birine Hyunjin'in karşısına oturdu. Sonra bilgisayarını açıp uzun olana çevirdi bilgisayarı.

"Hyunjin, şimdi babanı o günden önce hiç gördün mü? Nasıl bir ruh hali vardı, sinirli, üzgün veya stresli. bir borç veya herhangi bir durum, varmıydı?" odanaklanarak sorduğu soruya, gayet rahat cevap vermişti diğeri. Zaten bu soruları yıllardır bir sürü kişi sormuş, yıllardır cevap vermişti. Bu sefer farklı olacak, bu sefer farklı olacak derken buradaydı işte..O çok sevdiği, yıklarca emek verdiği işini bırakmış halde. "Hyunjin, iyi olduğundan emin misin?" bu soru her sorulduğunda gözleri dolardı Hyunjin'in, yine aynı şey oldu ve görüşü buğulandı. Gülümserken döküldü yaşları usulca.

"İyiyim" küçük, kafasını iki yana onaylamaz şekilde salladı. "Yakında kan ağlayacaksın Hyunjin, gözlerinin hali belli. Sorun mu var? Yardım ede-"

"Hayır Felix! Kurcalama!" biraz fazla çıkmıştı sesi istemeden, diğeri biraz korkmuştu ama başını eğmedi. Görmeyeceği şekilde gözlerini devirip hızlıca kalkıp gitti koltuktan. Genç adamsa koltukta oturur vaziyet alıp elleriyle kafasını aralasına koydu, istemeden kırıyordu herkesi. Birkaç gün önce Minho aramış, ona da aynısını yapmıştı. Sonuç; artık ona yazmıyordu, ancak ikiside durumu bilse Hyunjin'e bin kere hak verirlerdi, ancak Hyunjin dile getirmek bile istemiyordu. Kalkıp kediyle ilginenen Felix'in yanına gitti. "Özür dilerim Felix, ben gerçekten. Kafamı toparlayamıyorum, evet bir olay oldu ancak kimseye dile getiremiyorum. Gerçekten ben, çok üzgünüm. Lütfen geri dönebilirmiyiz?" yaşların süzüldüğü pembiş yanakları sıkmak istedi bir an Felix, kafasını sallayıp önden ilerledi. Bir türlü çıkaramamıştı onun neyi olduğunu anlatacaktı Hyunjin, ama ona güvenemiyordu. Asıl sebep buydu, güven...

Biraz çalıştıktan sonra, onların gözünde önemsiz olan ancak belkide vakanın temelini oluşturan ipuçları yakalamışlardı, "Felix, şimdi. Benim b-babamın farklı bir ailesi mi var diyorsun?" bütün kanıtlar bunu gösterirken, Hyunjin'in dünyayı bilmem kaçıncı kez başına yıkılmıştı. Eğer bir ailesi varsa, çocuğu karısı.. Bunu ona yapamazdı, o çocuklarının, evlendiği kadının, kendileri gibi tek kalıp haftanın neredeyse üç günü aç olmalarını isteyecek kadar acımasız değildi. Her ne kadar kız kardeşini vahşice katletmiş olsa da...

Tabi ki bu bilgi ne kadar kesindi?

Gᴇʀᴄ̧ᴇᴋᴛᴇɴ ᴀşşɪʀɪ ɪʏɪ ɢɪᴅɪʏᴏʀ, ʙᴀᴋᴀʟɪᴍ ɴᴏʟᴀᴄᴀᴋ sɪᴢɪɴ ғɪᴋɪʀʟᴇʀɪɴɪᴅᴇ ᴀʟᴀʏɪɪᴍ, Bᴜ ᴀʀᴀᴅᴀ sᴏɴ ᴄᴜᴍʟᴇᴅᴇ sᴀɴᴋɪ "Hʏᴜɴᴊɪɴ ᴋᴀʀᴅᴇşɪɴɪ ᴏʟᴅᴜʀᴅᴜ" ɢɪʙɪ ʙɪʀ ᴀʟɢɪ ᴏʟᴜşᴛᴜʀᴍᴀsɪɴ...

𝘼𝙜𝙚𝙣𝙩ʰʸᵘⁿˡⁱˣ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin